Ahmet Hakan: Pişmanım, Defne'den utanıyorum

Ahmet Hakan: Pişmanım, Defne'den utanıyorum

Ahmet Hakan Coşkun, pişmanlığı kelimelere döktü.

Defne’nin ölümü

ÖLÜM geldi.

Apansız ve beklenmedik bir şekilde...
Çok kaba ve intizamsız bir şekilde...
Ölüm geldi.

Ve “şov” bitti.
Artık laf sokmak, incitmek, sempatik ya da antipatik bulmak, söz oyunu yapmak, alayetmek, kafa bulmak “küt” diye devre dışıdır.
* * *
Şu tatsız rastlantıya bakın:

Bir deyip bin güldüğü için...
Dans yarışmasındaki yüksek enerjisini fazla göze soktuğu için...
Daha dün hakkında “antipatik” diye yargıda bulunduğum o tuhaf soyadlı kız, “pat” diye ölüverdi. Oysa o yüksek yaşam enerjisi, o bir deyip bin gülme hali ve o hayata tutunma azmi ile ölüm arasında zerre kadar irtibat kurulamazdı.

Ben de kurmadım.
Her şey o kadar normaldi ki...
Bir “şov yıldızı” ile kafa bulmanın meşruluğuna sığınarak ben de kaygısızca hafiften kafabuldum.
Ama “ölüm” ertesi gün geldi ve hem pişman etti, hem de utandırdı beni.
* * *

Ne yapılır bu durumda?
“Aslında çok sempatik bir kızdı” diye yazarak pişkinliğe mi vurulur?
Sessizce ölüm fırtınasının yol açtığı dalganın geçmesi mi beklenir?

Anlamsızca günah mı çıkarılır?
“Dün antipatik diyordun, bugün kızcağız öldü. Acaba şimdi ne diyeceksin?” diye soranşapşallarla kalem kavgası mı yapılır?
Açık söyleyeyim:

Hiçbirini yapmak istemiyorum.
Hiçbirini yapmak içimden gelmiyor.
Çünkü...
Ben de herkes gibi ölümün her şeyi ama her şeyi tersyüz eden gerçekliğiyle karşıkarşıyayım.

O kadar ki...
Taktik peşinde koşmak, strateji izlemek, durumu kurtarma çabası içine girmek, çıkış yolu aramak bile fazlasıyla zevzekçe geliyor bana...
* * *

Zevzeklik yapmak istemiyorum.
“Tatsız tesadüf” falan diyerek babacanlık yapmaya kalkışmak da istemiyorum.
Sadece ve sadece...
Yalın, içten, hesapsız bir şekilde üzülmek istiyorum.

AHMET HAKAN -HÜRRİYET