AKP hem iktidar hem muhalefet !
Dünya siyaset tarihinde eşi benzeri olmayan bir tabloyla karşı karşıyayız. İktidar her dönemde oyunu arttırıyor, muhalefet yıpranıyor...
Sedat Laçiner/ Star
Muhalefet olarak AK Parti
AK Parti 2002’den bu yana tüm seçim ve referandumları açık ara önde kazanıyor. İktidarda üçüncü döneme giriyor olmasına karşın iktidar yıpranmasından eser yok. Tam tersine, yıpranan iktidar partisi değil, muhalefet. Medya iktidardan çok muhalefetin hatalarını yazıyor... Garip bir durum... Belki de dünya siyaset tarihinde eşi benzeri olmayan bir tabloyla karşı karşıyayız. Peki neden?
Elbette Erdoğan’ın liderliği burada önemli bir rol oynuyor. Ekip başarısı ve dönemsel iç-dış etkenler de not edilmeli. Ancak asıl belirleyici faktör AK Parti’nin hem iktidar, hem de muhalefet olmayı aynı anda başarabilmesi. AK Parti iktidar oluşunu kalkınma ve büyüme alanlarında gösteriyor. Dünya ekonomik krizin pençesinde kıvranırken dahi Türk ekonomisi enflasyonsuz büyümeyi başarabiliyor. Üstelik bu başarı 2002’den bu yana istikrarlı bir şekilde sürüyor ve parti gelecekte bu başarısını sürdüreceğine dair de seçmeni ikna etmiş durumda. Diğer taraftan AK Parti muhalefet rolünü de başarıyla oynuyor. İktidara geldiğinde devlet tarafından şüpheyle karşılanan Erdoğan ve arkadaşları üzerindeki şüphe darbe girişimlerine kadar uzandı. Bu saldırılar AK Parti’yi diri ve teyakkuzda tuttu. Aynı zamanda partinin demokrasi talepleri bir anlamda kendisini savunma refleksi haline geldi. Böylece demokratikleşme ve darbe karşıtlığı gibi geçmişte daha çok sol grupların sahiplendiği kavramlar AK Parti’ye geçti. Erdoğan YAŞ kararlarına müdahale etmekten, askerlere sivil mahkeme yolunu açmaya kadar vesayet rejimine çok ağır darbeler vurdu. Ancak % 50 oy bile alsa bugün dahi Erdoğan’ın devlet karşısındaki muhalif konumu değişmiş değil. Çünkü Erdoğan da biliyor, ona oy verenler de, yarın işler bir anda tersine dönebilir ve Erdoğan, tıpkı Menderes gibi kendisini darağacında bulabilir. Yağlı bir ilmek olmasa bile PKK’nın veya Ergenekon’un kör bir kurşunu da Erdoğan’ı o makamdan düşürebilir. İşte bu nedenle halkın % 50’si kendisi gibi gördüğü bir lidere, daha doğrusu bir ‘mağdur’a oy veriyor. Erdoğan, muhalefet partilerinin Ergenekon sanıklarını aday gösterdiği bir ortamda demokrasi ve militarizm karşıtlığının bayrağı haline gelebiliyor.
***
AK Parti’nin muhalifliği sadece iç siyaset alanında değil. Parti geçmişte solun, hatta aşırı solun öncülüğünü yaptığı politikaları bile eline geçirmiş durumda. Örneğin hızlı tren, okullarda kitapların ücretsiz olması, dezavantajlı gruplara sosyal yarımlar, TOKİ eliyle sosyal konut inşaatları, enflasyonsuz ekonomi, 1 Mayıs’ın bayram ilan edilmesi, köylere yatırım vs. Dikkat ederseniz geçmişte daha çok CHP’den duyduğumuz tüm bu hedeflerde AK Parti neredeyse tekel haline geldi ve bir anlamda solun manevra alanlarını iyice daralttı.
***
Dış politikada da benzeri bir tablo var. Bazı ulusalcılar her ne kadar AK Parti’yi Amerikancılıkla veya teslimiyetçilikle suçlasa da 1 Mart Tezkeresi, Mavi Marmara ve Davos çıkışları çok net bir şekilde ortaya koydu, Türkiye belki de en bağımsızlıkçı dış politikayı Abdullah Gül ve Ahmet Davutoğlu Hoca dönemlerinde izledi. Büyük devletlerin bile şerrinden korkarak eleştiremediği İsrail bu dönemde tahmin edilemeyecek bir şekilde azarlandı. ABD’ye ‘hayır’ dendi ve Amerika’nın Büyük Ortadoğu Projesi’ne alternatif bir Ortadoğu yaklaşımı geliştirildi. Dikkat ederseniz bunlar da geçmişte ‘sol’un büyük hayalleriydi.
Kürt sorununda da AK Parti muhalefetten daha muhalif çıktı. Solun devlet eleştirilerini aldı, daha fazlasını kendisi yaptı. Devletin karanlık geçmişini ortaya döktü. Demokratik Açılım ile muhalefete eleştirecek herhangi bir konu bile bırakmadı.
Lafı uzatmaya gerek yok. AK Parti sadece iktidar olmadı, devleti eleştiren en önemli muhalif parti de oldu. Zaten aldığı oylar da bunu çok net bir şekilde kanıtlıyor.