Seyit Küçükbezirci

Seyit Küçükbezirci

Yüzlerce yıl Konya’nın ayaklarını giydirenler

Takvim yapraklarını çevirin, çevirin, çevirin… 2000, 1990, 1980… çevirin, çevirin, çevirin… 1970, 1960… Biraz daha geriye… 1958, 1956… Buralarda durun… “Kelikçiler, Kurduracılar Çarşısı”nda. Hikâyemiz 50’li yılları kapsar.

                                                                             ***

Konya’nın nüfusu doksaniki bin küsür… Dolmuş yok, otobüs nadir. Her yana tabanvay… Buzdolabı, çamaşır makinesi, elektrik süpürgesi; duyan var da kullanan yok. Evlerde tel dolap; soğuk su hayattaki kuyudan.

Sayılı evde elektrik var; telefon evlerde yok; çarşıda pazarda konuşmuşluğu olan bile yok.

Çamaşır makinesi, bulaşık makinesi olduğuna bile inandıramazsınız; küllü suyla, …………..…. arındırılır çamaşırlar.

Mahallede ya iki radyo, ya üç radyo. Evlerin içme suyu mahalle çeşmesinden güğümlerle, testilerle taşınır.

Muz, çilek, bezelye… Belki askere gidenlerin görmüşlüğü vardır.

Yıl, 50’li yıllar… 1956, 54, 53…

Buyurun “Kelikçiler”e, “Gunduracılar Çarşısı”na… Konya’nın ayakları buradan giydirilir…

 

                                                                              ***

“Hükümet’in önünden geçin, sağdan devam edin, “Dedeler Hanı’nda başlar “Kunduracılar; Kapı Camii’ne kadar yolu var… Dönün, Dedeler Hanı’nda sağa dönün,  “Çıkrıkçılar”a kadar yürüyün; doğunuzda kalan tekmil sokaklar, yüzlerce dükkân isparpin diker, yemeni diker, Mest-lastik hazırlar.

“Sabah Namazı”ndan biraz önce açılacak dükkânlar… Bu iş “çırak”ların… “Usta”, sabah namazını Kapı Camii’nde kılabilir. Dükkâna hemen gelebilir… Açılmamışsa çıraklara “şaplak” hazır… Çünkü “usta”ya “Eti senin, kemiği benim” diye “Beşi bitirir bitirmez teslim edilmişlerdir.

“Çırak”lar, “eğri çivi düzeltmekle” başlar işe. Sabah namazı dükkânı açmalılar, içeriyi süpürmeliler, dükkânın önünü yazsa süpürüp süzekle sulamalılar; kışsa, biriken karı kürümeliler. Usta geline giymesi için önlüğü tutulmalı, kahvesi söylenmeli; öğleyin ibrikle abdest suyu dökülmeli, havlusu hemen sunulmalı.

 

                                                                           ***

Kunduracılar Çarşısı’nın yüzü geçen dükkândaki düzen, belki Selçuklulardan Osmanlılardan beri aynı. Usta’nın ustandan sonra “kalfalar”ın bir dediği iki edilmez; emir buyurması için ağızlarına bakılır…

Çıraklar, babaları elinden tutup “Zenaatkar” olması için Usta’ya teslim etmişlerdir; zenaati öğrenip “altın bilezik sahibi” olmaları için… Dükkân kapısı Hak kapısıdır zenaat kolda altın bileziktir.”

Ayağınıza giyim çeşit çeşit… Kunduracılar Çarşısı’ndaki kunduracı dükkânları için herkes “özel”…

İsterseniz “yemeni”, isterseniz “Gabarlı yemeni”, isterseniz “iskarpin”, isterseniz “patin”, isterseniz “mast”

İhtiyacınız olduğu zaman dükkâna geleceksiniz; usta, “ölçü tahtası”nı önünüze koyacak, çorabınızı çıkaracaksınız, ayağınızı tahtanın üstündeki kartona basacaksınız… Usta, kulağının arkasındaki “Kopye kalemi”ni alacak, ayağınızın kalıbını kartona çizecek. O zamanlarda “ıskarlama ayakkabı” lüks değil, herkese gecinden bir haftada teslim edilir.

İsarpinin yürürken “Gıcırdaması”nı isterseniz söylersiniz, ona göre dikilir. Her adımda gıcır gıcır eder.

İskarpinler, talebeler için, tüccarlardan ihsanlar için, memurlar için, beyler paşalar için… “Gara dakım” halk, köylüler, esnaf “yemeni” giyer… Çabuk eskimesini istemeyenler yemeninin burnuna, ökçesinin ardına “nalça” çaktırır; altına “gabera” döşettirir. “Gabarlı yemeni” giymeye razıysanız yürürken takır takır sese razı olacaksınız.

İhtiyarlar  “mest”i çok sever. Kışın sımsıcak tutar, abdest alırken çorapları çıkarmaya lüzum yoktur; mestlere, “mest verir” yeter.

“Mest” mutlaka “Gara lastik”le giyilmelidir. “Gara lastik” Konya’daki fabrikalarda yapılır; ama dışarıdan gelen “Cizlavit” en sağlamı, en değerlisi, en şıkıdır.

“Ayakkabı tamircisi kelikçi”lerde var çarşıda. Yılda bir alınan iskarpinler, yemeniler, potinler öyle altları delinince atılmaz… “Pençe” yaptırılır;” Gizli pençe yaptırılırsa yeni sanırlar.

