Ümit Savaş Taşkesen
Ahmet Sorgun'a reverans
“Tez kızaran güllerden kendini sakın”
İnsanın kendini gücün, iktidarın bozucu etkisinden koruması zor. İktidarı ve gücü hazmetmek zor. Bozulmayan bir kimlik yapısıyla gücü, iktidarı, muktedirliği hayra yönlendirmek konusunda insanın geçmesi, tecrübe etmesi gereken birçok aşama var. Bu tıpkı, Zümrüd-ü Anka’yı arayan kuşların yolculuğuna benzer. Kaf dağının ardına doğru yol alırken her vadide birileri dökülür, kaybeder, vazgeçer, yolu yarıda bırakır.
Ancak karşılaşılan güçlüklere sabreden, amaçlarından, hedeflerinden kişiliklerinden kaybetmeyen, ihtiraslarının, tutkularının esiri olmayan ve onları kontrol altında tutabilenler bu zor yolculuğu başarıyla gerçekleştirir, yol sürecinde başlarından geçenleri tecrübeye, birikime, özgüvene ve daha iyiyi yapma yolunda iyi çalışmalara kanalize edebilir, yol gösterir, kötülüklere engel olup iyileri destekleyebilir.
Kendi hayatı ve kişiliği boyunca böyle bir süreçten başarıyla geçen demeyeyim ama geçmekte olan insanları, toplum hayatı üzerinde söz sahibi olup sadece kendilerini değil başkalarını da bağlayıcı karar alma mercilerinde tutmalı, desteklemeli ve sahip çıkmalıdır. Kötünün, paranın, menfaatin, çıkar ilişkilerinin, suç ortaklığının yardakçılığı her dönemde dürüst insanlardan daha çok bulunur. Bizim yapmamız gereken şey ise yukarıda saydığımız özelliklerin birçoğunu taşıyan şahsiyetlerin menfaat ilişkisine dayanmayan, ortak iyinin, aklın ve kamu menfaatinin destekçisi olan kişileri menfaat çetelerinin birbirini desteklediğinden daha fazla desteklemek olmalıdır.
Geçtiğimiz hafta M.Ali Köseoğlu ile Uğur Özteke’nin karşılıklı kaleme aldıkları yazılardan sonra bir süredir zihnimde tasavvur halinde olan yazı tecessüm kazandı. Yazılar AK Parti İl Başkanı Ahmet Sorgun’la ilgili idi.
Ahmet Sorgun, daha önce yazdığım bir yazıda tanımladığım gibi, hala “mahallesinde oturan adam”dır benim için her şeyden önce. Bu onun ve taşıdığı sorumluğu, kimliği, kişiliğini açıklayan önemli bir metafordur. Ahmet Sorgun, yazının başında saymış olduğum niteliklerin çoğuna haiz olan az sayıda şahsiyetlerden birisidir.
Göreve geldiği günden bugüne kadar ortaya koyduğu performans, gözettiği denge, seçim sürecindeki koordinasyon ve başarı, kırgınlıklara ve küskünlüklere yer vermeyen, dengeyi gözeten yapısı, kamuoyuna yönelik yapılan yerinde açıklamalar ile pozisyon alışı, açıklamalar yapması ile il başkanlığı makamını daha fark edilir ve ağırlığı hissedilir bir pozisyona taşımış, bu anlamda tam da aranan kan olmuştur. Tahminim, bu geçen süreç içerisinde tecrübe ettikleriyle kırk vadi geçmiş gibi olmuştur. Çünkü bir referandum bir de genel seçim tecrübesini yaşamak ve bu süreci başarı ile geçirmek az yaşanır tecrübelerden değildir.
Bu süreçte olan ile olması gereken arasında neler yapılabilirdi diye düşünecek olursak çok şey söyleyebiliriz mutlaka. Listelerin oluşumundaki etkin olamamak söylenebilir ancak genel olarak bakıldığı zaman bu sadece Konya’nın değil bütün Türkiye’de yaşanan bir realitedir. Gönlün istediği ile gerçekleşen arasında mutlaka bir fark olacaktır. Hele benim gibi hariçten gazel okuyanlar için bu söylenecek şeylerin miktarı daha çok da olabilir ve fakat bu söylenecekler yapılan çalışmalar üzerine gölge düşürecek boyutta olmamalıdır kanaatimce.
Geçtiğimiz hafta bir TV spikerinin yaptığı gibi iktidar ilişkisini tehdit ve güç olarak kullandığı basına yansımıştı. Sahip olduğu mevki ve gücü kendi menfaatine yontmayacak, bilakis milletle bağını, iletişim kanallarını mevkisi yükselmiş olsa da koruyabilen, bunu gözeten Ahmet Sorgun gibi kişilerin karar alma mercilerinde görev yapması milletin menfaatinin bir gereğidir. İktidarın nimetlerini görür görmez “tez kızaran güllerden sakınmak” için çok dikkatli olmamız gerekir.
Gerek kişilik ve kimlikleri gerekse ortak duyarlılık alanları, referans kaynaklarının müşterekliği dolayısıyla Ahmet Sorgun ile Sayın Bakanımız Ahmet Davutoğlu’nun uyum içinde çalışabilecekleri çok açıkça, buralardan bile, görülmektedir. Bu uyum ise şehre hizmet olarak yansıyacaktır.
Herhangi bir kişiyi açıkça destekleyen bir yazı yazmış olmanın kendi açımdan bir zaaf oluşturduğunu biliyorum. Bunu bilerek, birçok kara sıfatları göze alarak yazıyorum. Çünkü Ahmet Sorgun’u yazmak, yazılan Ahmet Sorgun olduğu için, bana birkaç açıdan kolaylık sağlamıştır. Birincisi, hakkında yazılan kişinin kişiliği, duruşu, şahsiyeti ve bugüne kadar ortaya koymuş olduğu hayat çizgisini ifade etmek iltifat ya da övgü, yağcılık değil bir gerçeğin altını çizerek vurgulamak, hatırlatmaktır. İkincisi yazılan kişi ile duyarlılık alanlarımızın ortak olmasıdır. Üçüncüsü ise ola ki hemen akla gelecek menfaatlenme eleştirilerine karşı menfaatlenecek hiçbir tarakta bezimin olmamasının bana sağlamış olduğu rahatlık ve güvendir. Bu daha çoğaltılabilir. Ancak bu yazı çıkar işbirliğinin değil iyiler dayanışmasının bir yansıması olsun diye yazılmıştır; her ne kadar çok iyi bir insan olamasam da! Ve fakat yeterince iyi bir insan değilsek dahi iyilere destek verecek kadar bir insanlık damarımız mevcut. Bundan ötesi karar vericilerin keyfine kalmış, ne söylesem boş!
Varsa daha iyisi, bulalım, alkışlayalım, destek olalım hep birlikte. Muhabbetle.