Ardan Zentürk hem eleştirdi hem övdü!

Ardan Zentürk hem eleştirdi hem övdü!

“Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu, nev’i şahsına münhasır… Sürekli hareket halinde ve bir yandan fikir diğer yandan aksiyon üretiyor… Bu nedenle çok önemli deneyimlere, Türkiye açısından çok önemli açılımlara imza attı…”

Ardan Zentürk’le hızlandırılmış Konya turu atarken diğer yandan da içinden geçenleri duymak istedim. Yaygın basının Konya’ya bakışı ile Türkiye’nin önemli gazetelerinden Star’ın yazarı Ardan Zentürk’ün düşüncelerinin örtüşüp örtüşmediğini… Anladım ki örtüşmüyor. Zentürk Konya’yı, “hem modern dönemin kent çizgilerini taşıyan, hem de eskinin geleneklerini koruyan bir kültür kenti olarak” tanımlıyor. Diğer yandan Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile ilgili görüşleri de fevkalade mühim. Zentürk, Davutoğlu’nu bugüne kadar ‘Dışişleri Bakanlığı makamına oturmuş en stratejik beyin’ olarak görüyor. Zentürk’le hem dostluğumuzun pekiştiği hem de gazetecilik tecrübeleri/anıları üzerine keyifli bir söyleşi…

Söyleşi: M. Ali Köseoğlu

-Sizinle yapılan bir söyleşide, “Ben bulunması gereken yerde bulunan adamım” demiştiniz. Konya’da bulunma nedeninizle başlayalım mı?

-Gazetecinin ana görevlerinden birinden söz ediyoruz. Doğru zamanda doğru yerde bulunmak… Olanak buluyorsa doğru insana veya insanlara ulaşmak…12 Haziran seçim kampanyası sürecinde Konya’da bulunmamın ana nedeni de bu, yaşamım boyunca mesleğime yön veren hareket biçimini korumak. Konya, her zaman merkez-sağ partiler açısından önemli ve stratejik bir kent olmuştur. Sağın iktidara yürüyüşünde de her zaman büyük destek sağlayan bir güçtür Konya… Bu çerçevede bence bütün seçimlerde mutlaka gelinip siyasi nabzının, sosyal arayışlarının araştırılması gerekir.

-Beraber bir miktar Konya’yı gezdik, nasıl buldunuz şehrimizi?

-Konya öteden beri, modern şehirciliğin en güzel örneklerini sergileyen bir Anadolu kenti… Burada bir dostum bana Ahmet Hamdi Tanpınar’ın çok güzel bir cümlesini hatırlattı… “Bir başkent her zaman başkenttir…” İçinde yaşadığımız coğrafyada dört adet başkent var, tabii ki Ankara hariç. Bunlardan üçü, yani Bursa, Edirne ve İstanbul Osmanlı’nın başkentleridir… Konya ise, çok özeldir, Selçuklu’nun… Osmanlı’nın başkentlerine baktığınızda, zaten İstanbul’u anlatmama gerek yok sanırım, hepsinde eski dönemlerin kalıcı izlerini görmeniz mümkündür. Ama Konya… Bakın bu kent, o başkent ruhunu günümüze kadar çok daha güçlü taşıdı… Özellikle, son dönemde, envanterine kayıtlı 400’den fazla tarihi eserinin de korumaya alınmasıyla Konya, hem modern dönemin kent çizgilerini taşıyan, hem de eskinin geleneklerini koruyan bir kültür kenti olarak çıkıyor karşımıza…

-Konya yemeklerini nasıl buldunuz?

Olağanüstü ama bir o kadar da tehlikeli… Özellikle benim yaş grubum gibi diyetine özen göstermesi gerekenler açısından… Dostlarım bana geleneksel Konya Sofrası’nın bütün tatlarını sundular… Neden Konya’nın, Türkiye çapında hak ettiği üne sahip bir noktada olmadığına şaşırdım… Bence, güneydoğu mutfağının tek düzeliğine karşı inanılmaz bir alternatif oluşturuyor.

ANADOLU’YA ÖNYARGILAR VAR

-Konya ile Ardan Zentürk’ün ilişkisi ne düzeydedir…  

-Ben, Konya’ya çeşitli kereler görevim gereği gelmeden önce bu kenti çok iyi tanıyordum. Çünkü eşim Canan Zentürk’ün çocukluk yılları bu güzel kentte geçmiş. Eşimin merhum babası astsubay ve görev gereği bir dönem burada bulunmuşlar. Eşim ilkokulu da burada bitirmiş… Bana Konya’yı her zaman büyük bir keyifle anlatmıştır. Çocukluk yıllarının en güzel anlarını Konya’da geçirdiğini söylemiştir.

-Yaygın basındaki bazı gazeteci-yazarlardan siz de dertli olmalısınız. Konya’nın sinerjisini harekete geçirecek yaklaşımlar yerine önyargılarıyla bu şehre bakanlar ve yazanlar var. Bu yapıyı nasıl değerlendiriyorsunuz?

