Adalet ve geleceğimiz…

İslam yalnızca din değildir.

Bir medeniyet anlayışının, dünyaya bakışın ve meseleler karşısında duruşun da adıdır.

Yalnızca ibadetler manzumesi de değildir İslam.

İslam bir ahlak dinidir aynı zamanda. 

Hazreti Peygamber bu yüzden “ ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim” der.

Güzel ahlaklı olmak, elinden, belinden, dilinden emin olunmak,  “Müslüman”ın birinci vazifesidir topluma karşı.

O yüzden İslam her şeyden önce sosyal hayata hitap eder.

Kişiye tek başına, yalnız bir şekilde evrende yaşamadığını hatırlatır sürekli.

Sosyal hayatta nasıl davranman gerektiğini söyler.

O yüzden Kur’an’daki ayetlerin büyük bir bölümü medeni ilişkilere dair ayetlerdir.

“Kul hakkı yemeyeceksin” emri o yüzden baş köşededir.

Bu işyerinde de geçerlidir,  pazarda da, aile içinde de geçerlidir.

“Kul hakkı” ancak, hakkı yenen kul tarafından affedilir,  o yüzden “kulumun hakkıyla karşıma gelmeyin” der yaradan.

İdarecilere de seslenir ve “adil” olmayı, adaletli bir şekilde yönetimi emreder.

 “Diyar-ı Fırat’ta bir kurdu kuzu kapsa onun hesabı benden sorulur”  diyen yöneticiler Ömer’lerin anlayışı da bu emirden gelir…

Çünkü adalet mülkün temelidir.

Adalet duygusunun zedelendiği toplumlar uçuruma sürüklenir , mülk sarsılırsa toplum, devlet de sarsılır.  

Her türlü aksaklığı tamir etmek, yenilemek mümkündür.

Ekonomi bozulabilir, sağlık sistemi aksak işleyebilir, kültür hayatı gerileyebilir…

Bunlar bir şekilde telafi edilebilir.

“Adalet”teki aksaklık hariç.

Adalet, adeta beyin hücreleri gibidir, sarsıldığı an, yenilenemez, tamir edilemez.

Yok olduğu an ise  bütün toplum felç olur.

Bu nedenledir ki, geciken adaletin hiçbir anlamı olmaz.

Klasik deyimle,  geciken adalet, adalet değildir.

Adaletin gerçekleşmediği toplumlarda  her türlü melanet, rezalet, sefalet gerçekleşiyor demektir.

Güven ve huzur yok olmuştur, her insan kendi adaletini kendi sağlamaya yönelmiş demektir…

Her hücre, her organ kendini beyin zannedip karar vermeye kalkar…

Toplumdaki çeteleşme, mafyalaşmadaki artışın sebebi de bundandır aslında .

Hukuk düzeninde icra edile(meye)n meseleler yüzünden  adalete güveni kalmayanlar başka yerde adalet arar hale gelmiştir.

Bu nedenle her şeyden  önce adalete, adalet duygusunun zedelenmemesine büyük ölçüde dikkat etmek gerekiyor.

Bu bireysel ilişkilerimizde de böyledir,  devlet hayatında da  böyle olmalıdır.

Toplumsal hayatta çok basit bir prensipmiş gibi görünen “adaletli davranmak” düsturu,  bir toplumu, bir devleti huzur ve güven açısından çağlar ötesine taşıyabilir.

Bunun tam tersi ise yani “adaletsiz davranmak”,  bir toplumu, bir devleti tarihin tozlu sayfalarına gömebilir.

Adalet bu kadar hayati, bu kadar önemlidir….

 

Önceki ve Sonraki Yazılar