Armağan: Gençliğe Hitabe'yi Atatürk yazmadı
Kaleme aldığı tarihi anektodlarla adından çokça söz ettiren Zaman yazarı Gençliğe Hitabe'yle ilgili iddialarda bulundu
Zaman Gazetesi yazarı Mustafa Armağan bu haftaki köşesinde Gençliğe Hitabe'nin Atatürk tarafından yazılmadığı iddiasını kaleme aldı.
Bülent Ecevit'in Oral Çalışlar'a aktardığı sözleri de hatırlatan Armağan, 'Ecevit, Çalışlar'a, "Nutuk"un sonunda yer alan ve halen resmi kurumlarımızın duvarlarını süsleyen Gençliğe Hitabe'yi İsmet İnönü'nün kaleme aldığını, bizzat İnönü'nün ağzından aktarmıştır.' diye yazdı.
İşte Armağan'ın 'Gençliğe Hitabe'yi İnönü mü yazmıştı?'başlıklı o yazısı
Her adım başı bir sürprizin beni beklediğini bilerek yürüyorum tarihin engebeli yollarında. Ve tarih okurken şaşırmayanlara hayret ediyorum. Bu derece sürprizi bol bir alan zor bulunur zira.
BÜLENT ECEVİT ORAL ÇALIŞLAR'A SÖYLEMİŞ
Gazeteci Oral Çalışlar 12 Eylül'den sonra girdiği hapishanede yaşadıklarını yazdığı "Liderler Hapishanesi" adlı kitabında (1986) kendisi de içeride olan Bülent Ecevit'le yaptığı bir konuşmayı aktarırken ilginç bir bilgi kırıntısını gözler önüne serer. Buna göre Ecevit, Çalışlar'a, "Nutuk"un sonunda yer alan ve halen resmi kurumlarımızın duvarlarını süsleyen Gençliğe Hitabe'yi İsmet İnönü'nün kaleme aldığını, bizzat İnönü'nün ağzından aktarmıştır.
ATATÜRK'TEN İNÖNÜ'YE: O ZAMAN SEN YAZ
Atatürk, "Nutuk" metnini tamamladıktan sonra yakın arkadaşı İnönü'ye okuyup fikirlerini söylemesi için verir. İnönü de okur ve der ki: "Paşam, çok güzel, ancak sonunu gençliğe hitap ederek bitirmek sanırım faydalı olur". Bunun üzerine Atatürk "O zaman sen yaz" der ve ardından İnönü, Gençliğe Hitabe'yi kaleme alır. Bunu eski Milli Eğitim bakanlarından Necdet Uğur da biliyormuş. İşin ilginç tarafı, Oral Çalışlar'ın kitabı hem Ecevit'in hem de Uğur'un sağlığında yayınlanmış ve herhangi bir yalanlama gelmemiştir.
BU DELİL BAŞLANGICI
Tabii ki bu bilgi tek başına Gençliğe Hitabe'yi İnönü'nün yazdığını ispatlamaz ama en azından bir tartışma başlangıcıdır, hukuk deyimiyle, delil başlangıcı. Buradan yola çıkarak tarihçilerin alacakları uzun bir yol vardır.
Keza çocukluğumda hâlâ okul duvarlarında asılı duran Türklerin dünyaya yayılmalarını anlatan haritayı da bir okul ziyaretinde sınıftan çıkışta Atatürk'ün kendi eliyle çizdiğini ve sonra da kimse değiştirmeye cesaret edemediği için aynen kaldığını bir hatırattan öğrenmekteyiz. Gerçi sonradan göçler yoluyla Türk ırkının dünyaya medeniyet götürdüğü görüşünden de vazgeçildi ama bu motif okullar kanalından toplumsal hafızaya bir kez kazınmış oldu.
MAHMUT ESAT BOZKURT
1935'te İngiliz ve Fransızların baskısı altında içine girilen ırkçı eğilimden hızla uzaklaşılmış olduğunu belirtelim. Ancak 1930, Türkiye'de yaşayan diğer ırkların dışlandığı ve Türklerin ırkî özelliklerinin abartıldığı dönemin başlangıç yılı olarak hatırlanacaktır. Nitekim aynı yıl, Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt, ünlü Ödemiş nutkunda şu korkunç ifadeyi kullanacaktı:
"Benim fikrim, kanaatım şudur ki, dost da, düşman da, dağ da bilsin ki bu memleketin efendisi Türk'tür. Öz Türk olmayanların Türk vatanında bir hakkı vardır, o da hizmetçi olmaktır, köle olmaktır." (Milliyet, 19 Eylül 1930)
İNÖNÜ'NÜN TÜRK OCAKLARI KURULTAYI KONUŞMASI
Bunlar inkâr kabul etmez, kategorik ifadelerdir ve yalnız Bozkurt değil, aynı zamanda Başbakan İsmet İnönü de 1926 yılı Kasım ayında benzer bir ifadenin altına imza atmıştır. Türk Ocakları Kurultayı'nda konuşan İnönü'nün keskin sirke mahiyetindeki sözleri şöyledir:
"Vazifemiz, Türk vatanı içinde Türk olmayanları behemahal Türk yapmaktır. Türklere ve Türklüğe muhalefet edecek anâsırı [etnik unsurları] kesip atacağız. Ülkeye hizmet edeceklerde her şeyin üzerinde aradığımız, Türk olmalarıdır."
Bugün acısını hep beraber çektiğimiz olayların kökeninde biraz da bu sakat ve katı anlayışın yattığını bilmemiz lazım.