-O önyargılar hangi şehirlere ve kimlere karşı işlemiyor ki… Talihsiz iki cinayetin yaşanması nedeniyle bütün bir Trabzon neredeyse siyasi cinayetlerin merkezi ilan edilmedi mi… Yine bir başka katliam tarzı misyoner cinayeti nedeniyle bütün Malatya aşırı dinci cinayet şebekelerinin kenti ilan edildi… Komşularınız Kayseri ve Sivas kendilerine düşen önyargılardan nasiplerini almıyorlar mı? Nedense, yaygın basın dediğiniz unsur, Anadolu ile ilgili güzellikleri görmezlikten gelen, bu coğrafyada yaşanılan bir olayı da büyütüp aleyhte kampanyaya dönüştüren bir yapıya sahip…

-Yine sizden bir alıntıyla devam edeyim. Diyorsunuz ki: “Gittiği yeri yorumlayan yok, gittiği yerden renkleri taşıyan yok, Türkçe yok, iyi fotoğraf yok”. Peki, bu var gibi duranlar kimler?

-Bu sorunun yanıtı günümüz medyasının yaşamakta olduğu haber kuraklığında saklı zaten… İstanbul’daki rahat odalar…Arkadaşlar ile buluşulan konforlu kafeler ve yaşamın gerçeklerinden kopuk yorumlar…Daha ne anlatayım?...

-Biraz önce bana “TV’de program yapmasam da, gazetelerde yazmasam da bu benim için büyük eksiklik oluşturmaz” dediniz. Bu, yılgınlıkla alakalı bir cümle olmasa gerek…

-Asla… Mesleğimde çok şükür her şeyi gördüm… En üst ikballeri de, en büyük yıkımları da… Ama asla yılmadım… Allah sağlık verdiği sürece de mesleğimin peşinden bir stajyer muhabir heyecanı ile koşturmaya devam edeceğim… Benim o cümledeki maksadım, zirve noktalara tırmanıp alaka şımarıklığı hastalığına yakalanan meslektaşlarımdan biraz farklı olduğumu söylemek içindi… Dikkat ediyor musunuz, bir takım insanlar kendilerinden kısa bir süre de olsa bahsedilmediğinde derhal meslek dışı bir sansasyon ile gündeme gelmeye ve var olduğunu sandıkları şöhretlerinin devam etmesine çalışıyorlar… Neymiş… Başörtülü bir hanımefendinin şarap içtiği bir dünya özlüyormuş… Mesela… Bu tür açıklamaları olanlar var, üstelik çok da tanınmış… Geçiniz…

DAVUTOĞLU EN STRATEJİK BEYİN

-Dış politika yazıyorsunuz. Malumunuz, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu da Konyalı… Sizin de burada olma nedeniniz onun çalışmalarını takip etmek. Bir dış politika yazarı olarak Sayın Davutoğlu’nu nasıl görüyorsunuz? Türkiye, dış politikada olması gerektiği yerde mi?

-Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu, Dışişleri Bakanlığı makamına oturmuş en stratejik beyindir… Kitabındaki gibi müthiş bir derinliği vardır… İlginçtir… Yüksek düşünce kabiliyetine sahip akademisyenler, eylemde biraz tembel olurlar ve fakültelerindeki kürsülerinden veya dergilerindeki köşelerinden fikir vermeyi daha çok severler… Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu, nev’i şahsına münhasır… Sürekli hareket halinde ve bir yandan fikir diğer yandan aksiyon üretiyor… Bu nedenle çok önemli deneyimlere, Türkiye açısından çok önemli açılımlara imza attı… Türkiye, Balkanlar-Kafkasya-Ortadoğu üçgeninde son derece stratejik bir devletti… Şimdi bu stratejik üstünlüğüne ekonomik gücünü ve sanayi üretimini de eklemiş durumda. Bu yapısıyla da adım adım hak ettiği yere doğru ilerliyor.

-Bir de Türkiye’ye dışarıdan bakarsak. Ahmet Davutoğlu dış ülkelerde nasıl karşılanıyor?

-Açıkça söylemek gerekirse saygıyla… Hatta, bazı uluslar arası toplantılarda muhataplarına hocalık yaptığını da söyleyebiliriz. Mesela geçen yıl, Basra Körfezi’ndeki zengin petrol şeyhliklerinin oluşturduğu Körfez İşbirliği Örgütü dışişleri bakanları toplantısına katıldığında, altı ülkenin dışişleri bakanının tam 90 dakika Davutoğlu’nun bölgeye dönük değerlendirmelerini not alarak dinlediklerini biliyorum… Bu hali bazı düşmanlıklar da yaratıyor mudur, bilemem…

GAZETECİ MUHABİRDİR

-Renkli bir kimliğiniz var… TV programları, dergi çalışmaları, savaş muhabirliği… Yöneticilik tecrübeleriniz. Şimdi sizi yine alanlarda görüyoruz. Mesleki kariyer açısından doğru yerde olduğunuzu düşünüyor musunuz?

