Mustafa Yiğit
Yeni Türkiye’nin..
Yeni Türkiye’nin uzaylılarla mücadelesi
Bugün sık sık söz edilen bir kavram var.
Bu kavram Yeni Türkiye.
Yeni Türkiye’nin nasıl bir Türkiye olduğunu ise yaldızlı sözlerle anlatanlar çoğunlukta.
Tasavvur edilen, sözü edilen Yeni Türkiye nasıl bir Türkiye?
İddia edildiği gibi bütün toplumsal kesimlerin mutlu ve müreffeh yaşadığı, her şeyin süt liman olduğu, mutluluktan uçtuğu özgür ve eşit bir Türkiye resmi midir yeni Türkiye resmi.
Gerçekten herkes halinden memnun mudur?
Aslında bunun pek de öyle olmadığını gösteren emareleri son yaşanan gelişmelerde rahatça görebiliyoruz.
Yeni Türkiye yeni bir kavşakta olduğumuzu söylüyor bize.
Bu kavşak önünden arkasından sağından solundan neresinden giderseniz gidin iktidara çıkan bir kavşak.
Yeni Türkiye iktidar odaklı ve iktidar merkezli bir Türkiye.
Yeni Türkiye maalesef çevrenin merkez haline geldiği ve ele geçirdiği merkezi korumak için yeni oluşan çevrenin her türlü baskıya maruz bırakıldığı eski Türkiye’den pek de farklı bir Türkiye değildir.
Yeni Türkiye’de işçi yoktur, memur yoktur, birey yoktur, kadın yoktur, hak ve adalet yoktur, her şeyden önce muhalefet yoktur.
Yeni Türkiye’nin eski Türkiye’den farkı belki de geçmişte olmadığı kadar iktidarın bu denli güçlü olması ve aydınlar, medya tarafından da iktidarın bir o kadar az eleştirilmesi hatta hiç eleştirilmemesidir.
Evet bu süreçte, muhalefetin gittikçe etkisini yitirdiğini görmekteyiz.
Geçmiş dönemlerde olmadığı kadar iktidar merkezli bir siyaset ve toplumsal yapıyla karşı karşıyayız.
Bunu muhalefetin zayıf olmasına bağlayanlar bir nebze haklı olmakla birlikte iktidarın muhalefete dönük yoğun yıpratma politikalarını ve bunun meşru olduğuna dair kampanyaları da bir tarafa koymak gerekiyor.
Toplumun iktidarın yanında olanlar ve karşında olanlar diye ayrılmasından daha vahimi kavramlar da iktidarın yanında kullanılıyorsa meşru, karşısında kullanılıyorsa meşruiyetini yitirir bir hal almıştır bu süreçte.
Artık partilerden, siyasetçilerden, yazarlardan, sivil toplum örgütlerinden tek tek bahsedilmek yerine toptancı bir bakış açısıyla iktidarın karşısında olanlar ve yanında olanlar diye iki duruştan bahsetmek mümkün.
Gazetecilerin, aydınların iktidar odaklı düşünmeyenine aydın, gazeteci denmediği bir dönemden, hatta demokrat, özgürlükçü sayılmadığı bir süreçten geçiyoruz.
Öyle ki, hukuk, ekonomi, edebiyat, spor ve medya gibi pek çok alan ne kadar demokratik söylemler kullanırsa kullansın, ne kadar haklı olursa olsun, iktidarın karşısında ise kötü yaftasını üzerinde taşımak zorunda kalıyor.
İktidarın yaptıklarını, söylemlerini onuyorsa ondan daha iyi bir gazeteci, ondan daha iyi bir sporcu, ondan daha iyi bir tüccar ondan daha iyi bir yargı yok.
Maalesef daha önce toplumdan kopuk siyaset yapan, toplumun değerlerine aykırı düşünenlerin, toplumun önünü kesmeye çalışanların yaptıklarını doğru bulmayanlar bugün iktidar karşısında olanlara aynı muameleyi reva görüyorlar.
