En güzel zaman dilimlerinden birinin daha kapısındayız…
‘Bayram’ ne güzel düğümdür ayrılıklara…
Ölüp gidiversen, olup gidiverecek işlerin peşinde koşarken unuttuklarımızı hatırlatıverir.
En çok da anneler bekler bayramın gelmesini…
Aynı şehirde olsa da, bin bir telaşeden hatırını sormayı unutan oğlu gelecektir ziyaretine…
Kurbanlıktan eş-dostla yenilsin diye bekletilen etten kavurma yapılacak…
Gelin, torun derken ev şenlenecek.
İşte ‘bayram’ bunu başarandır…
***
Kifayetsiz hüznü yaşayan bir anne neylesin bayramı…
Onun için bayram ‘eve gelen oğul’dur, ‘başını okşadığı torun’dur…
İbadet kısmı ayrı tabi…
Oğlan-kız gelmemişse, bayram gelmiş neyine…
***
Bir de Huzurevi anneleri-babaları var ki…
Onların beklentisini tahmin bile edemezsiniz.
Ha geldiler, ha gelecekler derken…
Zaten harcamaya kıyılmayacak zamanlarını eritiverirler.
Ebu’d-Derdâ’nın rivayet ettiği Hadis-i Şerif geliyor aklıma…
Biliyorum ki sizin de yüreğinize dokunacak.
Diyor ki Ebu’d-Derda:
“Ben Peygamber Efendimiz -sallallahu aleyhi ve sellem-in şöyle buyurduğunu işittim: “Anne-baba, Cennet’in orta kapısıdır. Artık sen o kapıyı ister zayi et, ister muhafaza et.” (Tirmizî, Birr, 3)
***
Artık…
Bayramı bayram yapmak size kalmış…
Bugünleri ister muhafaza edin ister zayi…
İster sizi bekleyip duran anne-babanıza vakit ayırın, isterseniz 5 yıldızlı bir bayram anınız daha olsun.
***
Allah nasip ederse ben de çocukların elinden tutup ‘arefe’ ya da ‘bayram’…
Onları anneme götüreceğim.
Kavurma ikram edemeyecek, çocukların başını okşayamayacak ama olsun.
Okuyacağımız dualar şeker hükmünde…
Üçler Mezarlığı, bayram yerine dönecek.