“Ekabinan’ın gara lastik içine giydirdiği bir de “pandifle” var. Keçe gibi kalın, ama yumuşacık bir kumaştan yapılır. Meste göre daha zengin işidir.

 

                                                                               ***

“Gaveleti”: Usta, eğer evden bir şeyler yiyip çıkmamışsa, ya da, yanında bir topa “tuluk peyniri” getirmemişse, çıraklar, Kapı Camii’nin yan tarafındaki fırından zar gibi ince bir “kulaç” uzunluğunda, dumanı üstünde pide getirmek için seferber olur.

Çoğu zaman çırakların, kalfaların yiyeceği “kendi üstlerine”dir. Çarşının çeşitli yerlerindeki “katıkçı Dükkânları”ndan yarım ekmek, yüz gram helva, yüz gram zeytin alınır. “Haftalık” alınınca pastırma da dağıtılır… Tahin pekmez de vardır, katıkça dükkânlarında; “top yumurta” da vardır. Cömert günlerinde ustanın verdiği neye yeterse o alınır, oturup dükkânlara da yanilebilir.

Ayda mayda bir, nadir zamanlarda, ustanın evinde ineği camızı varsa tereyağı da getirir herkes için… “Adam başı” bir “yağ somunu” alınır; bir yanından ikiye yarılır, içine tereyağı doldurulur. Yağ somunu fırından yeni çıkmış olmalı, yağ hemen eritmeli.

“Çarşı Böreği” de yaptırılır bazen dükkân halkı için. “Küflü tuluk peyniri”nden hazırlanan “börek içi” ustanın evinden gönderilmiştir, sevabına… “Çarşı Böreği” fırında yaptırılır; yazsa “dimnit üzümü”; kışsa “çarşı helvası” arkasına yenir.

“Gonduracılık”a daha daha “Esgi Gonyalılar” “kelikçilik” de derler. “Kelikçilik” söyleminde aşağılamanın zerresi olmaz. “Kelikçilik” sayılan bir zanaat. Törenleri var, adetleri var, gelenekleri var; hepsinin üstüne üstlük etik değerleri var.

Kunduracılık bütün” Ahi zanaatları” gibi “Babıcı dama atılmak” ilkesine sıkı sıkıya bağlıdır.

Yüzyıllar boyu, bozuk düzen iş yapan dükkân sahipleri “Babıcının dama atılması” için dürüstlükten, kaliteden ayrılmamıştır. Bir şikâyet üstüne, “mesleğin piri” tarafından dükkân sahibinin çıkarıp dükkânın girişine koyduğu pabuçları dükkânının damına atılırsa o zanaatkârın o çarşıda “İcra-i sanat etmesi” mümkün değildir.

                     

                                                                                                                    ***

Konya’da ayakkabıcılık, her yüzyılda sayacıları ile ustaları, kalfaları, çırakları ile; deri hazırlayan “dabak”ları ile, malzeme sanatçıları kavafları ile büyük bir sektördür; büyük bir ekmek kapısıdır.

Kunduracı ustaları genellikle “anam babam Gonyalı”dır; “Gonya’nın yirlisi” dir. Araplar’da, Sedirler’de, Uluırmak’ta, Topraklık’ta, Tahtatepen’de, Meram’da “ahırlı samanlıklı”, düz toprak damlı evlerde otururlar; çoğunun, Konya’yı çepeçevre kuşatan bağlarda bağı vardır. İnek, camız beslerler; gözün mutlaka “etlik” yaparlar; bulgur pekmez kaynatırlar.

 

                                                                          ***

 

“Yirli Gonyalı”nın ağzı ile “kunduracılık”a, çok hoş bir söylemle “Gonduracılık” denir. Bir “Gonduracı” ustasının bir çocuğu çırak olarak alması ailesine büyük sevinç yaşatır.

Kunduracılık imrenilen bir sanattır. İşin içinde olmayanlar “Çal çirişi, al kuruşu” diyerek meslekteki kendilerince bol kazancın altını çizerler.

Selçuklular’dan miras “Ahilik” Konyalı kunduracılar eliyle yüzlerce yıl çok az değişikliğe uğrayarak yaşatılmıştır. Konya kunduracıları devamlı bir mesleki dayanışın içinde olmuşlar; “mesleğin büyükleri” kunduracı topçululuğunun nabzını tutarak topluluğu sözcülüğünü yapmışlardır.

 

                                                                          ***

 

Konya’da kunduracılık “Hatırlı” bir meslek sayılmış; meslek içi dayanışma ile, iç denetim ile mesleğe gölge düşürülmemiştir.

“Takvim yapraklarını çevirin, çevirirn, çevirin; 1950’lerde durun,” demiştim.

Uluırmak’ta, Biçcimez’de Fadim Apla’nın getirdiği “tuluk peyniri”, dimnit üzümü, tandır ekmeği ile “gaveltinizi ettiniz; sağı solu selamlayarak, “nörün” diyerek ayağınızda yemeni day day yürüyerek “Çarşı”ya indiniz.

“Ismarlama bir iskarpine ihtiyacınız var, önünüz kış… “Epbabınız” gonduracı Memet Ağe’ya uğurlayacaksınız, ayağınızın ölçüsü alınacak. Belki bugün “çarşı böreği” yaptıracaklardır, dükkanda… Size de nasip olabilir.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum