Salih Sedat Ersöz

Salih Sedat Ersöz

Arzın Kalbine ulaşma ve Haccın ifası (13)

Uhud dağı, Mescid-i Nebevi’ye yaklaşık 5 kilometre uzaklıkta bulunmaktadır. Peygamber Efendimiz (s.a.s), Uhud dağı için, “Bu dağ bizi sever biz de onu” buyurmuştur. Uhud, hicretin 3.yılında yapılan Uhud savaşında Hz. Hamza ile birlikte 70 Müslümanın şehit edildiği yerdir. Savaş sonrasında 70 Müslüman Uhud dağının eteklerine defnedilmiştir. Bu savaşta Peygamber efendimizin mübarek dişi kırılmış ve yüzü yarılmıştır.

Peygamber Efendimiz Uhud Şehitliğini her yıl birkaç kez ziyaret eder, şehitleri selamlardı. Şehitler arasında Hz. Hamza’dan başka Abdullah b. Cahş, Mus‘ab b. Umeyr ve Abdullah b. Cübeyr gibi ünlü sahabeler de vardır. 70 şehid sahabe, Uhud’da kucak kucağa yatmaktadırlar.

Efendimiz tepeye yerleştirdiği okçulara şöyle demişti: “Savaşı kesin olarak kazandığımızı görseniz de, savaşı hepten kaybettiğimizi görseniz de, bu tepeyi terk etmeyin.”

Bu sözler şu anlama geliyordu: “Başarıya, zafere kesin olarak ulaşsak da, asla ulaşamayacak olsak da, görevinizin başından ayrılmayın”

Yani çok açık bir talimat ile Efendimiz (s.a.s) onları uyarmış ve savaşın neticesinin o tepenin korunmasından geçtiğini onlara beyan etmişti.

Okçular ne yaptı? Düşman kaçıyor diyerek görev yerlerini terk ettiler.

Sonuç: Kazanılan bir savaşın kaybedilmesi… Kaçan düşmanın tekrar toparlanarak saldırıya geçmesine fırsat verilmesi… Bir zaferin hezimete, başarının hüsrana dönüşmesi…

13.-bolum-resmi1.jpg

Peki bu olaydan çıkarmamız gereken ders ne? Sonucu düşünmeden, görevin eksiksiz yerine getirilmesi.

Görev ne? Allah’ın emir ve yasaklarına sarılma, onlarda asla gevşeklik göstermeme… Haramlardan uzaklaşma, emirlere eksiksiz riayet, cihaddan kaçmama…

Görev yerine getirilmez de okçular tepesi terk edilirse ne olur? Allah muhafaza sonumuz hüsran olur.

Görev tam yerine getirilir de okçular tepesi terk edilmezse sonuç ne olur? Ebedi cennet olur.

O zaman biz de okçular tepesini terk etmeyelim. Bize en büyük düşman olan nefsimiz başta olmak üzere, tüm düşmanların ve şeytanın toparlanmasına ve saldırıya geçmelerine fırsat vermeyelim. 

Bugün her Müslüman kendine şu soruyu sormalıdır: Benim okçular tepem neresidir?

Bu soruyu sormazsak, Uhud savaşı 6. asırda olup bitmiş olacak ve bugün ondan ders çıkarmamız mümkün olmayacaktır. Bu soruyu sorarak, imtihan alanımızı iyi belirlememiz, okçular tepesini iyi tespit etmemiz ve bu tepeye iyi sahip çıkmamız gerekmektedir. 

13.-bolum-resmi2.jpg

Biz de içimizi sızlatan bu olayları hatırlayarak gittik Uhud’a… Sanki okçuların tepeyi terk etmesini önleyecekmişiz gibi bir an önce varmak istiyorduk Uhud’a… 

Sanki Allah’ın arslanı Hz. Hamza’yı şehid ettiği halde, daha sonra Müslüman olarak ebedi saadete ulaşan Vahşi’nin mızrağına engel olacakmışız gibi sabırsızlanıyorduk. 

