Ahmet Kekeç: Küfürlerinizi hazırlayın!

Ahmet Kekeç: Küfürlerinizi hazırlayın!

CHP ve Kılıçdaroğlu yazıları ayrı kitap olacak hale gelen Ahmet Kekeç uzun bir aradan sonra yine CHP ve Kılıçdaroğlu'nu yazdı. 'Küfürleri hazırlayın' diyen Kekeç bu sefer öfkeli

Ahmet Kekeç'in köşe yazısı

 

İsrail’i rüşvete boğan CHP’li

Uzun bir aradan sonra “yepyeni” bir CHP yazısıyla daha karşınızdayım.

Küfürlerinizi hazırlayabilirsiniz.

Kemal Bey, İsrailli gazetecilere, “rüşvet-i kelam” olarak da yorumlanabilecek teklifini yaptığında, “Türkiye-İsrail ilişkileri” henüz kopma noktasına gelmemişti.

İsrail’den maksadını aşan sesler yükseliyordu, “alçak koltuk, yüksek koltuk” müsamereleri sergileniyordu, Türkiye’yi “van münüt” sürecine götürecek bilumum çocukluklar İsrail halkına “dış politika doğrusu” diye yutturuluyordu ama iki ülke arasındaki ilişkiler henüz soğumamıştı.

Kemal Bey tuttu, İsrailli gazetecilere bir açıklama yaptı.

Daha doğrusu, bir teklifte bulundu.

Neden “teklif” diyorum?

Çünkü yaptığı açıklama, daha çok teklife benziyordu, teklif değeri taşıyordu.

Özetle şunları söyledi: “AK Parti ülkelerimiz arasındaki ilişkileri bozdu, dostluğumuzu zedeledi. Biz gelirsek bunu düzeltiriz, ilişkileri normal seyrine sokarız...”

Öyle tuhaf bir açıklama ki...

Bir, “AKP’yi almayın, bizi alın” demediği kaldı.

Sanki iktidara gelmenin yolu İsrail’den, İsrail’in “olur”undan geçiyormuş gibi...

Kimse de akledip sormadı: “İktidara gelmek istiyorsanız, seçim kazanacaksınız Kemal Bey... Seçim kazanmak için de İsrail’i değil, Türk halkını ikna edeceksiniz.”

Kemal Bey, benzeri açıklamaları İngiliz gazetecilere de yaptı.

Hatta, partisinden bazı isimleri Amerika’ya yolladı.

Bu isimler, Amerika’da, Neo Con’larla görüştü.

Bu görüşmede neler konuşuldu, hangi konular masaya yatırıldı, konuşulanlar arasında “teklif” anlamına gelebilecek bir söz var mıydı bilmiyorum.

Bildiğim şu:

Kemal Bey’den sonra CHP, İsrail konusunda daha “kırılgan” olmaya başladı. Bunun, bir “karar”dan sonra ortaya çıkmış tavır olduğunu söylemeye çalışmıyorum.

Şunu söylemeye çalışıyorum:

İsrail’in yapıp ettiklerine karşı CHP genelde sessiz...

Mesela, bütün dünyanın lanetle andığı sistematik işgal politikaları ve Gazze ablukası, CHP’li vicdanlarda inikas bulmuyor.

Hadi diyelim ki Gazze iç meselemiz değil ve CHP “yurtta sulh, cihanda sulh” düsturunca (daha doğrusu bu düsturu “kimse yurtta da, cihanda da rahatımı bozmasın” şeklinde yorumlayarak) dış meselelere duyarsız kalmayı tercih ediyor ve bunu da biricik dış politika doğrusu sanıyor.

Peki, buz gibi “iç meselemiz” olan Mavi Marmara konusunda neden sessizliğini bozdu ve İsrail’in yanında hizalanma gereği duydu?

Kemal Bey, Mavi Marmara sonrası Türkiye’nin dış politikasını çok başarısız buluyor... Palmer Raporu’nun da, Türkiye adına “kesin bir yenilgi” olduğunu ve Gazze ablukasını “uluslararası düzeyde meşrulaştırdığını” söylüyor.

Fakat, Palmer raporunun bir konferans tutanağı olduğunu, asla bir yaptığım içermediğini, dolayısıyla BM nezdinde ablukayı meşrulaştırmak gibi bir işlev göremeyeceğini bilmiyor.

Hem bilmiyor, hem konuşuyor...

Madem her işin başı “yurtta sulh, cihanda sulh”tur ve bazı meselelerimizi yurda kapanarak, cihanla hiç ilgilenmeyerek çözebiliriz...

Halkın “yurtta” vermediği iktidar yetkisini “cihanda” aramak da ne oluyor o zaman?

Bu “tavırsızlık” (daha doğrusu bu “tuhaf tavırlar”), İsrail’i rüşvete boğmak değilse, nedir?