A.Cenap Kendi
Aşık Şemi - 19
KONYA ÇARŞI İKTİSAP AĞASI
İstanbul seyahatini tamamlayıp Konya’ya dönen Şemi, kendisine padişah fermanı ile verilen Konya Çarşı İktisap Ağalığı bugünkü Belediye Başkanlığı makamına fiilen başlar. Yeni işinden son derece memnundur. Fakat baba mesleği “helvacılık" sanatını bırakmayı düşünmektedir. Çünkü bağlı bulunduğu Mevlevi Dergahının “Evkaf-ı Celaliye işleri de uhdesinde devam etmektedir.
“Ata yadigarı sanatını saza değişti” diyenlere aldırmaz. Şimdiki Konya’nın kalbinin attığı günde en az doğudan batıya o sokaktan yirmi bin kişinin gelip geçtiği Çıkrıkçılar Caddesi olarak maruf halen Asım Sözbir’in işlettiği helva imalat ve perakende satış dükkanını Asım Sözbir’in dedesine devreder.
Devlet işine dört elle sarılır. Halk memnundur. Yaradılışının verdiği enerji ve dürüstlüğün gösterdiği istikamet üzere işine devam eden Şemi, Konya’da en güzel İkbal günlerini yaşamaktadır. Sarayda geçirmiş olduğu o günleri hatırlamak bile istemez. Lakin o sıkıntılı günlerin sıkıntısı sarayda devam etmektedir. Çünkü Koca Hünkar yaptığı adil olmayan saltanatın verdiği ihtişam içinde Şemi’ye reva gördüğü “zindan mahkumiyeti” için kendisini suçlu hissetmektedir.
Dutlu suyunun dergaha getirilmesindeki “İlahi Sır” ile görevlendirilmiş Allah dostu kişilerden Dergahı ziyaretinde karşılaştığı Sinekli Baba adıyla anılan Hamza Dede’nin kerameti ile suyun çıkarılışı, dedenin Dergah da oturduğu Postun altında yatan esneyen canlı Arslan’nın mantığa sığmayan fakat var olan bir gerçeğin işareti, sarayda misafir Hıristiyan Aşığın zindan mahkumu Şemi karşısında yenilgisi, Hünkar’ın ruhunda gizliden gizliye yarattığı eziklikler devamlı baş ağrıtmaktadır. Buna rağmen Şemi, sarayın en makbul ve güvenilir bir misafiridir.
Şemi’ye refakat görevi verilen Şehzade İkinci Mahmud Han da gerek şehzadeliği ve gerekse 28 Temmuz 1808’de Osmanlı tahtına oturduğu o renkli yıllarda dahi Aşık Şemi ile oluşan o tertemiz dostluğu devam ettirmiştir. Tarih kitaplarının yazmadığı fakat Şemi tarafından Konya Mahfillerine taşınıp el yazması “cönk”lere geçen bu kayıtlardan ve söylene gelen tevatürlerde günümüze kadar ulaşan Padişah İkinci Mahmud Han hazretlerinin İstanbul sokaklarında tebdili kıyafetlerle doloştığı, halk arasındaki şakalaşmaları, İlahi sırlarla da görevli, kerametleri, halk arasındaki takma adı, “Deli Mahmud” olarak tanımlanmasına rağmen asla deliliği ve aptallığı olmadığı, çok keskin bir zeka ile sadece “komedyen” yeteneğinin sergilenmesinden bu adın kullanıldığı bilinmektedir.
Geçmiş yüz yıllar öncesine ait çeşitli kaynaklardan elimize geçirdiğimiz bu dökümanları, ata sözcüğü olmuş ifadeleri, mesela “Vermedi Mabut ne yapsın Mahmut “ gibi ata sözünün sahibi olarak hikayesi ile karşımıza çıkan zatın Hünkar İkinci Mahmud olduğunu, hikayeleri ile yaşandığı şekilde sislerle paylaşmaya çalışacağız.
Devam edecek.