yazar-28
Alemlere Rahmet İçin…
"Ey Muhammed, biz seni ancak alemlere rahmet olarak gönderdik." (Enbiya 107)
Allah ezelde bir zamanda kendi nurundan bir nur halk eder. Nur yaratılır yaratılmaz secdeye kapanır ve yüz yıl secdede kalır. Başını kaldırdığında da “La ilahe İllallah” der. Bu kelime kâinatta ilk kelimedir. Bu yüzden lafz-ı evvel denir. Rahman ve Rahim olan Allah cevaben “Ya Muhammed der. Hiçbir imanı Muhammeden Resulullah demeden olgun iman kabul etmeyeceğim.” O nurdan daha sonra yaratılan her şey yaratılacaktır.
Keşf ehlinden bir misal anlatılır. Bir gün Cennet Hz. İbrahim’e yakınlaştırılır. Hz. İbrahim Cenneti seyrederken her tarafta la ilahe illallah yazıldığını görür. Ağaçların yapraklarında suphanallah, elhamdülillah ve Allahu Ekber yazılıdır. Biliyorsunuz biz bu kelimeleri tesbihat olarak her namazdan sonra tekrarlarız. Ama bir isim dikkatini çeker. Bütün ağaçların budaklarında Muhammeden Resulullah yazılıdır. Cebrail’e sorar. “Ya Cebrail Kardeşim. Bütün hepsini bildim de kim bu Muhammed der. Cennetin her tarafı adıyla bezenmiş.” Cebrail “Rabbimden izin alayım da sana anlatayım der. ” Hikaye edilir ki Rabbim peygamberine hitap eder. “Ya İbrahim der. O öyle bir kuldur ki o olmasaydı âlemleri yaratmazdım. Sen ve diğer peygamberleri yaratmazdım. Onu mübarek kıldığım kullarıma peygamber olarak göndereceğim. ” Ne güzel bir müjde. Onu mübarek kıldığım kullarıma peygamber olarak göndereceğim sözü. Ona inanma bile diğer insanlardan faklı ve üstünlük sağlıyor. Ya onun yolundan gitmek, onun sünnetini yaşamak, bilinmez ki ne üstünlükler sağlar.
Ved-Duhâ vel-leyli izâ secâ.. Duha sûresi: 1-2
"Duhâya yemin ederim..." Dikkat edin; Bu yemin eden kim? Yerin, göğün hâliki, her şeye kadir olan Allah! Hangi duha vaktine yemin ediyor biliyor musun? işte, bu gecenin duha vakti ki, bu duha vaktinde habibi Muhammed zuhura gelmiş, âlem onun vücudu ile nura, sürura gark olmuştu. İşte, Allah, Habibinin zuhura ve tulûa geldiği bu gecenin; sabahına yemin ediyor.
O gece dünyada mühim hâdiseler olmuştu.
Kisra'nın sarayının on dört burcu ansızın yıkılmıştı.
Save gölü kurumuştu.
Mecûsi'lerin bin seneden beri mabetlerinde yanan ateşleri sönüvermişti.
Taberîye gölünün ise suları taşmıştı.
Kabe'de bulunan putların hepsi yüz üstüne kapanmış; Lât, Uzzâ, Menât denilen üç büyük put, parça parça olmuş, Kabe'nin duvarlarından sesler gelip: "Müjde! Bu gece cihanın şemsi doğdu. Yakında bizi putlardan müşriklerden kurtaracak. Onun ümmeti bizi yalın ayak tavaf edip, hakka vuslat bulacaktır!" diye ilân ediyordu. Âlemler nura gark olmuştu. Âlem, başka bir âlem olmuştu. Kâhinlerin dili tutulmuştu. Dağlar, taşlar, ağaçlar secde etmişti. Kabe; secde edip, kıyama durmuş, bir taşı bile yerde kalmamıştı. Ne oluyordu bu gece! “Sen olmasaydın alemleri yaratmazdım ” diye rabbimin sevgilisi, kendi ahlakıyla ahlaklandırdığı bir yetim doğuyordu.
Safiyye binti Abdülmuttalip diyor ki: "Ben, o gece Hazreti Âmine'nin odasına girdiğimde, Hazreti Âmine doğumunu henüz yapmıştı ki, bir nur zahir oldu. Odayı ve bizi pûr-nûr etti. Altı alâmete şahid oldum. Biri; doğduğu saat hemen secdeye kapandı, ikinci alâmet: Başını kaldırıp fasih bir lisan ile: "La ilahe illallah ve enni resûllulah" dedi. Üçüncü; bir azim nur zahir oldu. Dördüncü alâmet; ben onu yıkamak kast eylediğimde, bir ses bana "Yâ Saffiyye! Zahmet çekme, biz anı yumuş pak etmişizdir" dedi. Beşinci; sünnetli idi ve göbeği kesilmişti. Altıncı alâmet; bir beze sarmayı kasd ettiğimde, ipek bir kumaşa sarılmış ve arkasında bir mühür gördüm. Üzerinde (Tebah bahya lahya Muhammed. Ente haysurun tevecceh haysü şi'te inneke mensurun La ilahe illallah Muhammed Resûlüllah) yazılı idi. Secde etti; dudaklarının oynadığını gördüm. Ben dahi kulağımı mübarek ağzına tuttum. (Ümmeti! Ümmeti!) diye Rabbine niyaz ve dua ediyordu.
O güzel ahlakı tamamlamak için gönderilen emsalsiz bir örnek. Onun hayatını inceleyenler, onun ne yüksek bir ahlaka sahip olduğunu göreceklerdir. O, kim olursa olsun, herkese iyi muamele eder, kimseyi incitmez, ayıplamaz ve kırmazdı. Ebu Saîd el Hudri (r.a.) anlatıyor: "Bir gün bedevilerden biri peygamberimizden alacağını tahsil etmeye gelmişti. Edep ve terbiye ölçülerini aşarak peygamberimize kaba ve sert sözler söyledi. Ashab-ı Kiram bedevinin bu hareketine kızarak: Sen kiminle konuştuğunu biliyor musun? dediler. Bedevi hiç aldırmadı: - Ben hakkımı istemeye geldim, dedi. Bunun üzerine peygamberimiz ashaba: Siz onun tarafından olacaktınız. Çünkü bu adam hakkını istiyor, buyurdu. Ve bedeviye hakkını fazlası ile verdi.
O nurdur. Işık ondan geçer, güneş ona zarar vermez. O gölgesi olmayan madde ve manada farklı övülmüşlerin en yücesi. İdrake gelir anlatılmaya yetmez. Ümmeti olmak, kardeşi olmak bize yeter de artar. Öyle demedi mi. Bizim için. Onlar benim kardeşlerim. Bundan öteye mana mı var?