Başbuğ, Başbakan'ı tehdit etmiş

Başbuğ, Başbakan'ı tehdit etmiş

Taraf yazarı Alper Görmüş, 14 Ocak 2004'te TSK komuta kademesinin 'muhtıra gibi' bir metinle Erdoğan'ı 'sıgaya çektiği'ni yazdı.

Nokta dergisinde 'Darbe Günlükleri'ni kamuoyuna duyuran Taraf yazarı Alper Görmüş, dünkü yazısında günlüklerin daha önce yayımlanmayan çarpıcı bir bölümünü de okuyucularıyla paylaştı.

Görmüş, 14 Ocak 2004'te Genelkurmay'da yapılan gizli toplantıda, TSK komuta kademesinin önceden hazırlanan 'muhtıra gibi' bir metinle Başbakan Tayyip Erdoğan'ı 'sıgaya çektiği'ni yazdı.

Metni okuyan dönemin Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ'un, Erdoğan'a, "Tecrübelerinden ders çıkarma erdemine sahip insanlar gibi ben de değişmeyi bir erdem sayıyorum.. Laikliği demokrasinin gereği olarak görüyoruz..." sözlerini hatırlattığını, ardından şöyle dediğini aktarıyor: "Toplumun zihninde, 23 Ağustos 2001'de ifade ettiğiniz değişimin ne derece gerçeği yansıttığını değerlendirmek istiyoruz. TSK İç Hizmet Kanunu'nun 35. maddesi 'Silahlı Kuvvetler'in vazifesi; Türk yurdunu ve anayasa ile tayin edilmiş olan Türkiye Cumhuriyeti'ni kollamak ve korumaktır' hükmünü amirdir. TSK olarak Cumhuriyet'in temel niteliklerini hedef alan uygulamalara karşı sessiz kalmak mümkün değildir."

Kapatılan Nokta dergisinin 29 Mart-4 Nisan 2007 tarihli sayısında kamuoyuyla paylaşılan 'Darbe Günlükleri'yle, 2004 yılında "Sarıkız" ve "Ayışığı" kod adlı darbe planlarının yanı sıra isimsiz üç darbe girişiminin atlatıldığı ortaya çıktı.
 
Dönemin Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Özden Örnek'e ait günlüklerde "darbe için gerekli toplumsal ve sosyal karışıklıkların meydana getirilmesinde medya ve akademik çevrelerin harekete geçirilmesi" amacıyla düşünülen eylem planları da ayrıntılı bir biçimde yer alıyordu.
 
Taraf Gazetesi yazarı Alper Görmüş, Darbe Günlükleri'nin Nokta'daki versiyonunda yer almayan bölümlerine dünkü yazısında yer verdi. Görmüş, "Erdoğan, davaların sönümlendirilmesine 'tamam' der mi'' başlıklı yazısında, "Ben, Başbakan Tayyip Erdoğan'ın ve Adalet ve Kalkınma Partisi'nin (AK Parti), yaşadıkları onca tecrübeden sonra Türkiye'nin karanlık geçmişine dair büyük davaları sönümlendirmeye kalkacaklarına pek ihtimal vermiyorum.
 
Çünkü o karanlık geçmiş, kendi tarihleri başlar başlamaz her şeyi bir kenara bırakıp bütün gücüyle onların üstüne çullandı. İşte bugün size, o "çullanma"nın en cüretkârlarından birini aktaracağım." girişinden sonra 14 Ocak 2004'te Genelkurmay'da yapılan gizli toplantıyı anlattı. Görmüş'ün aktardığına göre askerlerin kendi sözleriyle "TRT bildirisi hazırlığı"nı gerektirecek ciddiyette tasarlanan ve onların talebiyle gerçekleştirilen toplantı, günlüklerde şu şekilde yer alıyor: "Genelkurmay Başkanlığı'na gittik. Biraz sonra Milli Savunma Bakanı geldi. Toplantıyı oturma odasından brifing odasına almışlar. Anlaşılmaz şeyler oluyor. O kadar ısrarcı olan 2. Bşk. toplantı yerini ne olduğunu anlamadığımız bir nedenden dolayı değiştirebiliyor. Dikkat ettim, İlker aşırı derecede heyecanlıydı. Kendi kendine konuşuyordu. 10.00'da Başbakan Recep Tayyip Erdoğan geldi, önce oturma odasına geçtik. Toplantı 2. Bşk. İlker Başbuğ'un yaptığı yazılı konuşma ile başladı."
 
Görmüş, olayın bundan sonrasını günlüklerin atıf yaptığı EK-F belgesinden aktarıyor.
 
Buna göre toplantıda, dönemin Genelkurmay 2. Başkanı İlker Başbuğ, Başbakan'ın yüzüne karşı Görmüş'ün 'muhtıra gibi' dediği şu metni okudu: "23 Ağustos 2001 tarihinde, Kalyon Oteli'nde AKP Genel Başkanı olarak yaptığınız konuşmada, 'Tecrübelerinden ders çıkarma erdemine sahip insanlar gibi ben de değişmeyi bir erdem sayıyorum' demiştiniz. Ayrıca, 'Laikliği demokrasinin gereği olarak görüyoruz...' söyleminiz ile değiştiğiniz mesajını verdiniz. Siz ve partinizin birçok üyesi Milli Görüş ile siyasete başladınız. Nedir bu Milli Görüş? Necmettin Erbakan, 13 Mayıs 1990'da Sivas'ta yaptığı konuşmada, 'Biz Müslüman'ız, Kur'an'ı hakim kılmak isteyene gideceğiz' ifadesini kullanmıştır. 14 Temmuz 1996 tarihli Milliyet gazetesindeki söyleşinizde, 'Refah Partisi'nin referansı İslam'dır. Bize göre demokrasi amaç değil ancak bir araçtır' diyorsunuz. Toplumun zihninde, 23 Ağustos 2001'de ifade ettiğiniz değişimin ne derece gerçeği yansıttığını değerlendirmek istiyoruz. TSK İç Hizmet Kanunu'nun 35. maddesi 'Silahlı Kuvvetler'in vazifesi; Türk yurdunu ve anayasa ile tayin edilmiş olan Türkiye Cumhuriyeti'ni kollamak ve korumaktır' hükmünü amirdir. TC Anayasası'nın 2. maddesi Cumhuriyet'in niteliklerini belirlemiştir. (...) TSK olarak Cumhuriyet'in temel niteliklerini hedef alan uygulamalara karşı sessiz kalmak mümkün değildir."
 
Bu konuşma karşısında Erdoğan'ın takındığı tavır ise günlüklerde şöyle yer alıyor: "Adam bize kendi bildiklerini anlattı ve tartışmadık bile. Bu toplantıdan çıkınca yemeğe gittik, böylece işi de iyice sulandırmış olduk. Yemekte doğal olarak sohbete başladık ve adam da yemekten ayrılırken bizim sorunlarımızı dinleyip ayrılan ve onlara çözüm bulmayı vaat eden bir siyasetçi kimliği ile aramızdan ayrıldı."
 
Kaynak: Taraf