Ümit Savaş Taşkesen
15 Temmuz'u unutmak!
Birden, bir facebook gönderisinde karşıma çıktı. Utandım. Ne kadar zamandır ne resmini görmüştüm ne ismini duymuştum. Oysa sık sık Konya’daki minibüslerin arkasında, okul isimlerinde karşıma çıkardı. Şehadetinden sonra yapılan şehitliği ziyaret ettiğimizden beri, oğlumla adaş olan ismini, oğlumu her çağırdığımda hatırlamalı diye söz vermiştim. Okullar, meydanlar, posterler, resimler, bir şekilde bize hatırlatıyor sanıyordum ama o resmi, koridorda biraz sonra şehit olmaya doğru giderken görünen videosunu izlediğimde uzun süredir karşımıza çıkmadığını düşündüm. Sanki ilk kez görüyormuşçasına yeniden baktım, düşündüm. Sık ve yoğun anmalardan sonra sanki o yoğunluk birden kesildi. Bu şehit de rutin anma zamanlarında karşımıza çıkan, resmi kutlama törenleri öncesi bir paylaşıma mı dönüşecekti yoksa, olmamalıydı. Öyle olmayacak. Evet, Şehit Ömer Halisdemir’den ve diğer 15 Temmuz şehitlerinden bahsediyorum. Bu anma ya da unutulmama gayretini sadece 15 Temmuz ile sınırlandırmak da diğer şehitlerimizi incitecek mi yoksa diye düşünmüyor da değilim. Allah onların hepsinden razı olsun. Şehadete hazırlanırken bir parktaki havuzun suyuyla abdest alan kahramanlar. Canları karşılığında cenneti satın alanlar, hiç ölmeyenler, her daim diri olanlar…
Peki biz, geride kalanlar ne durumda? Önce kendi nefsimizden başlayarak biraz ona bakalım.
14 Temmuz tarihinden itibaren yoğun ve her yerde bir 15 Temmuz afişi, notları, fotoğrafları, anma etkinlik programları göze çarpıyor. Güzel. Tarihleri biraz daha geriye alsak, bu konudaki paylaşım, etkinlik ya da programların sayısı, niteliği ile ilgili doyurucu bir bilgiye ulaşabilir miyiz? Emin değilim ama Cumhurbaşkanlığı iletişim başkanlığının bu programları çok yakından takip ettiklerini, içerik, konu, konuşmacı, sayı, fotoğraf vd. İle ilgili kurumlardan raporlar alarak takip ettiklerini biliyorum. Güzel bir çalışma yapıyorlar…
Hafıza, “deneyimi zaman içinde taşıma kapasitesi” olarak da tanımlanır. Acı tecrübelerden ders çıkarma konusundaki performansımız deneyimi zaman içinde taşıma kapasitemizin maalesef sınırlı olduğunu gösteriyor gibi. Spor, antrenman, vücut kaslarının da bir hafızası olduğunu gösteriyor. Düzenli olarak kullandıkça, çalıştıkça gelişen, refleksi, beceriyi artıran geliştiren ve yarına taşıyan bir kas/beceri hafızası var. Zihin hafızamız, öğrenme yaşantılarımız ise beynin ne yaptığı, bireysel ve toplumsal benliği nasıl oluşturduğu ve geçmişin geleceği nasıl şekillendirdiği ile ilgilenir. Böylece bireysel/toplumsal hafızanın bizi biz yaptığını söylemek yanlış olmaz.
Hafızamıza kaydedilmiş tüm deneyimler, öğrendiğimiz herhangi bir bilgiyi, olguyu, değerlendirmek, belirli bir zemine oturtmak, daha önceki öğrenme şemaları ile ilişkilendirmek için kullandığımız nöral ağ ve hafıza kalıplarını (pattern) oluşturur. Dün, bugün ve yarını bu bellek/öğrenme kalıplarıyla (pattern) anlamlandırır, inşa ederiz.
15 Temmuz, 28 Şubat, geriye doğru baktıkça bugünü ve yarını doğru anlamlandırması gereken milletin varlığına kasteden olaylar (ihmal, ihanet ne derseniz) silsilesinin (maalesef) çokluğu bireysel ve toplumsal hafızamızın ne kadar zayıf olduğunun yanı sıra üzerinde sürekli operasyon yapılmaya çalışılan bir ülke olduğumuzu da gösteriyor.
Hafıza, deneyimi zaman içinde taşıma kapasitesidir diye tanımlandığına göre daha yakın tarih içindeki olayları bugüne ancak yıldönümü dolayısıyla taşımak /anmak, yılın diğer zamanlarında gereğince gündeme almamak belleğin güçsüzlüğünü gösteriyor ne yazık ki…
Hem hafızanın hem nöral ağ yapısının en temel özelliği sürekli tekrar (patern) ve kullanım aktiviteleri ile gelişmesi ve diri kalmasını sağlamasıdır. Bu yüzden beynimizde dikkat, hafıza gibi sürekli kullanılan, aktive olan sistemler değişip gelişirken, hiç kullanılmayan zihin sistemlerde değişiklik ve gelişme olmaz. Hatta nöral budama dediğimiz bir sistematik de devreye girer ve bellek zayıflar. Bu ‘kullanıma bağlı” gelişim nöral yapının en önemli özelliğidir. Etkili bir “hafıza” oluşturmak ve zaman içinde güçlendirmek için deneyimin paterni, düzeni, sistematiğinin olması, bu sistematik içinde anılması önemlidir. Zihin dışında hücresel bazda başka hiçbir doku, belli bir kalıba bağlı tekrarlayan sinyallere verdiği tepki sonucu değişmeye, gelişmeye bu kadar uygun değildir.
