yazar-2
Vekillerin kapısı neden çalınır?
Meclis’e gidince görmüştüm.
Gitmeden bilirdim milletvekillerinin odalarının sorunlarına çözüm arayan vatandaşlarla dolup taştığını. Ama yıllardır binlerce talebe şahit olmamıza rağmen, tek bir vatandaştan bile ne cumhurbaşkanlığı meselesi için çözüm üretilmesini isteğini, ne laiklik, ne irticayla ilgili bir talebi için yardım dileğini ne de türbanla ilgili bir soruna çözüm isteğini gördük. Çünkü halk “gerçek” sorunlarına çözüm için “belki bir umut” diyerek aşındırıyordu o kapıları ve hiçbirinin gerçek sorun sıralamasında bizim gündemimize sunulan o “önemli meselelerin” yeri yoktu.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin Doğu-Batıdan Konferanslar dizisi Tayyip Bey’in başkan olduğu dönemde büyük yankı uyandırmıştı. İngiliz siyaset bilimci John Keane, bu konferanslardan birine konuk olmuştu. Onun siyaset tanımını “Siyaset, insanları en çok ilgilenmeleri gereken konuların dışında tutma sanatıdır...” diye hatırlıyorum.
Günlerdir, aylardır, hatta hafızanız yetiyorsa biraz daha geriye gidin, sanki “Hepimiz Ermeniyiz”, Hepimiz Türküz” ya da “Hiçbir şey değiliz” diyen tarafların başka sorunu yokmuş, birkaç başlıktan oluşan sorunlar çözülünce her şey halledilecekmiş gibi bir hava yaratılıyor. Yani Keane’ci siyasetin en alası yapılıyor.
Gazetemiz Genel Müdürü ve sayfa komşum Uğur Özteke Memleket Dergi’deki köşesinde AK Parti’nin eski AK Parti olmadığını yazmış. “İktidarın artık vatandaşın yüreğinde olmadığı” yorumuna katılmakla birlikte ben AK Parti’nin 2002 Genel Seçimleri’nde aldığı oya belki de daha fazlasına ulaşacağı kanaatindeyim. Meclise girebilecek 3. veya 4. partinin çıkaracağı milletvekili sayısıyla AK Parti milletvekili sayısı düşebilecek. Uğur abinin “oy verdikleri partinin adını duyunca yüzünü buruşturan” seçmenleri, gerçekten demokrasinin önünü açacak, özgürlük alanlarını Başbakan’ın ve eski başbakanların da varlığını artık kabul ettiği “derin devlet” ve diğer “egemen güçler”e rağmen genişletecek siyasi bir oluşumun adresini zor bulurlar. Yüzünüzü buruştursanız da bu kadar anket yalan söyleyecek değil ya…
Birinden birinin dediği çıkacak, yeni parlamento 2, 3 ya da 4 partili olacak.
Peki ne değişecek?..
Kişi başına düşen milli gelir artacak, Konya’nın kamu yatırımlarından aldığı pay belki aksine bu kez artacak, duble yollar bilmem kaç kilometreye çıkacak, temeli atılan yeni kamu binalarının ve hastanelerin duvarları yükselecek…
Hak ve özgürlüklerine yeniden kavuşmanın umuduyla yaşama tutunan ama yolu parlamentoya düşmemiş, sadece bir umut ışığı aramak için iktidar partilerine oy vermiş insanlar, “kendilerini en çok ilgilenmeleri gereken konuların dışında tutanları” unutmayacak.
Konya’nın vekilleri, bu gerçeği asla unutmamalı. Seçmen emanet verdiği oyları belki bir dönem daha verecek. İçlerinde Konya’nın vekillerinin de bulunduğu iktidar üyeleri, bu dönemde başarılamadı ama, yeni dönemde YÖK Kanunu, başörtüsü yasağı, katsayı meselesi, vs. taşrayı alt üst eden ama Ankara’da pek de yüzleşmedikleri memleket meseleleriyle daha çok uğraşmalı.
Muhalefetin çalışkan milletvekili Atilla Kart da dahil bütün Konya milletvekilleri, yeni parlamentodaki ilk mesailerinde, mesela “başörtülü kızların sayısındaki düşüşün nedenleri”yle ilgili bir araştırma yapılması teklifinde bulunsalar…
Değişen Türkiye aslında değiştirilen/dönüştürülen Türkiye’dir… Bunu kim yapıyorsa yapıyor ama iktidarlar bu kötü gidişin bir parçası…
Umut etmek mi? Umut fakirin ekmeği mi?
Gönlümüzden geçen, siyasetçilerimizin marazi siyaset alışkanlığından kurtulup hamasi nutukları kenara bırakarak gerçek sorunlara değinecek programlar ve söylemler üretmesini beklemek mi?
Kim bilir, belki de…