Prof. Dr. Ali Akpınar
Viyana notları.... 1
Hafta sonu Viyana’daydım. Kara Mustafa Paşa’nın 90 bin kişilik ordusuyla at sırtında geldiği Viyana’da. Osmanlı’nın Mesnevî okuya okuya gittiği Viyana’da. Tam kale düşecekken, kardeş ihaneti/Kırım Hanı Giray Han’ın ihaneti sonucu içerisine girilemeyen Viyana’da.
Konyalıların bir araya gelerek Konya Kültürünü yaşatmak, dertleri paylaşarak azaltmak, sevinçleri paylaşarak çoğaltmak, Mevlâna ruhunu yaşayıp yaşatmak için kurdukları Konder/Konyalıları Derneğinin davetlisi olarak gittik Viyana’ya. Kara Mustafa Paşa Dedemizin ve Osmanlı şehidlerin giremediği Viyana’da bugün Yüz elli binden fazla Türk yaşamakta. Bunlardan 15 bini Konyalı. Şöyle düşündüm, 1683 de Osmanlı Viyana’yı teslim alsaydı, belki de içerisine 150 bin Türk yerleştiremeyecekti. Ama yönetim Osmanlı’nın olacaktı. Aslında bu 150 bin Türk Viyana’da yaşayan diğer Müslüman kardeşleriyle birlikte güzel bir örneklik sunabilselerdi bugün Viyana daha bir başka olurdu.
Cumartesi günü 14 00 de başlayan program, 19 00’a kadar sürdü. Türkiye’deki Önder’in Viyane şubesi WONDER’in konferans salonunda gerçekleştirilen ve Kur’ân-ı Kerim tilavetiyle açılışı yapılan programa çok sayıda Konyalı’nın yanı sıra, Türkiyemizin Viyana Başkonsolosu, Avusturya’yanın tek Türk kökenli milletvekili, Viyana Belediye meclis üyesi, Viyana’da hizmet veren çeşitli sivil toplum kuruluşları yetkilileri iştirak ettiler. Karatay Belediye başkanı, Konya merkez vaizi Abdurrahman B. Körükçü, Kon Tv den Orhan Çakmak ve biz de Türkiye’den programa katılanlardandık. Yapılan açılış, selamlama konuşmaları, Nasreddin Hoca skeçleri, genç semazenlerin gösterisi, arada söylenen ilahiler, şiir dinletileri ve memleket türküleri programa renk kattı. Adem Uysal, A. B. Körükçü ve bizim konuşmalarımızla program devam etti. Beş saatten fazla devam eden program, Konyalıların ve gurbetçilerimizin böyle programları özlediğini söyler gibiydi.
Açılış konuşmasında Tunahan Hoca, kendi kimliğimizi unutmamak, yaşayıp yaşatmak, gençlerimize köklerimiz olan güzel kültür ve medeniyetimizi tanıtmak ve onları aydınlık bir geleceğe hazırlamak, dertlerimizi paylaşarak azaltmak, sevinçlerimizi paylaşarak artırmak gibi yüce gayelerle yola çıktıklarını söyledi. Konder adlı aylık yayın yapan bir dergi ve (www. kon-der.at) internet sayfası ile Konyalıların ve Konyalı/Türkiyeli herkesin hizmetinde olduklarını sözlerine ekledi.
Sunucunun, programa katılmakla bizlere şeref verdiniz sözüne Başkonsolosun samimi itirazları damga vurdu: Bizler milletin temsilcileriyiz, milletle varız, millete hizmet etmekle görevliyiz, millet asıl biz vekiliz, bizim programa katılmamız bize şeref kazandırmaktadır.
Avusturya’nın tek Türk kökenli milletvekili Alev Hanım, Avusturya’da yaşayan Türklerin bir ve beraber olarak, kendilerini donanımlı yetiştirerek, siyasal yapılanmalara aktif olarak katılarak, meşru hak taleplerinde bulunarak daha eşit paylaşımlı bir hayat yaşamalarına vurgu yaptı ve özellikle çocuklara sahip çıkılmasının gereğini dile getirdi.
Gerçekten de çocuklara sahip çıkmak, geleceği kendilerine emanet edeceğimiz çocuklarımızı, yaşayacakları döneme hazırlamak her zaman hepimizin en temel görevi. Daha geçenlerde TBMM İnsan Hakları Komisyonu açıklama yaptı: Avrupa’da 5000 civarında Türk çocuğu çeşitli sebeplerden dolayı, anne babalarından alınıp koruyucu aile adına yabancılara verilmiş. Bu çocukların gelecekleri, her bakımdan sıkıntılı. Viyana’da 500 kadar çocuk aynı durumda. Bu genellikle, ailelerin parçalanması, çocuklara şiddet uygulanması ve çocukların şikayeti üzere yapılıyor. Yani siz çocuklarınıza layığıyla anne babalık yapmazsanız, başkaları çocuklarınızı elinizden alıp sahip çıkıyor ve kendi kültürel değerleri doğrultusunda onları inşa ediyorlar. Bu vebal, anne babalar için çok büyük bir vebal! Unutmayın elinizle bir kişinin doğru yolu bulması, tüm dünyalıklardan daha hayırlıdır. Aynı şekilde sizin yüzünüzden bir kişinin doğru yoldan sapması, tüm dünyayı kaybetmekten daha büyük bir kayıptır.
