Dr. Faik Özdengül
Bağlılık ve kader
(Hz.) Süleyman’ın büyük divan çadırı kurulunca bütün kuşlar onun huzuruna geldiler. Onu kendilerinin dilini, sırrını anlar bir zat bilip huzuruna canla, başla bir bir koştular. Bütün kuşlar cik cik ötmeyi bırakmışlar; kardeşinin seninle konuşmasından daha fasih bir sûrette Süleyman (a.s.) ile konuşmaya başlamışlardı.
Aynı dili konuşma, hısımlık ve bağlılıktır. Evet insan yabancılarla kalırsa mahpusa benzer. Nice Hindli, nice Türk vardır ki dildeştirler. Nice iki Türk de vardır ki birbirlerine yabancı gibidirler. Şu halde mahremlik dili, bambaşka bir dildir. Gönül birliği, dil birliğinden daha üstündür. Gönülden sözsüz, işaretsiz, yazısız yüz binlerce tercüman zuhûr eder.
Kuşların hepsi, bütün sırlarını, hünerlerinden, bilgilerinden ve işlerinden neleri varsa hepsini, Süleyman’a birer birer apaçık söylüyorlar, kendilerini bildirmek ve tanıtmak için öğünüyorlardı. Bu öğünmek kibirden, varlıktan dolayı değildi. Her kuş onun huzuruna varmak, yakınlarından olmak için öğünüyordu. Bir köle, bir efendiye kul olmak isterse, hünerinden bir miktarını ona arz eder. Fakat o efendi tarafından satın alınmayı istemezse kendisini hasta, sağır, çolak ve topal gösterir.
Hüner arzetme sırası hüthüte geldi, sanatını ve düşüncelerini bildirme nöbeti ona erişti. Dedi ki: “Ey Padişah, en küçük bir hünerimi kısaca arz edeyim. Az ve öz söylemek daha makbuldür.” Süleyman “Söyle bakalım, hangi hünerdir?” dedi. Hüthüt “Gayet yükseklerde uçtuğum zaman, havadan bakınca yerin tâ dibindeki suyu görürüm. O su nerededir, derinliği ne kadardır, rengi nedir, topraktan mı kaynıyor taştan mı? Hepsini görür, bilirim. Ey Süleyman! Ordu kurulacak yeri tayin etmek üzere beni sefere beraber götür” dedi. Süleyman da “Ey iyi yoldaş ! Susuz ve uçsuz bucaksız çöllerde sen bize arkadaş ol, bu sûretle su bulur, seferde yoldaşlara saka olursun” dedi.
Karga bunu işitince hasedinden ilerleyip Süleyman’a “Hüthüt gerçeğe aykırı ve kötü şeyler söyledi. Padişah huzurunda söz söylemek, edebe aykırıdır; hele yalan ve olmayacak söz olursa... Eğer onun böyle bir görüşü olsaydı, bir avuç toprak altındaki tuzağı nasıl görmezdi? Nasıl olur da tuzağa tutulurdu, nasıl ümitsiz bir halde kafese girerdi? dedi
Bunun üzerine Süleyman dedi ki : “Ey Hüthüt! Daha ilk kadehte böyle bulanman lâyık mı, akla sığar mı?”
Hüthüt (cevâben) dedi ki “Padişahım, Allah aşkına bu çıplak yoksul hakkında, düşmanın söylediği sözü dinleme! Eğer ettiğim dava yalansa işte başımı koydum, boynumu vur. Kazâ hükmünü inkâr eden karga, binlerce aklı olsa yine kâfirdir. Eğer kazâ gözümü ve aklımı kapatmazsa, ben tuzağı havada da görürüm. Fakat kazâ gelince bilgi uykuya dalar, ay kararır, gün tutulur. Mesnevi.I.1202-33.
Hikaye anlaşmayı, anlatmayı, dildeşliği, dostluğu, yakınlığı, arkadaşlığı kaderle bağdaştırmış. Hem ayrı ayrı anlatmış hem de ikisini bir arada zikrederek arasında bağ kurmuş.
Anlaşmak ve yakınlaşmak anlaşılmayla başlar. Anlaşıldığınızda yakınlaşırsınız. Anlaşılmadıkça uzaklaştığınız gibi.
Anlaşılmak iki kişi arasındaki tutkal gibidir. Birbirlerine dilleriyle ve duygularıyla tutunurlar. Bazen o bazen diğeri tutunur. Konuşmak tutunmaktır bir anlamda. Konuştukça tutunup yakınlaşır sustukça uzaklaşırlar. Uzaklık ve suskunluk kardeştirler.
Dilinden anlamak sadece aynı kelimelerle konuşmak değil, duygusunu anlamaktır. Ona anlaşıldığını hissettirmektir. Bu da sabırla, bilgiyle, dinlemekle, dikkatle ve istemekle ilgilidir.
Anlamak, anlaşılmak ve yakınlık aynı zamanda haset de çeken bir şey bunu da anlıyoruz hikayeden,her iyi anlaşanın hasetçileri ve kıskananı olacak sonucunu da çıkarabiliriz.
Birisine yakınlaşmak ve birlikte olmanın yollarından birisi de ona kendini ifade etmektir. Bu da satır arasında işaretleniyor. Uzaktan sevmekten daha önemli, birisine seninle olmak istiyorum demek. Daha gerçekçi ve önerilen.
Kader işin neresinde?
Her yerinde.
Bütün bilgiler, deneyimler, anlayışlar, konuşmalar ve anlaşılmaların hamurunda, mayasında.
İnsanoğlu insan olduğunu aciz olduğunu ve bir Tanrısı olduğunu hiç bir zaman unutmasın diye.
Pekin kaza gelince akıl gözü uykuya dalıyorsa yakınlık, bağlılık ve biraradalık olmasın mı?
Olsun.
Korku ve ümit arasında bir yaşam bize anlatılan.
Her şeyin bir ömrü varsa bağlılıkların da bir ömrü var bu açık ve buna rağmen bağlanmak cesaret.
Sonuçta kaza ve kaderin belirleyicisi de O. O vermezse kim verir? O dilemezse kimden ve nasıl isteriz?
Allah'tan onu hatırlatacak dildeşler isteyelim.
Huzur ve afiyette olalım.