Ahmet Altan'dan Bengi Yıldız'a yanıt
Ahmet Altan, Taraf gazetesini eleştiren BDP'li Bengi Yıldız'a yanıt verdi.
Dün, Neşe Düzel'in BDP'li Bengi Yıldız'la yapmış olduğu röportajın, Taraf gazetesine 'Vergi Vermeyecekler' şeklinde manşet olması BDP kanadını kızdırdı. Bu konu ile ilgili olarak akşam saatlerinde bir açıklama yapan BDP'li Yıldız, ''2,5 saatlik röportajdan o manşet çıkmazdı'' sözleriyle Taraf gazetesini eleştirmişti. Bengi Yıldız'ın bu sözlerine, Taraf gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ahmet Altan'dan yanıt geldi. Altan bugünkü köşesinde Bengi Yıldız ve özerkliğe yönelik çeşitli eleştirilerde bulunarak, BDP'ye çeşitli önerilerde bulundu.
TARAF DAHA ÖNCE DE BDP'Yİ BOYKOT ETMİŞTİ
Ahmet Altan'ın bu açıklaması BDP'ye ikinci rest niteliğinde.. Çünkü Taraf gazetesi daha öncede BDP haberlerine yönelik boykot kararı almıştı. Bu kararı da köşesinden okuyuculara duyuran isim yine Ahmet Altan olmuştu. Altan gazetesinin boykot kararını: ''...Ben bundan sonra BDP yönetiminden demeç istemiyorum. Biliyorum bu gazeteciliğe aykırı, bu yüzden tiraj da kaybedebiliriz ama ben o kadar da iyi bir gazeteci değilim" sözleriyle açıklamıştı.
İŞTE AHMET ALTAN'IN BUGÜNKÜ YAZISI...
Neşe Düzel'in Bengi Yıldız'la yaptığı söyleşi bence tarihe geçecek.
Düzel, Yıldız'la yaptığı konuşmada uzun zamandır tartışılan "özerklik" meselesini somuta getiriyor.
ÖZERKLİK KOSKOCA BİR BOŞLUK
Özerklik konusundaki "somut" gerçeklik ise koskoca bir boşluk...
Yıldız'ın "özerklik" meselesini anlatmak için "iyi" bir isim olmadığını söyleyenler var.
Eğer o "iyi bir isim değilse" BDP'liler neden onu iki seçim arka arkaya aday gösterip, DTK'ya temsilci olarak gönderdiler?
Sorun Yıldız'la ilgili değil.
O SORULARA ÇALIŞIP CEVAP VERSİNLER
Ben size çok net söyleyeyim, PKK'dan, KCK'dan, DTK'dan, BDP'den kim "iyi" isimse o gelsin, Neşe'nin sorduğu soruların aynısına, üstelik o soruları da iyice çalışıp cevap versin.
O sorulara "somut" biçimde cevap verebilecek bir tek kişinin bile çıkabileceğini sanmıyorum.
Çünkü ortada, sağlam bir zemine dayanan "somut" bir plan yok.
Yıldız'ın "sınırlarını" çizdiği "Kürdistan" bölgesindeki 23 ilin seçim sonuçlarına baktık.
Bunlardan yedi tanesinde BDP'li bağımsızlar birinci parti, "Kürdistan'ın" geriye kalan 16 ilinden 14 tanesini AKP kazanmış, birer ili de CHP ile MHP almış.
ÖZERKLİK TARİFİNE UYAN 5 İL VAR
BDP'lilerin birinci parti olduğu bu yedi ilden de sadece beşinde oyları yüzde elliyi geçmiş.
Anlayacağınız, "özerklik" ilan etmek için ortaya koyulan "yüzde elliden fazla oy" tarifine uyan sadece beş il var Kürdistan'da.
Bizzat Yıldız'ın sınırlarını çizdiği Kürdistan bölgesinin "dörtte birinden bile az" bir rakam bu.
Şimdi asıl sorun da bu, "programına demokratik özerkliği" koyduğun halde Kürdistan dediğin bölgenin sadece yedi ilinde birinci parti çıkabildiysen, nasıl olacak da bütün Kürt halkının temsilcisi olarak "Demokratik Özerk Kürdistan" ilan edebileceksin?
PKK'NIN ŞİDDETİNİ ARTIRMASININ NEDENİ?
PKK'nın da, KCK'nın da, DTK'nın da, BDP'nin de bilinçli bir şekilde "belirsiz" tuttukları "özerklik planının" arkasında bu zayıf temel var.
Zaten bence PKK'nın şiddetini ve tehdidini arttırmasının nedeni de, taleplerini sağlam siyasi bir temele oturtamaması, Kürtlerden ve "Kürdistan'dan" istediği siyasi desteği bulamaması.
Siyaset yolu açık, programına "demokratik özerkliği" koyan bir parti "bağımsız" adaylarla da olsa seçime giriyor, neden Kürdistan'ın desteğini kazanamıyor?
Buna hemen "yüzde on barajı desteğimizi eksiltti" diye cevap verileceğini biliyorum.
Ne kadar eksiltti?
Demokratik özerkliği aslında isteyen Kürtler, "baraj" yüzünden mi bunu savunan partiye oy vermedi, baraj yüzünden vazgeçiyorlarsa gerçekten istiyor sayılırlar mı?
Daha fazla adam öldürüp, savaşı daha fazla kızıştırıp, daha fazla tehdit ederek bu sorun çözülmez.
Bu yanlış siyaset de bir sonuç getirmez, aksine zarar verir.
Demokratik özerklik talebi bence de doğru bir talep, sadece "Kürdistan" için değil bütün Türkiye için de uygulanmalı.
MEŞRU VE SOMUT ÖNERİLER
Ekimde anayasa görüşmeleri başlayacak, acele "özerklik" ilanları, asker kaçırmalar, baskınlar yoluyla değil de parlamentoda "meşru ve somut" önerilerle anayasa görüşmeleri sırasında gündeme getirilirse, bu ülkede "demokratik özerklik" sadece Kürtlerden değil Türklerden de destek bulur.
Neden "demokratik özerkliği" görüşmeyle, tartışmayla, anayasayla değil de "silahla" almak gerekiyor?
"Türkler bize bunu vermez" diyorsanız, bunun cevabını zaten ekimde başlayacak tartışmalarda göreceğiz, bu telaş niye?
"İki dillilik", "anadilde eğitim", "demokratik özerklik", bunların hepsi anayasa görüşmelerinde gündeme gelecek, gerçekleşme ihtimali de yüksek, niye bütün ülkeyi yakacak, insanları öldürecek bir savaşa kendimizi mecbur bırakalım; haa, çok istiyorsanız, bunlar anayasada yer almazsa, gene savaşırsınız ama iki üç ay sabredilir, silahlar susturulursa belki de kimse ölmeden bunlar gerçekleşir.
Bir duralım, siyasete, anayasaya, parlamentoya bir şans verelim, bakalım iktidar "artık iyi niyet yok" türünden anlamsızlıklarını mı sürdürecek yoksa çağdaş bir anayasayı ortaklaşa yapmaya mı yanaşacak, onu bir anlayalım.
Planı, haritası, tarifi olmayan "muğlâk" taleplerle savaşı sürdürüp insanları öldürmektense, üç ay bekleyip sorunları çözmeyi barış içinde siyasetle denemek çok mu akla, mantığa, vicdana aykırı?
Kürt politikasının "iyi" isimlerinden biri, buna "somut" bir cevap verebilir mi acaba?