Yeni anayasa arayışında özgürlük ve güvenlik paradoksu

Eski Türkiye’nin paradigması Özgürlük ile Güvenlik arasında negatif bir ilişki olduğuna dair bileşik kaplar teorisi  idi. Yani ne kadar çok özgürlük o kadar az güvenlik ya da, ne kadar çok güvenlik o kadar az özgürlük…

1982 Anayasasında kendini bulan bu paradigmayı kurgulayanlar optimum noktayı daha çok güvenlik daha az özgürlükler olarak kurgulamıştı. Ancak pratikte onyıllardır yaşadığımız kitleselleşen terör, bu paradigmayı işlevsiz kılmıştır. Yeni Türkiye’nin işlevsizliği ispatlanmış olan bu paradigmadan kurtulması bir zorunluluktur. Bu paradigmadan kurtuluş ise ancak yeni bir Anayasa ile mümkündür.

Bugün için dünyanın özgürlük-güvenlik paradoksunda geldiği nokta özgürlükler ile güvenlik arasında ters yönlü bir ilişki olmadığı, doğru kurgulanması halinde her iki talebi de maksimize edecek bir seçeneğin mevcut olduğu yönündedir. Yeni Türkiye’nin ihtiyacı olan şey, güvenlikten ödün vermeden özgürlükler alanını maksimize edecek bir zihniyet devrimini, paradigma değişimini başarmaktır.  Aksi halde demokrasiden ödün verdiğimizde despotizm, özgürlükten ödün verdiğimizde anarşizm kaderimiz olacaktır.

2015’in Temmuzundan beri özyönetim paranoyası içinde Suruçla başlayan katliamlar dizisinin hedefindeki ülke Türkiye’nin Yeni Anayasa tartışmalarında bu zihniyet değişimini başarması zor gözüküyor. Siyasal iradenin ve toplumsal dokunun ek motivasyona ihtiyacı var. Bu motivasyonu sağlayacak olan yapı ise Sivil Toplum Kuruluşları özelikle de Sendikalardır. Sivil Toplum Kuruluşları sahip olduğu insan kaynağı ile, sivil duruşu ile ve en önemlisi toplumsal meşruiyeti ile 1000 yıl sürecek bir süreci sona erdiren iradeyi ortaya koyabilmişti.   Burokratik ve askeri vesayeti geriletebilmişti. STK’lar şimdi de siyasi iradenin önünü açacak güç kaynaklarını toplumun hizmetine sunabilir, siyasetin  ufkunu açabilir. Eğitim-Bir-Sen ve Memur-Sen olarak 2007’den beri yapmış olduğumuz Anayasa çalışmaları bu alanda zaten bir bilgi birikimimizin ve irademizin varlığını ortaya koymaktadır.  (https://www.memleket.com.tr/yeni-bir-zihniyet-22105yy.htm,),

(https://anayasa.tbmm.gov.tr/docs/anayasakitap_e.pdf)

(https://anayasa.tbmm.gov.tr/docs/Memur-Sen_Yeni-Anayas-Raporu.pdf)

Eski Türkiye Paradigmasında bir paradoks olarak değerlendirilen bir bileşik kap olarak görülen güvenlik-özgürlük talebinde güvenlik talebini maksimize edecek güvenlik parametreleri şöyle tanımlamak mümkündür;

    Güvenlik daha dar anlamda ‘terör bir olgudur.’ gerçeğinden hareketle Terör Olgusu bilimsel bir çerçevede analize tabi tutularak bütün yönleri ile değerlendirilmelidir.
    Modern Dünyanın terörle mücadelede geçirdiği tarihi tecrübe ışığında, ‘teröre ve teröriste hard tedbirler uygulanmalı ‘son terörist öldürülünceye, son silah gömülünceye kadar’ terörle mücadele stratejisinden ödün verilmemelidir. Ancak, terörün kendisini tekrar yaşatan insan kaynağı ile bağının kopartılmasını temin  için bölge insanına yönelik etkili bir rehabilitasyon programı uygulanmalıdır.  Bu program bir boyutta  yaraların sarılmasını hedeflemekle  birlikte asıl odaklanılması gereken husus Bölge İnsanının Aidiyet İnşası olmalıdır.

Özetle;

Maksimum Özgürlük, Maksimum Güvenlik,

Teröre karşı Bilimsel Yaklaşım,

Teröriste karşı Hard Mücadele,

Teröre bulaşmamış toplum kesimlerine karşı olabildiğince merhamet, şefkat ve kucaklayıcı Soft Politikalar, bütüncül bir bakışla dizayn edilmelidir.

Son bir sözde terörün uluslararası destekçilerine;

‘Ya Bizimlesin, Ya Karşımdasın.’ Sözünü 11 Eylül Saldırıları sonrası ABD Başkanı doktrinize etmişti. Bizde şimdi, yekvucut haykırıyoruz ve diyoruz ki;

YA BENİMLESİN, YA KARŞIMDA….

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.