-Ben her zaman muhabir oldum. Genel yayın yönetmenliği yaptığım sırada da bu vasfımı asla bırakmadım. Gazeteci muhabirdir… Bu fantezi bir laf değildir… Tek laftır… Bu nedenle şimdi yazarlıkla uzman muhabirliği buluşturan yeni bir kimlik içinde çalışmalarımı sürdürüyorum, buna bir de TV programları eklendiğinde çok keyif alıyorum…

-Biraz sivri dillisiniz galiba… Özellikle söz konusu gazetecilik olunca… Bu sektörde size keyif vermeyen neler dönüyor?

-Eğer sorduğunuz soru İstanbul basını açısından ise, çeteleşme diyebilirim. Bir sürü vasat kimlikli insan, çeteleşerek bu meslekte kariyer sahibi olabiliyorlar. Oysa gazetecilik bireysel bir meslektir ve insanlar bu mesleği sadece bilgi, beceri, birikim ve yetenekleri çerçevesinde yapmalıdırlar. Bir çetenin kuyruğuna takılıp bazı makamlara oturmayı başaran veya hemen her akşam bir başka TV kanalında ağzını köpürterek konuşan ortalama insanlardan sıkıldım…

-Bugüne kadar çok şey yazdınız ama ‘şunu da iyi ki yaptım/yazdım’ dediğiniz, kendi kendinize yaptığınız için mutlu olduğunuz bir konu ve bunun hikayesini rica etsem…

-Yazmaktan çok, bir kasetten söz etmeyi tercih ederim. Bir dönemin ünlü işadamı, bir dönemin ünlü TV kanalı Kanal 6’yı satın aldığında kanalın Genel Koordinatörü görevini yapıyordum. Sonra, hatırlayacaksınız, cumhuriyet tarihinin en büyük mali skandalı olarak nitelenen Türkbank İhalesi skandalı patlak verdi. Bir mafya reisinin tehditler ile dolu bir telefon görüşmesi kasetinin yayınlanmasından hemen sonra, kanalımın patronu hapse girdi ve çok zor günler yaşadı. O dönemde, gelişmeleri erken fark edip, kendisinden, başına bir şey gelmesi halinde yayınlayabileceğim bir ‘itiraf kaseti’ hazırlamasını istedim. O da dediğimi yaptı ve amatör bir kameraya skandalın bütün isimlerini ve neler yaptıklarını anlattı. Tutuklandığını ailesi kaseti bana getirdi. Yayınladım. 28 Şubat müdahalesi çerçevesinde askerler tarafından kurulmuş hükümet kasetin yayınlanmasından hemen sonra yıkıldı… Yani bugün kimse pek hatırlamasa da medya tarihine askerlerin kurulmasına neden oldukları bir hükümeti düşüren gazeteci olarak geçtim. Sistemin yanıtı üç yıl işsizlik oldu… Olsun… Pişman değilim… 

Ardan Zentürk kimdir?

Ardan Zentürk Star Gazetesi yazarı. Türk özel televizyon haberciliğinin, 1993-97 yılları arasında yürüttüğü Star TV Haber Genel Yayın Yönetmenliği nedeniyle kurucu duayenlerinden biri olarak tanınır. 1955 yılında İstanbul, Üsküdar’da doğdu. Babası, Dr.Neşet Adnan Zentürk, doktorluk mesleğinin yanı sıra, dönemin önde gelen gazete ve dergilerinde yazardı. Şu anda Star Gazetesi'nde köşe yazarlığının yanında kendisine ait Zentürk Yapım Yayın adlı bir şirketi vardır. 1977 yılında Hürriyet Gazetesi’nde yazıişlerine bağlı sayfa düzeltmeni oldu. Devamında şu gazetelerde görev yaptı: Tercüman Gazetesi, Güneş Gazetesi, Sabah Gazetesi, Günaydın Gazetesi. Tercüman, Güneş, Sabah ve Günaydın gazetelerinde Dış Haberler Editörlüğü, Güneş’te yazıişleri müdürlüğü, Günaydın’da da Ankara Temsilciliği görevlerini gerçekleştirdi. 1999-2000 yılları arasında da Türkiye Gazetesi Genel Koordinatörlüğü’nü yaptı. Meslek yaşamı süresince Tercüman, Güneş ve Günaydın gazetelerinde dış haber ağırlıklı yorumculuk, Dünya gazetesi “Politika Terası” köşesi siyasi yorumculuğu, Türkiye gazetesi Avrasya-Strateji sayfası yazarlığını yürüttü. Televizyonculuğa HBB’nin Ankara Haber Müdürü olarak 1992 yılında geçti. 1993 yılında STAR’ın Ankara Temsilcisi, 1994’te de Genel yayın Yönetmeni oldu. 1995 yılında Kanal D genel yayın yönetmenliği görevini yaptı. 1997 yılında Kanal 6 Genel Koordinatörlüğü’ne getirildi. 2002-2003 yılları arasında da Starhaber 24 haber kanalının genel koordinatörlüğünü yürüttü. Meslek yaşamı boyunca, İran-Irak Savaşı (1984-86), Dağlık Karabağ (1988-91), Bosna-Hersek Savaşı(1992-93) çatışma bölgelerini takip etti. Kuzey Irak’a dönük TSK operasyonlarını izledi.