Salih Sedat Ersöz
Bir çılgın proje Kanal Konya ve TYB’nin ilk programı
Geçen hafta içinde, Büyükşehir Belediye Başkanı ve Ak Parti yeni dönem adayı Tahir Akyürek’in hem 10 yıl boyunca yapılan hizmetlerin hem de önümüzdeki dönemin projelerinin yer aldığı sunumu gerçekleşti.
Davetli olarak bulunduğum bilgilendirme toplantısında, gerek Sayın Akyürek’in gerekse Dışişleri Bakanımız Sayın Ahmet Davutoğlu’nun genel siyasete hiç girmeden sadece kadim şehir Konya üzerinde konuşmaları gayet güzel ve dikkat çekiciydi.
Daha önceki bütün dönemlerde olduğu gibi, şüphesiz son 10 yılda da Konya’mız için samimiyetle hizmet edilmeye gayret edildi. Yapılan hizmetler şehrin içinde yaşarken fark edilemiyor olabilir ama bir sunum olarak göz önüne getirildiği zaman neler yapıldığını görebiliyorsunuz.
Yeni dönem için de ilçe, belde ve köylere yapılması gereken hizmetler başta olmak üzere oldukça güzel ve takdir edilecek projeler hazırlanmış. 500 şehir koruluğu ve 80 milyon ağaç, Fetih Caddesi ve Barış caddesi tramvay hattı, Mevlâna Müzesi, Ankara Yoluna, İstanbul Yoluna ve Kışla Caddesine yeni Camiler, Meram son durak-Gümüştepe hattı ile Meram son durak -Necmettin Erbakan Üniversitesi-Akyokuş teleferik hattı ve tesisleri, Akyokuş-Koski tesisleri (Beyşehir Çevre Yolu) seyir terası ve teleferik hattı, yeni parklar ve yeni caddeler, spor ve sosyal tesisler açıklanan projelerden sadece bir kaçı… Emeği geçenleri tebrik ediyorum.
Diğer adayların da takdire değer farklı projeleri vardır mutlaka… Önemli olan seçilmiş Başkan’ın projelerini gerçekleştirmiş olmasıdır. Her zaman belirttiğimiz gibi Mevlâna şehri Konya’da görev yapan bütün Belediye Başkanları canla başla çalışarak şehre hizmet verdiler. Hepsine takdir borçluyuz.
Bendenizin, yıllardan beridir Konya’mızda gerçekleşmesini arzu ettiğim bir fikir projesi var ki, gerçekleşmesi halinde şehrimizin hem çehresini hem de iklimini değiştirecektir. Kanal Konya.
İsminin Kanal Konya veya başka bir şey olmasının önemi yok. Önemli olan Konya’nın merkezinden böyle bir kanal veya çayın akıtılabilmesidir. Çocukluğumu ve gençliğimin ilk yıllarını geçirdiğim Pirebi mahallesindeki evimizin yakınından geçen ve daha sonraları kapatılan küçücük çayın bile çevresini nasıl güzelleştirdiğini asla unutamam ve 35- 40 yıl sonra hâlâ hayalimde canlanır durur.
Bazı şehirlerde gördüğümüz, şehrin merkezinden geçen kanal, ırmak veya çayın çevresine kattığı güzellik, o yer için çok büyük bir nimettir. O güzelliği temaşa etmenin hayali bile insan ruhuna sürur veriyor.
Mavi Tünel projesi ile Konya’ya getirilen su veya Altınapa barajının suyu kullanılarak böyle bir kanalın yapılması Konya’ya her alanda artılar sağlayacaktır. Kanal İstanbul olursa Kanal Konya’da pekâlâ olabilir. Bu da Konya’nın çılgın projesi olur.
*** *** ***
TYB Konya Şubesi’nin yeni dönemdeki ilk programı icra edildi. “Çanakkale Mektupları” isimli program oldukça duygulu bir atmosferde gerçekleşti. Yrd. Doç Dr. Mustafa Arıkan’ın sunduğu etkinlikte; bu güzel yurdu savunmak, din ve vatan uğruna savaşmak ve canlarını seve seve feda etmek için Çanakkale’ye giden kahraman askerlerimizin ailelerine yazmış olduğu mektuplar okundu.
