Kaç gündür; belki de birkaç aydır hastanelerdeyim…
“Allah düşürmesin” diye dua ediyoruz ama işte bir ‘vesile’ oluyor…
Bir yanın ağrıyor; bir doktor olsa, anlasa acının nedenini, Allah şifasız bırakacak değil ya…
Doktorun da ilgisiyle ‘çare’ bulunsa…
Hasta oldunuz muydu iş bitiyor…
Yapılacak, edilecek ne kadar şey varsa gözünüz görmüyor…
İlla şifa…
Öyleyse “Hastalanmadan önce sağlığın kıymetini bil” düsturunu, ‘şükrün’ edası için aklımızdan çıkarmamamız gerekiyor.
***
SÜ Selçuklu Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Oktay Sarı’nın yakın ilgisini gördük.
Sağ olsun.
Bu arada üniversite hastanesi pek çok yönden yüz güldürüyor…
Prof. Dr. Gökhan Akdemir Hoca da, sadece bizle değil, bütün hastalarıyla ‘arkadaş’ gibi…
Çok yakından ilgileniyor, sanki acıyı kendi vücudunda hissediyor.
Hastayı incitmemek için azami çaba.
Hayatta böyle ‘insan’ tarafların bulunması umut verici…
***
Ne yalan söyleyeyim.
Taburcu işlemlerini yaparken fark ediyorum…
Saffet Yurtsever Hocamın oğlu Mehmet İrfan da burada çalışıyormuş.
“Çok ilgilenmiş” sağ olsun. Herkesle…
Yani bizi tanıdık olarak görmeden verilen not bu...
Dedim ya, taburcu anında fark ediyorum onu.
Diğer doktorların, hemşirelerin ve çalışanların da ondan kalır tarafı yok.
***
Poliklinik koridorunda… Basın ve Halkla İlişkiler biriminden Özlem Hanım’ı bekliyorum…
O da her defasında ‘hemşerilik hakkımızı’ teslim ediyor, sağ olsun.
65-70 yaşlarında bir amca, tekerlekli sandalyedeki eşine hizmet ediyor…
“Gezdir, hareket ettir” demişler herhalde…
Durmadan sürüyor arabayı…
Polikliniğin açık olan penceresine yaklaşıp, duruyor…
Eşinin yüzüne bakarak, “Babanın bahçesinden erik gelmiş, aç gözlerini” diyor...
***
Bir süre sonra döndü.
Yanımdan geçerken gözümün neden yaşlı olduğunu anlamadı...
Gözleri hala kapalı olan kadına baktım.
Babasının bahçesindeki eriklere en son ne zaman uzanmıştı acaba, diye düşündüm!