Prof. Dr. Ramazan Altıntaş
Batı ve İslam Karşıtlığı
Bugün yaşadığımız çağdaş Batı toplumlarında yaşayan Müslüman azınlıklar toplumun büyük bir parçasını temsil etmektedirler. Bu insanların çoğu-bunların içinde bizim insanımız da var- Batı ülkelerine göçmen olarak gittiler. Yarım asrı geçkin bir zamandan bu yana, yaşadıkları ülkelerin ekonomik, kültürel ve sosyal hayatlarına katkıda bulunuyorlar.
Son zamanlarda, Müslüman göçmenler, kendilerine teşekkür edilmesi gerekirken, bir takım şovenist gruplar tarafından ırkçı ve ayrımcı saldırılara maruz kalıyorlar. Gittikçe Almanya ve Fransa gibi ülkelerde ırkçılık ve İslam karşıtlığı bilinçli olarak yükseltiliyor. Her hafta mutat veçhile yürüyüşler ve toplantılar yapılıyor. Müslümanların camilerine ve iş yerlerine saldırılıyor.
Bütün bunlar, Avrupa değerlerinden bahsedilen ülkelerde yaşanıyor.
Maalesef insani değerleri yüceltme ile ünlü Batı uygarlığı, bugün, bütün bu değerlerden uzaklaşarak; hoşgörüye karşılık fanatizme, genişliğe karşılık darlığa, diğer din ve farklı ırklara nefret etmeye kayıyor.
Dün ‘öteki’ni tanıma, tahammül ve saygı göstermeyi savunurken, bugün tam aksi bir istikamette politik davranış ve tutumlar sergileniyor. Bunun en açık örneği, bazı Batı toplumlarında Hz. Peygamber’e karşı çirkin karikatürlerle tezyif etme girişimlerinin “özgürlük” adı altında işlenmiş olmasıdır.
Başkasının inançlarına hakaret ne zaman özgürlük olmuştur?
Bir arada yaşama kültürü ve “öteki”ne tolerans temeline dayalı bakış açısı, yerini tehdit algılamasına bırakmıştır, Batı toplumlarında. Bizler elbette Paris’te meydana gelen olayın biçimini kabul etmiyoruz. Bu konuda hassasiyet gösteren çevrelerin, yıllardan beri İslam coğrafyalarında akıtılan kan ve gözyaşı karşısında da aynı duyarlılığı göstermelerini bekliyoruz. Paris’te yürüdükleri gibi, Gazze’de, Şam’da, Kabil’de, Bağdat’ta, İslamabad’ta, Keşmir’de, Sana’da, Halep’te, Hama’da katledilen Müslümanların hakkını savunmak adına yürümelerini bekliyoruz.
Nijerya’da birgün 2000 kişi katledildi, bir kasaba haritadan silindi.
Hergün Suriye’de çocuk, kadın, yaşlı demeden binlerce insan katlediliyor.
Afganistan’da ve Pakistan’da intihar saldırıları tekrarlanıp duruyor.
Mazlum ve mağdur Müslümanlar..
Mali’de ve Orta Afrika Cumhuriyeti’nde öldürülen ve sürgüne gönderilen Müslümanlar, acaba hangi ülke tarafından bu zulme maruz bırakılıyorlar?
Tamam, Paris’teki teröre karşıyız. Aynı şekilde farklı İslam coğrafyalarında estirilen terör biçimlerinin de her türlüsüne karşıyız.
Biz bütün bir dünyada adalet istiyoruz.
Biz bütün bir dünyada, her çeşit inançtan ve ırktan insana eşit muamele yapılmasından yanayız.
Nasıl ki Norveç’te Hristiyan bir fundamentalist olan Breivik adlı bir terörist 77 kişiyi katlettiğinden dolayı, “biz bütün Hıristiyanlar teröristtir” demiyorsak, Paris’te oniki kişiyi katledenlerin dini kimliğinden dolaylı da “bütün Müslümanlar teröristtir” denmesini istemiyoruz.
Her dinin içinde aşırılar olabilir. Hata yapanlar vardır. Bütün bunlar tamamıyla o dine mal edilemez. Eğer bir arada barış içinde yaşanmak isteniyorsa, bunun yolu, İslam’a ve Müslümanlara tahammül göstermekten geçmektedir. Doğunun ve Batı’nın aklı evvelleri bu konuda toplumlarına yol göstermeleri gerekir.
Avrupa ülkelerinde en çok kullanılan kavramlar arasında “dini çoğulculuk ve kültürel çoğulculuk ” geliyor. Eğer dini ve kültürel çoğulculuktan maksat, ötekinin varlığını bir realite olarak görmek ise, biz de böyle bir çoğulculuktan yanayız. Eğer bu, sadece Batı’nın hegemonyasını kabul etmek ise, biz bundan yana değiliz. Zaman bir cahiliye hastalığı olan ırk ve inanç ayrımcılığı yapmak değil, ötekinin de varlığını kabul ederek bir arada yaşama kültürünü büyültmektir.