15 Temmuz gibi toplumsal ve bireysel bellekte çok önemli olan, unutulmaması, çok büyük dersler çıkarılması gereken olayların hafızadan silinmemesi için sadece yıl dönümlerinde yapılan yoğun programlar yeterli değildir. Yıl dönümlerinde yapılan anma programları patern oluşturma ve hafızanın çalışma ilkesi ile uyumlu bir sistematik değildir ve istenen etkiyi sağlamaz. Etkisi birkaç günlüktür, zamanla unutulur. Daha düzenli, sistematik, farklılaştırılmış ve zenginleştirilmiş, konuyu farklı yönleriyle ele alacak patern oluşturacak aralıktaki programlar toplumsal ve bireysel hafızayı diri tutar, belleği yarına aktarır. Facebook gönderisindeki şaşkınlığın zihinsel işleyiş mekanizması açısından sebebi budur. Üç gün beş güne yoğunlaştırılmış, sistematik olmayan programlar hafızayı canlandırmak şöyle dursun sistematik duyarsızlaşmaya dahi yol açabilir. Bu açıdan paterne dikkat etmek gerekir. Bilişsel, duyuşsal sisteme aşırı yüklenme organizasyonel ve işlevsel bozulmalara yol açabilir. Dozunun iyi ayarlanması gerekir.
Beynin dissosiyasyon vb. Bin değişik şekilde tehdide karşı adaptasyonu, kendini korumaya alma sistematiği, koruma kalkanı vardır. Tehdit algısı sırasında “beyin, vücudu herhangi bir yaralanma için hazırlar. Kan uzuvlardan çekilir. Yaralarda kan kaybını azaltmak için kalp atışı yavaşlar. Endojen uyuşturucuları akışı (beynin doğal eroin benzeri maddesi) acıyı yok ederek, sakinlik yaratarak, acı verici olaya karşı psikolojik bir uzaklık hissi yaratır. Limbik sistemin “sosyal ipucu okuma” sistemini devreye sokarak sizin çevrenizdeki diğer insanları yardım edecekler ve tehdit oluşturacaklar şeklinde ayırmanızı sağlar. Kalp atışınız saldır veya kaç durumuna hazırlıklı olabilmek amacıyla kaslarınıza daha fazla kan ulaştırmak için hızlanır. Kas tonunuz artar ve açlık gibi hissiyatlar bir kenara bırakılır. Beyniniz bin değişik şekilde sizi korumaya hazırlanır.”
Tarihten gelen tecrübe, birikim, üç bin yıllık devlet geleneği, yönetim hafızası içinde Devletimizin de böyle bir coğrafyada bin değişik tehdide karşı adaptasyon, kendini koruma ve ötesinde tehdide gereğince cevap verme refleksi vardır. Zaman içinde zaafa düşürüldüğü olsa da 15 Temmuz’da olduğu gibi daha güçlenerek ve hastalıklı unsurları bünyesinden söküp atarak daha güçlü ve yenilenmiş, tarih boyunca bu badireleri atlatarak bekasını sürdürmüştür.
Bu noktada dikkat edilmesi ve hafızadan silinmemesi gereken şey, sistemi zaafa uğratan, devlete, kendi organizasyon yapısını dayatan, kendi emir komuta zinciri içindeki robotlarını yerleştiren ve bir ahtapot gibi değil su gibi bulduğu her boşluğa sızan FETÖ ve benzeri organize yapılara karşı her zaman teyakkuzda olmaktır.
İster FETÖ ister PKK ya da diğer örgütlerin zemin bulmasını sağlayan ihanet kültürünü, iklimini oluşturan ekonomik, siyasal, fikri yapılarla gereğince hesaplaşmadan, cevap üretilmeden sorunu tam olarak çözdüğümüzü söylemek mümkün değildir. Büyük mesafe katedilmiştir, tehlike atlatılmıştır ama fikri, entelektüel düzlemde yapılacak çok şey vardır.
Türk milletinin, İslam ümmetinin ve topyekün insanlığın kurtuluşu ve iki cihan saadetinin kapısını kapatmak maksadıyla, hain kalkışmayı on yıllarca planlayan ve 15 Temmuz 2016 Cuma gecesi uygulamaya koyan; Allah’ın dinini de bu iğrenç amaçlarına alet etmek isteyen, satılmış, din, devlet ve millet düşmanlarının kırk yıllık örülen ihanet hırkasını on sekiz saatte parçalayıp çöpe atan milletin bayramını tüm hayır dualarımla kutluyorum.