Adem Hoca, Mesnevi’den kıssalarla ve o kıssaların günümüze dönük mesajlarıyla seslendi dinleyicilerine. Abdurrahman Hoca, tarih boyunca peygamberlere, Allah dostlarına ev sahipliği yapmış güzel bereketli şehir Konya’nın son dönemde yetiştirdiği gönül dostu insanlar, Hacıveyiszade, Ali Ulvi Kurucu, Ladikli Ahmed Ağa ve Tahir B. Körükçü Hocalardan anekdotlar sundu. Onların bizzat yaşadığı güzellikleri taşıdı tâ Viyana’lara.
Biz de konuşmamızda hemşehriliğin sorumluluklarını anlatmaya çalıştık. Yüce Yaratıcının insanları farklı kabile ve milletler halinde yaratmasının temel sebebi, karşılıklı tanışma/teârüftür. Farklı kabile ve ırkalara mensup olmak, asla bir övünme sebebi, başka ırkları hakir görme nedeni olamaz. Çünkü insanın kendi iradesiyle seçmediği bir şey övünme ve yerilme sebebi olamaz. Bu nedenle ırkçılık yasaklanmıştır. Kişinin hayırlı işlerde kavmine, hemşehrisine yardım etmesi ise asla ırkçılık değildir. Onun için özellikle gurbet ellerde insanımızın kurduğu bu gibi dernekler, bir araya gelmemize, birbirimize yardım ve destek olmamızı vesile olmalıdır. Bu dernekler asla birbirlerinin alternatifi olarak görülmemelidir. Osmanlı Medeniyeti, sosyal ve siyasal işlerini büyük ölçüde sivil toplum kuruluşları vakıflarla yürütmekteydi. Bugün akla hayale gelmedik konularda vakıflar kurulmuş ve bu kuruluşlar sayesinde merkezi hükümetten yükü büyük ölçüde hafifletilmişti. Bugün Amerika, çok sayıda sivil toplum örgütünün katkılarıyla işlerini çekip çevirmektedir. Dolayısıyla bu gibi kurumların sayısının artmasından korkmamalı, iyi niyetli kurulan bu kurumlar, karşılıklı anlayış, koordine ve iş bölümü ile hayırda birbirleriyle yarışmalı, hayırlı işlerde birbirlerine destek olmalıdır. Bu kuruluşlar, birbirimize kardeşliğimizi en güzel şekilde sunmamıza zemin hazırlamalıdır.
Programdan sonra eski dostlar ve yeni dostlarla çok özel ve güzel sohbetler gerçekleştirdik. Yirmi yıl öncesi günlerdeki hatıraları yâd ettik. Türkiye özlemi, Türkiye’deki güzel gelişmelerle birlikte dile getirildi. Avrupa’da bulunan Türkler olarak, orada bulunduğumuz sürece, oranın hakkını vererek yapmamız gereken şeyleri konuştuk. Yirmi yıl öncesine göre Avrupa’da yaşayan insanımızın sosyal durumunda çok önemli değişiklikler göze çarpmakta. Şöyle ki, o yıllarda insanımız, Türkiye’ye dönmeyi planlıyor, Avrupa’da eğreti duruyor, yatırımlarını Türkiye’ye yapıyordu. Türkiye’de evleri, deniz kenarında yazlıkları olan kardeşler, Avrupa’da daracık bir, en fazla iki gözlü yerlerde aile boyu yaşamaya çalışıyorlardı. Evlerinde misafir ağırlayabilecekleri yerleri ve imkanları yoktu. Dil bilmiyorlardı, çocuklarını Avrupa okullarına göndermekten korkuyorlar, bu yüzden önemli bir kısmı eşlerini ve çocuklarını Avrupa’ya getirmekten çekiniyorlardı.
Bugünlerde ise durumlar bir hayli değişmiş görünmekte. Artık orada yaşayanlar, orayı sahiplenmiş durumdalar. Oraların vatandaşlığını almışlar. Çocuklarını oranın şartlarına göre yetiştiriyorlar. Dil biliyorlar, yatırımlarını büyük ölçüde orada yapıyorlar. Kendi dillerinde (Türkçe) yayın yapan gazeteleri var. Mesela aylık yayın yapan Yeni Hareket Gazetesi 15 bin basıyor ve ücretsiz dağıtılıyor. Avrupa Aktüel de öyle. Kendi okulları var, ana okulundan liseye kadar resmî okullarda yüzlerce Türk çocuğu eğitim görüyor. Artık evlerine misafir kabul edebiliyorlar, cemaatler arası ayrışmalar eskisi kadar keskin değil, farklı cemaatler birbirlerinin derneklerine uğruyorlar, camilerinde namaz kılıyorlar. Çok daha önemlisi Türkiye’nin ve Türklerin gözle görülür bir itibarı var bugün Avrupa’da.