Anlamak isteyene
Zaman Gazetesi yazarı Etyen Mahçupyan, Ermenistan ve Azerbaycan ile arasındaki soğukluğun giderilmesi için atılan adımları köşesine taşıdı
2004 yılının Şubat ayında NATO, Macaristan'ın başkenti Budapeşte'de ‘Barış İçin İşbirliği' adı altında bir proje başlattı ve bu bağlamda İngilizce kursları açtı.
Kurslara Ermenistan ve Azerbaycan'dan birçok subay katılmaktaydı. Her şey normal seyrinde giderken 19 Şubat gecesi Azerbaycan ordusunda üsteğmen rütbeli Ramil Seferov, sınıf arkadaşlarından Ermenistanlı Gurgen Margaryan'ın odasına gizlice girdi ve elindeki baltayla yatağında uyumakta olan Margaryan'ın kafasını kesti. Ardından yine Ermenistanlı bir subay olan Hayk Makuçyan'ın odasına girmeye çalıştı, ancak kapının kilitli olması ve polislerin olay yerine gelmesi nedeniyle emeline ulaşamadı. Mahkemedeki ilk duruşmasında Seferov “görevinin bütün Ermenileri öldürmek” olduğunu söyledi. 2006 yılında mahkeme Seferov'u ömür boyu hapis cezasına mahkûm etti. Azerbaycan'ın temyiz girişimi ise netice vermedi ve Macaristan Yargıtayı 22 Şubat 2007'de mahkeme kararını onayladı.
2012 yılının Ağustos ayında Macaristan yetkili makamları Seferov'u Azerbaycan'a iade ettiler. Seferov'un ülkesine dönüşü bir kahramanın selamlanması ve ulusal bağra basılması şeklinde yaşandı. Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, anayasal yetkisini kullanarak Seferov'u affetti ve rütbesini de binbaşılığa yükseltti. Ayrıca kendisine son sekiz yılda biriken maaşı toptan verilirken, devlet tarafından da bir ev hediye edildi.
Macaristan'ın sınıf arkadaşını uykuda baltayla doğrayan bir katili niçin iade ettiği konusunda ise iki bilgi var: Macaristan Şah Deniz Sahası'ndaki doğalgazın kendisinin de dahil olduğu konsorsiyumun belirlediği hattan, yani Macaristan üzerinden geçmesini istiyor. İkincisi de, Azerbaycan Macaristan'ın çıkardığı 3 milyar Euro'luk tahvili toptan almaya niyetli gözüküyor... AB ise bu yozlaşmayı seyrediyor ve tepki vermiyor.
Kısacası ortada bir cani ve o caniyi pazarlık mevzuu yapan iki devlet var. Biri para için ahlakı hiçe sayıyor, ötekisi de ahlaksızlığı para ile satın alıyor. Katılmayı düşündüğümüz ve etik yaklaşımını önemsediğimiz çokuluslu birlik ise bütün bunlara razı oluyor. Şimdi esas soruyu soralım: Acaba bu olayın haber değeri yok mudur? Varsa, acaba birkaç istisna dışında niçin Türkiye gazetelerinde bu olay ya hiç görülmemiş ya da üstünkörü geçilmiştir? Ölen Ermeni, katil Azeri olduğu için olabilir mi?
Gelelim bir başka konuya... 2011 yılının 24 Nisan günü Batman'da Sevag Bıçakçı adlı bir er, bölük arkadaşı Kıvanç Ağaoğlu tarafından vurularak öldürüldü. Yapılan tahkikatta, silahın dolu olması, eğimi ve daha birçok teknik analiz sonucu, olayın bir kazadan ziyade cinayet olduğu savı giderek güçlendi. Olay yeri inceleme uzmanları ise iki farklı rapor yazdılar ve bunları görgü tanıklarıyla görüşmeden kaleme aldıkları kuşkusu doğdu, çünkü söz konusu ifadelerle uyum içinde değildi. Belki de üst rütbeli subaylar görgü tanıkları üzerinde baskı kurarak ifadelerin değişmesini sağlamışlardı... Adli Tıp, Sevag'ın üzerindeki tişörtte sadece merminin çıkış deliğinin olduğunu söyledi. Sevag'ın babası ise bu tişörtün oğluna ait olmadığında ısrar etti. Diğer taraftan olay günü Batman Kozluk Devlet Hastanesi'nde görevli olan doktor, ölü muayenesinde Sevag'ın üzerindeki kıyafette giriş ve çıkış deliklerinin olduğuna mahkemede tanıklık etti. Belki de bu delikler merminin açısını verdiği ölçüde olayın bir cinayet olduğunu kanıtlamaya hizmet edeceği için, Sevag'ın üzerine alelacele başka bir giysi giydirilmişti. Bütün bunlara Ağaoğlu'nun milliyetçi görüşü benimsediğini ve olayın 1915'in sembolik anma günü olan 24 Nisan'da meydana geldiğini ekleyelim...
Şimdi yeniden soralım: Acaba bu olayın ve davanın haber değeri yok mudur? Varsa acaba birkaç istisna dışında niçin Türkiye gazetelerinde bu olay hiç görülmemiştir? Ölen Ermeni, öldüren Türk olduğu için olabilir mi?
Daha ‘yumuşak' bir konuya geçelim... Belki fark etmişsinizdir, Türkiye geçen haftalarda dünya satranç şampiyonasına ev sahipliği yaptı ve bu büyük organizasyon sınavından başarıyla çıktı. Üstelik belki de en çekişmeli mücadelelerden biri yaşandı ve şampiyon son maçın son oyununa kadar belli olmadı. Ama yine birkaç istisna dışında Türkiye gazetelerinde bu başarılı organizasyonla ilgili pek haber okumadık. Sizce sebep ne olabilir? Dünya şampiyonluğunun en büyük adaylarından birinin Ermenistan olması ve nihayette bu takımın gerçekten de birinci gelmesi olabilir mi? Programda adları olmasına rağmen Suat Kılıç ve Kadir Topbaş da kapanış törenine katılmamışlar. Ermenistan takımına ödül vermek durumunda kalmamak için olabilir mi?
Açıkça söylemek gerekirse insan Türkiye için üzülüyor... Çünkü bu genel tutuma maalesef ancak ‘çiğlik' terimi yakışıyor. ‘Milli' duyarlılıkların bizleri insan olmaktan uzaklaştırdığını henüz idrak etmemiş durumdayız. Bu ay başında Hollanda ile yapılan futbol maçında, Türkiye 2-0 mağlupken bazı taraftarlar seyirciyi coşturmak için “Ayağa kalkmayan Ermeni olsun” diye bağırmışlar. Bu olayı Agos sayfalarında bize hatırlatan Özlem Yağız makalesine şu başlığı koymuştu: "Ayağa kalkanlar biraz da insan olsunlar!" Evet, ihtiyaç bu... ama Türk, Ermeni vs. olmak varken insan olmak hiç de kolay olmuyor.