Prof. Dr. Ramazan Altıntaş
Zalime dini sorulmaz
İnsanın dokunulmaz hakları arasında yaşama hakkı gelir.
İnsanın yaşama hakkı, erkek spermi ile kadın yumurtasının birleştiği andan itibaren Allah tarafından verilmiş temel bir hak olup artık bu safhadan itibaren İslam’da, anne baba da dâhil hiçbir kimsenin bu hakka müdahale etmesine izin verilmemiştir. Âyet ve hadislerde yer alan genel prensipler ve özel hükümler anne karnındaki ceninin dinen meşrû sayılan haklı bir gerekçe olmadan düşürülmesine ve gebeliğe son verilmesine müsaade etmez. “Çocuklarınızı yoksulluk korkusuyla öldürmeyin” (En‘âm Suresi, 151) ayeti, Hz. Peygamber’in kasten çocuk düşürmeyi cinayet olarak adlandırıp bunu işleyen veya sebep olanın maddî tazminat ödemesine hükmetmesi, anne karnındaki çocuğun hayat hakkını da güvence altına almaktadır. (Buhari “Feraiz” 10).
Bu itibarla İslam, tıbbî bir zaruret bulunmadıkça anne karnındaki çocuğun düşürülmesini veya aldırılmasını kabul etmemektedir.
Yaşama hakkının korunmasının anlamı, birey ve toplum olarak canın teleften korunmasıdır. Bu sebeple insan hayatını sürekli tehdit eden küresel ölçekte açlık, susuzluk, bulaşıcı hastalıklar, doğal afetler, yoksulluk, savaşlar ve öldürülme olayları gibi tehlikelere karşı önceden önlem alınmalıdır. Çünkü can güvenliği, en önemli yaşama hakkıdır.
Hayat, ilahi zatın sıfatlarındandır. Kur’an-ı Kerim’de can güvenliğinin önemi hususunda şöyle buyrulur: “Kim, bir insanı, bir can karşılığı veya yeryüzünde bir bozgunculuk çıkarmak karşılığı olmaksızın öldürürse, o sanki bütün insanları öldürmüş gibidir. Her kim de birini (hayatını kurtararak) yaşatırsa, sanki bütün insanları yaşatmış gibi olur.” (Maide Suresi, 32). Hz. Peygamber de veda hutbesinde hayat hakkının dokunulmaz haklardan olduğunu beyan etmiştir. Bu sebeple, insan hayatına son vermenin ahretteki sorumluluğunun ağır olduğu şu ayetlerde açıkça belirtilir:
“Kim bir mü’mini kasten öldürürse cezası, içinde devamlı kalmak üzere cehennemdir.” (Nisa Suresi, 93).
“Allah'ın haram kıldığı cana haksız yere kıymayın. Allah bunları size düşünesiniz diye buyurmaktadır" (En'am, 151).
Bütün bu uyarılara rağmen, İslam dünyasında insanın bir böcek kadar kıymeti yoktur, bugün. Batılılar gözünde demiyorum. Onların gözünde müslümanın adı bile yok. Müslüman söz konusu olduğunda darbeye karşı çıkmak teferruattır, onlar için. Onlarla doku uyuşmazlığımız var, anlıyorum. Ya kendilerine müslümanım diyen darbeciler, müslüman kardeşine, savunmasız kadınlara, yaşlılara, erkeklere, yaralılara, çocuklara karşı ölüm kusmalarına ne demeli! İnsana en büyük değeri veren İslam ama insanı değersizleştirenler, itibarsızlaştıranlar, halkının iradesini ipotek altına alanlar kendisine Müslüman ismi verenlerdir, bugün. Bu ne yaman bir çelişki. Bunun en açık örneklerini şimdilerde Suriye ve Mısır’da görüyoruz.
Halkın irade beyanına göre seçilmiş liderler, haksız yere devrilmekte, halkın iradesi ve oyları silah zoruyla keyfi olarak çalınmaktadır. İfade özgürlüğü bağlamında barışçıl gösteri yapanlar, çağın zalim neronları tarafından en ağır bir şekilde katledilmektedir.
Tüm zamanlarda olduğu gibi bugün de, Suriye’de, Mısır’da olup bitenler karşısında her vicdan sahibi insan, rahat olamaz. En kutsal insan hayatı hiçe sayıldığı gibi, en kutsal mabetler bile yakılıp yıkılmaktadır. Allah’ın mabetlerini ancak Allah’a ve ahiret gününe iman etmeyenler tahrip eder. Kutsalı olan kimseler bunu yapamaz. Allah’ı olan kimseler bunu yapamaz. Allahsızlar diyeceğim ama nice Allah’sızlar işgal edilmiş Filistin topraklarında kendilerini işgalcilerin tankları altına attılar, Filistin davası için. Allahsızın da iyisi olur, Allah’sızın da âdili olur.
Zalime dini sorulmaz. Her çeşidinden olur, zalim. Mısır’da darbecilerin vahşeti karşısında bütün kelimeler az geliyor onları ifade etmede. İnsanın Allah’a en yakın olduğu an, secde anıdır. Bu insanlar secdede, namazda vuruldular. Umarım onların kanları çok yakın bir zamanda zalimleri boğacaktır. Çünkü kulun Allah’a en yakın olduğu yer, secdedir.
Yakında zalimler nasıl bir inkılâpla devrildiklerini göreceklerdir.