Bu dönemde hiçbir dönemde olmadığı kadar siyasi muhalefetin yanı sıra her türlü toplumsal muhalefetin de itibarsızlaştırılmaya çalışıldığı bir medya kampanyasıyla da karşı karşıyayız.
Her seçim döneminde muhalefete yönelik medyadaki linç kampanyalarıyla iktidarın gücü daha da pekiştirilmekte, siyasi muarızların özellikle medya marifetiyle oyun dışına itildiği bir sürece şahit olmaktayız.
28 Şubat sürecinde, postmodern darbeler sürecinde bu millete karşı yapılanların bir başka benzeri bugün yeniden başka bir şekilde yaşanmakta, yeni bir statüko oluşturulmaktadır.
Eski statükonun benmerkezci, toplumu dışlayıcı anlayışı yerini iktidarmerkezci yeni statükoya bırakmaktadır.
Toplumda kırk katır mı kır satır mı denilen bir sürece doğru sürükleniyor hisse güçlenmektedir.
Statükoyu yıktık naraları atılan bu süreçte yeni statükonun en hararetli savunuculuğuna soyunulması, eski statükonun bile aklına gelmeyen kara kampanyanın, kara propagandanın bu dönemde en acımasız şekilde uygulanması gerçekten hiç de iyi bir resim değildir.
Ve hiç de yabancı bir resim değildir.
Medyanın iktidar değil toplumsal muhalefeti hedefine alan eleştirileriyle, gücü elinde tutanların eski düzenden/statükodan daha kapsamlı bir iktidar alanı yaratması yeni Türkiye resminin aslında hiç de yeni olmadığını belki de eskiyi aratacağını haber vermektedir.
Yeni Türkiye’de güç ve iktidar odaklı bir siyaset, toplumun bütün kılcal damarlarına nüfuz etmekte, iktidar merkezli davranmayan ve düşünmeyenler denklemin dışına itilmekte, siyasette, medyada, sanatta hatta ve hatta ticarette dahi kendine yer bulmakta zorluk çekmektedir.
Velhasıl günümüzde düzenin öz uzman aydınlarının Yeni Türkiye’si hiç olmadığı kadar başkent endeksli bir Türkiye’dir.
Amerikan filmlerinde nasıl ki uzaylılar hep Amerika’ya, hatta beyaz saray civarına iner, Amerikalı kahramanlar bu uzaylıları yok eder, hatta Amerikan Başkanı bizzat uzaylılarla savaşır, Yeni Türkiye’de de bütün komplolar, bütün saldırılar her durumda haklı olan iktidarı yok etmeye dönüktür.
Çünkü iktidar mutlak iyidir.
Çünkü iktidar mutlak haklıdır.
Çünkü iktidar her durumda mutlak mağdurdur.
Oysa ki, iktidarın dışındaki her şey kötüdür ve bütün kötüler iktidara düşmandır.
Bu nedenledir ki, her düşünce, her inanç, ancak iktidara göre, iktidar için iktidar uğruna çaba sarfederse doğrudur, haklıdır.
Hangi konumda, hangi durumda olursa olsun, kim ne olursa olsun, iktidarın karşısındaysa uzaylıdan farksızdır. Mutlak kötülük için uğraşan uzaylı pozisyonundadır.
Bu durumda ne olur?
İktidarın aygıtları tarafından bazen de bizzat lider tarafından uzaylılara haddi bildirilir.
Bu uzaylılar daha düne kadar senin için füze kalkanları oluşturmuş, her türlü Saylonlu saldırısından seni korumuş olsalar bile önemi yoktur.
Oysa ki millet, Yeni Türkiye’yi, eski statükoyla hesaplaşan milletin Türkiye’sinin yolunu açacak olan özgürlükçü, eşitlikçi milli, halkçı, hakçı bir vizyon, bir misyon sanmıştı.