Şakir Tuncay Uyaroğlu
“ Uzat Ellerini Öğretmenim / Zeynep Bedel
Sana hitabıma, yürekler dolusu sevgilerle başlamak istiyorum öğretmenim. Bilmem, yüreğimdeki sevginin ne kadarını dökebilirim satırlara…Güneşin yakamozlarda göz kırptığı gibi belki. Belki de kırda biten bir tek papatya gibi.
Duygulara kelime kılıfını geçirmek kolay değil ki... Ama gözler gönüllerin aynasıymış. Düşünce yelkenime rüzgâr oldukça nefesin, inan gözlerim sevgimi yansıtacak.
Hani seherle tatlı bir serinliğe bürünür hava, titreyiverirsin aniden. Gözlerin hep güneşin doğacağı tarafa bakar. Sınıfın kapısı da bana hep seheri anımsatır. Tebessümünle sınıfı aydınlatacağın âna kadar, gözlerim kapıya takılı kalır. Yüreğinin sıcaklığını hisseder, o tatlı ürperişi tekrar yaşarım. Bakışınla aydınlanıverir sanki sınıf.
Her seslenişinde de bambaşka âlemlere yol bulurum. Kelimelerin ardındaki gizli dünyalar aşikâr olur birden. O meçhul âlemleri temâşâ ederken, mânâ balına bulaşan kelimeler tat verir düşünce soframa. Fikirlerim yıkanır senin aydınlığında. Pırıl pırıl yarınlar tüllenir gözlerimde.
Her doğuşunda yepyeni bir sayfa açılır. Bilginle suladığın satırlarda, güzel düşünceler filizlenir. Ve hep doğuş bekler gözlerim...
Sıfırla sonsuz arasında, etkiler-tepkiler silsilesi olan zamanı, bir fanusa sıkıştırmak. Bir sıçrayışla zamanın farklı bir boyutuna girip, geleceğe giden yollara ışık ekmek ve şimdiyi geçip öteleri şekillendirmek isterim.
Hayır, çok şeyler istemiyorum, imkânsız değil bu saydıklarım. Bilgi çekiciyle zamanı yontmak, fikir kalıbında ona şekil vermek zor değil elbet. Yeter ki, gönüller aynı dili konuşsun. Kıpır kıpır yürekler yoğrulsun ümit teknesinde ve elinden tutulsun aklın, yollarda takılıp kalmasın diye.
Seni çok, hem de çok seviyorum öğretmenim. Bir demet çiçekle simgelediğim sevgimin, gönlümdeki mânâsını bir bilsen... Keşke sana, ağzını gökkuşağı ile bağladığım bir bohça yıldız sunabilseydim. Çiçeklerin albenili rengiyle adını yazabilseydim gökyüzüne. Kuşların cıvıl cıvıl sesiyle dile getirebilseydim teşekkürlerimi...
Ah seni ellerinden tutup kendi âlemimde gezdirebilsem, emek emek ektiğin tohumların goncasını gösterebilsem. Bin bir türlü çiçekten gergef gibi ördüğün gönül tahtıma, seni oturtabilsem. Bilgi bulutundan damla damla süzülen sözlerinin nasıl yağdığını, düşüncemi rengârenk süslediğini bir gösterebilsem...
Gönülnâmemdeki en güzel hitap sanadır öğretmenim. Hayatın meçhul sokaklarından, zirvelere giden yola beni sen koydun. Sana sonsuz minnet ve teşekkür borçluyum öğretmenim.
Ruhumu, beden kabına hapsetmek istemiyorum. Ben; dalgalarla coşmak, rüzgârlarla uçmak, Ay’la konuşmak ve Güneş’le parlamak istiyorum. Günün son ayak izlerinin titreştiği gurubu değil, yepyeni muştularla kıpır kıpır seher vaktini yaşamak istiyorum. Akrep ve yelkovan kıskacında sıkışıp kalan zamanı aşmak, “ân”ı yırtarak “âti”yi avuçlamak istiyorum. Ben; bahçende tomurcuk, elinde altın ve önünde bembeyaz bir sayfa olmak istiyorum.
Kendimi sana teslim ediyorum öğretmenim. Zihnim ve kalbim, sanatkâr ellerinde motif motif işlenmeyi bekliyor. Gönül hazinendeki cevherlerle donat beni öğretmenim. Hedefe sıkılmış mermi gibi koşayım yarınlara. Cehalete hançer saplayıp, irfanımla boğayım onu. Karanlık çehrelere güneş tohumu ekeyim. Ve her nefesle ilim soluklasın dünyam, aydınlığa gark olsun yeni ufuklar.
Uzat ellerini öğretmenim, en içten duygularla bir kez daha öpeyim. Millet hamurunu alın teriyle yoğuran o mübeccel eller, bir değil binlerce kez öpülmeye değer. Bu yolda ağaran saçlar ve nasırlaşan eller, en değerli hazinelere bedel. Ne mutlu, tomurcuk için çırpınan yüreklere...
Ne mutlu, ilim yolunda tükenen ömürlere ve ne mutlu, öğretmenliği meslek edinenlere... ”
DEĞERLİ OKUYUCULARIM, BUGÜN KÖŞEMİ BİR MİSAFİR KALEME TAHSİS ETTİM. BÜTÜN EĞİTİM CAMİASI MENSUPLARININ ÖĞRETMENLER GÜNÜNÜ YÜREKTEN KUTLUYORUM. İYİ Kİ VARSINIZ, İYİ Kİ VARIZ…