Hepsi ayrı bir güzellikte ve farklı bir edebi sanat içermekte olan mektupların ortak özelliği oldukça duygu yüklü, mana yüklü olmasıydı. Okundukça gözlerden yaş akmaması mümkün değil. Çanakkale kahramanlarına sonsuz rahmet dileyerek, mektuplardan bazı cümleler sunuyorum:
“Ah babacığım, düşmana ne şiddetle saldırdık, bir görseydin. Düşman karabulut gibi geliyordu. Biz iki bölükten ibarettik. Yıldırım gibi bir hücum gösterdik. En önde, çarıkları çözülmüş, fesi düşmüş, başı açık ve yalınayak Hasan koşuyordu. Kuş gibi, rüzgar gibi, alev gibi koşuyordu. Baba, Hasan şehit oldu. Düşerken yanında idim. Hakkınızı helal etmenizi rica etti. Kendi elimle gömdüm kardeşimi. Toprağa girerken çehresi gülümsüyordu. Onu, senin hediyen olan yatağanla (hançer) beraber defnettim. Kınını da taş yerine başucuna diktim. Elinizden öperim, duanıza muhtacım. Beni soranlara selam ediyorum.”
“Valideceğim, Dört asker doğurmakla müftehir şanlı Türk annesi; Ben burada bütün dünyanın dağdağa ve debdebelerini unuttum. O güzel çayırın koyu yeşil bir tarafında, çamaşır yıkayan askerlerim saf saf dizilmişler. Gayet güzel sesli bir ezan okunuyordu. Ey Allahım, bu ovada ezan sesi ne kadar güzeldi. Bülbül bile sustu, ekinler bile hareketten kesildi, dere bile sesini çıkarmıyordu. Herkes, her şey, bütün mevcudat onu, o mukaddes sesi dinliyordu. Ezan bitti. O dereden ben de bir abdest aldım. Cemaat ile namazı kıldık. O güzel yeşil çayırların üzerine diz çöktüm. Ellerimi kaldırdım, gözümü yukarı diktim, ağzımı açtım ve dedim: ‘Ey benim Rabbim, şu kahraman askerlerin bütün dilekleri, ismi celalini İngilizlere ve Fransızlara tanıtmaktır. Sen bu şerefli dileği ihsan eyle ve huzurunda titreyerek böyle güzel ve sakin bir yerde sana dua eden biz askerlerin süngülerini keskin, düşmanlarını zaten kahrettin ya, bütün bütün mahveyle’ diyerek dua ettim ve kalktım. Artık benim kadar mesut, benim kadar mesrur bir kimse tasavvur edilemezdi.”
“Feyz-ü Refikim; Bu günlerde her zamankinden daha önemli muharebelere gireceğiz. Ölürsem sakın gam yeme... Beni ve seni yaratan Allah bizi nasıl dünyada birbirimize nasip etti ise, benden şehitlik rütbesini esirgemediği taktirde, elbette ruhlarımızı da birbirine kavuşturur. Vatan yolunda şehit olursam bana ne mutlu. Sana vasiyetim benim için katiyen ağlama, yüksek sesle ağlamanıza razı değilim, hakkını helal et.”
“Biraderim, bizler Devleti Osmaniye’nin ve hilafetin devamını sağlamak için yurdumuza göz diken kahpe düşman ile savaşıyoruz. Şayet benim şahadet haberimi alırda bu notlarım elinize geçerse bunları dikkatle oku ve düşmanlardan intikamımızı al. Asla bu uğurda savaşmaktan yılma. Ölümden korkma, yetiştireceğin yiğit evlatlarını tembihle onlarda bu devlet ve din adına düşmanlarla savaşsınlar.”
Mutlu yarınlar efendim.