yazar-64
Yaşayan Bir Sanat Abidesi: Loreena
“Gönül İklimi” programını zar zor Mavi radyoda tekrar yayın hayatına geçirdiğimiz dönemlere rast gelir Loreena Mc Kennit’le tanışmam. Hiçbir zaman başlı başına yabancı müzik programı yapmadım ama; ilk defa Loreena Mc Kennıt ile tanışmam aynı zamanda yabancı müziğin de bu şiir-edebiyat içerikli programın bünyesine girmesi demekti. İşin doğrusu “Gönül İklimi” programının müdavimlerinin bu konuda olumlu tavırları o zaman beni şaşırtmadı değil. Çünkü hem “ikindi türküleri” isminde bir türkü programı sunacaksınız hem de “Tarihe Açılan Kapı” isminde Osmanlı Tarihi içerikli “milli romantik” tarzda bir program sunacaksınız ayrıca; şiir programınızı dinleyenler sizi bu programlarla tanımış olan kitle olacak, bir de aniden bu programda bir yabancı müzik girecek… İşin doğrusu bu kitlenin bunu kaldıramayacağı endişesini taşırken olumlu tepkiler almak; Loreena Mc Kennit müziğine cevaz vermek demekti ki artık bundan sonra da her programda Loreena Mc Kennit albümünden bir eser çalınmaya başlayacaktı…
***
Santiago’yu dinledikten sonra öğrendim Güney Amerika illerinde bir şehrin isminden alındığını bu şarkının isminin… Nihayet uzun bir aradan sonra – Haldun Dursunoğlu(1)’nun tabiri ile- bu “ can yakıcı” ses tekrar yeni bir albüm çalışmasıyla geldi gündeme… Evet sitesinde kendi kaleminden duyurduğu gibi yoğun kültürel içerikli bir çalışmanın ürünü olan bu albümün Türkiye’deki hayranlarını ilgilendiren bir yanı vardı. Albümün giriş şarkısı olan “The Gates of Istanbul” (İstanbul’un Kapıları) isimli eser ile bir diğeri “Katibim” şarkısı idi. Tabi albümde yer alan bu eselerle ilgili çok şeyler yazılıp söylendi. Üstelik “Katibim” ile ilgili söylenenlerin derinliği tarihteki bir tartışmaya kadar gidiyordu. Ben buradan tekrar geniş bir araştırma süreci gerektiren zihin yorucu bu “Katibim, Sefarad’lara mı ait yoksa Türklere mi” tartışmasına hiç girmeyeceğim. Zira Loreena’nın müziği her zaman benim için; ruhumun bir dinlenme vesilesidir. Ben bu noktada onun sesi için “can yakıcı” tabirini de kullanmayacağım. Zira tam tersi yüreğe dinginlik veren bir ses ve serin bir dere şırıltısını çağrıştıran bir müzik onunkisi… Bir o kadar da insanın hayallerini coşturan ve üretken sineler için de bakir bir toprak niteliğine sahip onun şarkıları . Müziğinin, Kelt müziğinin izlerini araştırmanın bir ürünü, olması ya da şarkılarından birinin isminin Yahudilerin kutsal bir günü olan “mukaddes şabat” ismini taşıması bile aramızda evrensel duyuşa engel değil. Zira onun eserlerinde, sanatında bütün kalıpları aşan evrenselliğin kudreti saklı. Onun eserlerinde bir leyleğin havada süzülüş edası yahut; bir deniz melteminin uğultusunun ritmi gizlidir.
Yukarıda bahsettiğimiz şeyleri, herkesin Loreena Mc Kennit’i duyuş ve anlayış tarzlarına göre, artırmak mümkün. Çünkü bir şarkı bir çok kimseyi o kimselerin olmak istediği yerlere götürür; tuhaf gelebilir ama; ben kendimi daha çok onun şarkılarıyla Hugo’nun Paris’ine doğru kanatlanır bulurum. Zira onun Paris’i biraz daha tesadüflerin, alınıp götürülmelerin, savrulup gitmelerin, arayışların, bekleyişlerin, özleyişlerin Paris’idir. Onun Paris’i alt üst olmaların ama bir yerde mutlaka bir yerlerde kendini bulmaların Paris’idir bana göre… İşte o yüzden insanı büyüleyen, sözden öte müzik ve ritim olsa gerek…Sizi Santiago ismini taşıyan bir şarkının çocukluğunuzda okuduğunuz bir romanın itibarî kentine götürmesini başka ne ile izah edebilirsiniz ki… Tabi bu şekilde düşünmemde ve hissetmemde sadece Loreena’nın şarkıları değil aynı zamanda son güncellenmiş haliyle kendi sitesinde kaleme aldığı şu ifadeleri de etkili oldu:
“Her seyahat, bir çok sürprizi de, beraberinde getirir: Beklenmedik bir mücadele, ani bir yol değişimi, yolculuk esnasında edinilen yeni arkadaşlar, ulaşmayı planladığınız yerden tamamen farklı, bir başka yere varış.”
Dedim ya her Loreena dinleyicisi kadar Loreena ve Loreena şarkıları vardır. Kim bilir şu anda ben, Santiago’yu dinleyip bu satırları yazarken; bir başka dinleyen neler hissediyor neler yazıyordur bilemeyeceğim ama; yüzlerce Loreena’yı ortaya koyan bir Loreena olduğu da unutulmamalı kanaatindeyim. Yazımızı Sultan’ül Handân’ın müzik anlayaşını ortaya koyan sitesinden alınmış ve sitesiyle ilgili gözükse de müziği “ortak bir keşif yolculuğu” şeklinde tabir etmesi itibariyle ülkemizde, seviyesiz, dejenere sanatın yapıcısı (bilerek bu ifadeyi kullandım) ve dinleyicisi yığınlara ders verecek çarpıcı ifadeler taşıması vesilesiyle buraya alarak yazımı noktalamak istiyorum:
“Bu günlerde, yeni bir albümün araştırma, yazı ve kayıtlaması ile dolu yolda ilerlemeye çalışırken; Kendimi, sizleri bu web sitesine ulaştıran özel yolculuğunuzu, hayranlıklar içinde düşünüyor buluyorum. Sizleri, arkadaş grubumuz içinde saymak, bana şeref veriyor ve müzik seyahatlerim esnasında tanıştığım şahısların, hayatıma daha çok zenginlik kattıklarını anımsıyorum…
Quinlan Road’daki iş arkadaşlarım ve ben, kendimizi eğlence endüstrisinin içinde bulmamıza rağmen, “cult of the celebrity” (Meşhurlar Grubu) içinde olmaya rağbet etmiyoruz ve neticede, bazı sanatkarların websitelerinde bulabileceğinizi tahminettiklerinizi, bu sitede göremeyeceksiniz. Bilakis, her birimiz kendimizi, müzik ile bağlanmış, ortak bir keşif yolculuğunda; Bir kanal, bir katalizator ve bir araç olarak görmekteyiz…
Tekrar, burada bize katıldığınız için teşekkür ederiz. Seyahatlerimizin, her hangi bir yolunda, sizinle karşılaşma umudu içindeyim. Barış ve huzur, sizin ile olsun…”
Loreena
--------------------------
(1) Zaman Gazetesi, “Kâtibim esas memleket nire?”,10 Aralık 2006 (Gençlik Eki)