Sanki Ayneyn tepesini sürekli takip eden ve okçuların yerlerini terk ettiğini görür görmez tepeyi dolaşarak Müslüman ordusunu arkadan vurmaya başlayan ve savaşın kaderini değiştiren ama sonraları İslâm adına ne büyük yararlılıklar ne büyük fedakârlıklar yapan Halid Bin Velid’in önüne dikilecekmişiz gibi acele ediyorduk.

İşte okçular tepesi karşımızda, Uhud şehitliği yanı başımızda idi. Ve arkamızı döndüğümüzde ise Efendimizin yaralı olarak sığındığı mağaramsı kaya yarığını görüyorduk.

Bunların hepsi başka başka duygular hissettirdi bize… 

Okçular tepesi; görev yerimizi asla terk etmeyeceğimizi, her birimizin okçular tepemize sadakatla bağlanmamız ve imtihanı mutlaka kazanmamız gerektiğini,

Uhud şehitliği; zaferlerin şehitsiz ve kurbansız kazanılmayacağını, gerektiği zaman İman, İslâm, vatan, bayrak yolunda canlarımızdan vazgeçmemiz gerektiğini,

Kaya yarığı da, bütün gücümüzle çalışıp çabaladıktan ve bütün gayretimizi, enerjimizi sarf ettikten sonra kendimizi toparlamamız, soluklanmamız ve biraz dinlenmemiz için saraylara ihtiyaç olmadığını, mağaraların bile bu ihtiyacı gördüğünü bize anlatmaktaydılar.

13.-bolum-resmi3.jpg

Uhud’da; sebat, mücadele azmi, Peygambere bağlılık, O’nun için kendinden vazgeçmek ve bunlarla birlikte zaafiyet, emri dinlememenin acı sonucu ve dünyaya meyletmenin hüsranla neticelenmesi gibi farklı duyguları aynı anda yaşıyorsunuz ve bunları bir arada görebilmeniz mümkün oluyor.   

Kısaca Uhud; Allah ve Rasulüne kesinlikle itaat etmeyi ve bundan hiç bir zaman vazgeçmemeyi bize öğreten, öğütleyen yerdir.  

“Niye iniyor okçular Ayneyn Tepesi'nden? 
Allah Rasulü (A.S.M) haber vermeden niye iniyorlar? 
Ey Abdullah bin Cübeyr! 
Durdursana okçuları! 
Durun, Allah (C.C.) aşkına durun! 
Arkanızdan düşman geliyor, inmeyin yerinizden. 
Sahabe sendeliyor inmeyin yerinizden. 
Kâinat yalvarıyor inmeyin! 
Sultanlar Sultanı'nı (A.S.M) incitecekler, inmeyin!

Ve Peygamber(A.S.M) ordusu iki ateş arasında... 

13.-bolum-resmi4.jpg

Uhud'da şehidler var... 
Şehidlerin Seyyidi Hamza var Uhud'da! 
Rasul-i Zişan'ın (A.S.M.) gözlerinden boşalan yaş, 
Hamza'yı yıkar gibiydi! 
Fahri Kâinat (A.S.M.) hiç bu kadar elem duymamıştı! 
Hiç bu kadar üzülmemişti! 
 

Ve bir ayet yankılanıyor Ahzab dağında: 
(Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla!) 
'Mü'minlerden öyle yiğitler vardır ki, 
Onlar Allah(C.C.) 'a verdikleri sözde sadakat gösterdiler. 
Onlardan bazıları şehid oluncaya kadar 
çarpışacağına dair yaptığı adağını yerine getirdi. 
Kimisi de şehid olmayı bekliyor. 
Onlar verdikleri sözü asla değiştirmediler.” (D.A.Erzincanlı)  (Devam edecek)

 

 

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar