Yunus Emre Vakfı Projesi

Bir kaç haftadır Türk basınında yer alan ve TBMM başkanlığına gönderilen bir kanun tasarısını öğrenmiş bulunmaktayız. Sözkonusu kanun tasarısı Yunus Emre Vakfı’nın kurulmasını içeriyor. Yunus Emre Vakfı yurtdışında Türkiye’yi, kültürel mirasını, Türk dilini, kültürünü ve sanatını tanıtacak. Ayrıca bu vakfa bağlı kültür merkezleri kurulacak. Devamla yapılacak araştırma ve etkinlikler kapsamında yurtiçinde ve yurtdışındaki üniversite ve diğer sivil toplum örgütleri, ilgili diğer gerçek ve tüzel kişilerle ortak projeler yürütecek olan vakıf, bu konularda medyada süreli veya süresiz yayınlar yapacak veya yaptıracak. Yunus Emre Vakfı, ilgili gerek akademik gerek profesyonel çalışmalara mali ve ayni destek sağlamanın yanı sıra Türk dilinin, kültürünün ve sanatının tanıtımına ilişkin yarışmalar düzenleyecek.
Girişim olarak mükemmel bir proje. Ancak çok geç kalmış bir proje Yunus Emre Vakfı projesi. Ömrünün yarısından fazlasını yurtdışında geçiren ve yine ömrünün dörtte üçünü Yunus Emre Vakfı’nın amaçları doğrultusunda değerlendiren birisi olarak böyle bir projenin çok geç kaldığını söyleme hakkını kendimde bulmaktayım.
Yıllar önceydi. Ünivesite’nin belki ikinci veya üçüncü sınıfındaydım. Seksenli yılların başları. Bizimle birlikte okuyan bazı Türk çocuklarının Fas’a yirmibir günlük kültürel geziye katıldıklarına şahit olmuştum. Geziye katılan Fas’lı, Türk ve Hollanda’lı çocuklar Hollanda’ya döndükleri andan itibaren Fas’ı anlata anlata bitiremiyorlardı. Fas’ın misafirperleğinden çok etkinlenmişlerdi. Sözkonusu geziye katılanlardan bazı arkadaşlarımız Hollanda toplumunda yükseldiler. Çok önemli mevki ve makamlara geldiler. Ancak bu arkadaşlarımızda bitmeyen bir Fas sevgisi, sempatizanlığı vardı her daim.
Biz, o zamanlar kurmuş olduğumuz Hollanda Türk Akademisyenler Birliği Vakfı adına bir kaç defa Türkiye’ye kültürel gezi düzenledik. Bizimle İstanbul’a, Bursa’ya, İznik’e gelenlerde birer Türkiye hayranı olarak Hollanda’ya döndüler. Ancak bu gezilerimiz uzun süreli olamadı. Kısıtlı bütçemiz ancak üç beş kültürel gezinin organizasyona yetiyordu.
Oysa öğreniyoruzki, Fas’ın yurtdışındaki Faslılara ve Fas’ı tanıtmak için kurulmuş özel bir bakanlığı ve bu bakanlığın desteklediği bir vakıf varmış. Bunların işi yurtdışındaki Fas kökenli gençleri onların arkadaşları ile birlikte Fas’a davet etmek ve Fas’ı sevdirmekmiş.
Bir tarafta koskocaman bir devlet, diğer tarafta gönüllülük esasına dayanan sivil bir girişim. İşte bizim dayanacağımız ancak bir kaç yıl oldu. Sonra pes ettik…
O tarihten itibaren, karşılaştığım devlet büyüklerimize, kültür bakanımıza, yurtdışındaki Türklerden sorumlu devlet bakanımıza, Türk basınının en yetkili temsilcilerine velhasıl bizi anlayabilecek her kesime yukarıdaki gelişmeleri dilimizin döndüğü kadar anlattık. Beğenmediğimiz, bizden ekonomik olarak gerilerde yürüyen Fas’ın bile bu konuda özel bir bakanlığı ve vakfı var dedik. Söylediklerimiz, yazdıklarımız Ankara bürokrasisi arasında kayboldu, kaynadı gitti. Ancak biz kendi sınırlı imkanlarımızla onyıllardır kültürel hizmet ve organizasyonları yapmaya devam ediyoruz.
Şimdi TBMM’e gönderilen ve bizim için çok sevindirici olan bu girişimin, tıpkı yurtdışındaki vatandaşlarımızın meselelerinin her birinin bir başka bakanlıkta olduğu gibi karma karışık bir düzenleme ve bürokrası karmaşasına takılmamasını arzu ediyoruz. Ancak oluşacak Yunus Emre Vakfı’nın yönetimine bakınca bu işin optimal yürüyebileceği konusunda endişeye kapılmaktan kendimizi alamıyoruz. Bakın Vakfın Yönetimi nasıl oluşuyor?
Yunus Emre Vakfı Mütevelli Heyeti, Dışişleri Bakanının başkanlığında, Maliye Bakanı, Milli Eğitim Bakanı, Kültür ve Turizm Bakanı, Hazine Müsteşarlığının bağlı bulunduğu Bakan, Vakıflar Genel Müdürlüğünün bağlı bulunduğu Bakan,Tanıtma Fonundan sorumlu Bakan, Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığının bağlı bulunduğu Bakan ve Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Başkanından oluşacak. Kültür merkezlerinin bulunduğu ülkelerdeki büyükelçinin veya o şehirdeki temsilcisinin başkanlığında Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı temsilcisi, kültür ve tanıtma müşaviri ile eğitim müşavirinden, kültür merkezi koordinasyon kurulları oluşacak.
Bu kadar kalabalık ve çeşitlilik arzeden bir yönetimle Yunus’un ifade ettiği ‘iş nasıl kolay kılınacak’ doğrusu merak ediyoruz.
Önemli olan Türk kültürünün ve Türkiye’nin yurtdışında çağdaş metodlarla tanıtımı mı yoksa insanı ilk bakışta ürperten ve sanki bir korkunun ifadesi olarak içiçe girmiş bir bürokrası kaosu imajı veren yönetimin oluşması mı?

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.