Prof. Dr. Ramazan Altıntaş
Yeniden İslam'a
Geçen hafta Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nin düzenlemiş olduğu “Uluslar arası Günümüz İslam Toplumlarında İnanç Problemleri” konulu sempozyumda birbirinden değerli, çözüme yönelik yedisi yabancı olmak üzere yirmi dört adet bildiri dinledik. Maalesef basın, bu olayı sadece haber düzeyinde geçiştirdi. Orada tartışılan birçok konu insanımızın gündemine taşınmalıydı. İlla gündeme oturmak için magazin türü haberler mi olmalıdır? Öte yandan Konya’mızın bu tür entelektüel ve ilmi çabalara duyarlı olan kimi zevatını göremedik, bu bilgi şöleninde. Bu durum telafisi olmayan bir kayıptır, diye düşünüyorum.
Bu sempozyumda “Günümüz İslam Toplumları”nın sorunları, salt teorik düzeyde ele alınmadı. Aksine sahaya inilerek canlı yaşanan meselelere değinildi ve çözüm önerilerinde bulunuldu. Bilindiği gibi inanç, kişinin hayatına anlam katan, kişiliğini oluşturan ve geleceğine yön veren, istikamet kazandıran en önemli bir faktördür. Yerine göre saf inanç, zaman içinde yanlış akide ve hurafelerle bozulmaktadır. Bunun için yeniden inancımızı tazelemede iki referans sistemimiz olan Kur’an ve Sünnete dönmekte fayda vardır. Bütün peygamberler geldikleri toplumlarda önce inançları düzeltmekle işe başlamışlardır. İnanç, bir binanın su basmanı gibidir. Eğer sağlam olmazsa, yapılan ibadetlerin kişiye bir faydası olmaz. İnanç bizim için asalet ve kök değerdir. İnancını kaybeden insanlar özgürlüğünü de kaybederler.
İslam dünyası inisiyatifi kaybettiği asırlardan beri şaşırmışlıklar yaşamaktadır. Batı’nın oyuncağı haline gelen Müslümanlar özgünlükten çıkıp, taklitçi bir konuma girmişlerdir. Müslüman dünyada Batı hayranı bazı aydınlar, balığın tehlikeden habersiz olta gördüğünde üzerine atladığı gibi, Batı’nın kendi laboratuarlarında ürettikleri kimi kavramların bünyemize uyup uymadığına bakmadan üzerine atlamışlardır. Öyle ki bu aydınlar, Batılıların strateji kuruluşlarında ürettikleri ilerici-gerici, modernist-gelenekçi, öteki-yerli vb. gibi kavramlar üzerinde bir çalışma yapmadan kendi toplumlarına taşımışlardır. Hâlbuki bu kavramların İslam âleminde tedavüle sunulmasının temel amacı, çatışmacı bir ortam oluşturmaktır. Buna fundamentalizm ve irhâbiyye kavramları da eklenebilir. Yeniden referans köklerimize dönerek bize özgü kavramları kullanmamız gerekir. Örneğin “öteki” kavramını üreten sömürgecilerdir. “Öteki”ni suçlu görüyor, kendisini onun karşısına oturtup, terbiye etmeye kalkıyor. Bu ezme politikasıdır. Bize göre etnik, mezhep ve inanç durumuna bakmadan her insan değerlidir, eşref-i mahlûkattır. “Öteki” kavramı, ayrımcı bir ruh telkin eder, muhatabına.. Bu sebeple son günlerin modası olan bu kavramı kullanma konusunda daha duyarlı hareket etmek gerekmektedir.
İslam dünyasında etnik ve mezhepsel farklılıklar bir çatışma alanı olarak gösteriliyor. Bizim inancımızda “ehl-i kıble tekfir edilemez”. Sünni-Şii, Sünni-alevi ayrılığı yapmak, İslam birliğine ihanettir. Kaldı ki, İslam’da inanmayan bir kimse, inkârından dolayı tahkir edilemez ve hayatına kastedilemez. Onun da yaşama hakkı vardır. Nasıl oluyor da bugün Müslümanlar birbirinin hayatına kastedebiliyorlar? Bu yeni harici mantık üzerinde çalışmak gerekmektedir. İmam-ı Azam, “te’vil varsa, tekfir yoktur” diyor. Yani bir kimse, Kur’an’ın Allah kelamı olduğuna iman ediyorsa, farklı yorumundan dolayı dışlanamaz. Geleneğimizde yer alan birleştirici ve bütünleştirici ilkeleri ne zaman hayata geçireceğiz? Bu sebeple özellikle günümüzde bazı kişi ve grupların kimi birey ve toplulukları tekfir ettiğine hemen inanmamak gerekir. Bugün mezhepler arasında önemli ilerlemeler kaydedildi. Mesela, artık son dönem Şii âlimleri, imameti inanç esaslarından değil, mezhep esaslarından saymaktadırlar. Takiyye yapıyorlar mı yapmıyorlar mı konusu bizi ilgilendirmez. Biz zahire göre hüküm vermek zorundayız.
Bugün Batı dünyası, kendi hevasını tanrılaştırmıştır. Dini hayatı yaşamayı Hıristiyanlar rahip ve rahibelerine vermiş, kendileri de vur patlasın çal oynasına dayalı tamamen haz merkezli bir yaşam tarzını seçmişlerdir. Özgürlüğü istismar eden Batı düşüncesi, ahlaki anlamda birçok sapkın işler yapmaktadır. Bugün Müslümanların Batı dahil bütün bir dünyaya insani ve ahlaki değerler alanında söyleyeceği birçok şey vardır. Bu konuda cesur adımlar atmak gerekmektedir. Çünkü Müslümanların bütün insanlığa karşı yerine getirmeleri gereken sorumlulukları vardır.
O halde, çare, yeniden İslam’a, yeniden İslam’a!