Fahri Kubilay
Ateş düştüğü yeri yakar…
'Ateş düştüğü yeri yakar” derler... Bugünlerde de, Seydişehir’in Bostander’e Mahallesinde Yaşar Ailesi’nin yüreği yanıyor.
Nasıl yanmasın ki? Bu acının dinmesi, bu ateşin sönmesi mümkün mü?
Her yıl, yüzlerce, binlerce genci, düğünle bayramla gönderiyoruz vatani görevlerini yapmaları için. ”En büyük asker bizim asker” diyerek omuzlarımızın üzerinde taşıyarak yolluyoruz. “Sağ salim gidip gelsinler” diye dualar ediyoruz arkalarından. Evlatlarımızı, vatanımızı korumaları için gönderirken, aklımızdan bir an olsun çıkarmadığımız duygularımız oluyor. “Biz millet olarak Çanakkale’de 250 bin, Sarıkamış’ta 90 bin evladımızı şehit verdik. 30 yıldır devam eden bu terör belasında binlerce vatan evladımızı kaybettik ama bunu vatanımızı korumak için, ecdadımızın şehit kanlarıyla sulayarak kazanıp bizlere emnaet ettiği toğprakları korumak için göze alıyoruz. Ceddimizin mirasını korumak adına veriyoruz canlarımızı...
Asker anaları, acıyı ve göz yaşlarını yüreklerine akıtıyorlar ve “vatan sağ olsun” deme büyüklüğünü gösteriyorlar sürekli olarak.
Dün Bostandere Mahallesi’nde de öyle oldu. İki yaşından beri öz evladı bildiği yiğidini kaybetmenin acısıyla, annenin yaktığı ağıtlar yürekleri parçaladı…
Analar sürekli olarak; “acaba oğlum geri dönecek mi, bir daha onu görebilecek miyim?” endişesiyle uğurlarlar yavrularını...
Eve döndüklerinde hep yaşlı gözlerle telefonun çalmasını beklerler. Bir taraftan da televizyonlardan haberleri dinlerler. Kulakları hep kapının zilinde olur sürekli olarak. Bir kötü haber gelmesinden endişelenirler. Telefonu gelir sevinir, sosyal medyada paylaştığı foroprafları görür sevinir, gönderdiği güzel mesajlarını okur gülümser yüreğiyle... Üzerinde üniformasını görünce “işte benim oğlum!” diyerek gurulanır.
Hep yaşlı gözlerle, ayrılık hasretiyle beklerler yavrularının yollarını. Acı haberleri duydukça göz yaşlarını içine akıtır, kimseye belli etmez. Hiç aklından çıkmayan o biricik evladını, oğlunu, canını, ciğerini düşünür sürekli olarak... Akşam sofraya oturup karşısında göremeyince hüzünlenir. “Şimdi nerededir evladım, ne yer, ne içer, aç mı, susuz mu?” diye sorular sorar, kendi kendine, içten içe sessizce...
Ana yüreği böyledir. Onlar gözyaşlarıyla belli ederler duygularını... Ya babalar? Onlar analardan çok mu farklılar sanki? Onlar kimseye göstermeden ağlarlar, sessizce, çığlık çığlığa...
Dün sabahın beşinde, Yüzbaşı Fatih Yaşar’ın şehit olduğu haberini alınca baba ocağına ulaştık. Baba Cavit Yaşar haberi aldığında; iki dizinin üzerine çöktü ve; “trafik kazası olur, başka bir şey olur ama bu bambaşka bir şey... Haberleri gelinimden alıyordum. Onlar mesajlaşıyordu. Akşam gelinimle konuştuk. “Baba, anne marketteyim, gündüz görüştük durumu iyi” dedi. Gece saat bir de falan yattım, haberleri seyrettim isim verilmemiş, şehitlerimiz var. Bu gün dört yaralımız var ikisi ağır diyorlardı. Birisi vefat etti birisinin ismini vermiyorlardı. İnternete bakıyorum yok, televizyona balkıyorum isim vermiyorlar. Katardaydı... Katar’dan geldi işte. Bizim inancımız var mertebesi şehit ama zor işte. Söyleyecek bir şey yok, klasik bir söz ama beni askere alsınlar, alsınlar ama götüren olmaz. Yaktı ya beni yaktı!” diyordu içi yanarak...
Bugün Seydişehir’in yüreği yanıyor. Bostandere’nin yüreği yanıyor. Yaşar Ailesi’nin yüreği yanıyor. Şehit Yüzbaşı Fatih Yaşar’ı sevenlerin yüreği yanıyor. Kimin yüreği yanmaz ki? Yüreği yanan 15 bin kişi dün, sadece o acıya ortak olmak için Şehit Yüzbaşı Fatih Yaşar’a son görevini yapmak için Bostandere’ye koştu.
Rabbim böyle acıları kimseye yaşatmasın. Hangi Milletten hangi ülkeden belli olduğu bilinmeyen kahpe alçak bir keskin nişancı tarafından şehit edilen Seydişehir’in evladı, Şehit Yüzbaşı Fatih Yaşar’a yüce Allahtan rahmet , yakınlarına da sabrı cemil diliyorum.