Şakir Tuncay Uyaroğlu
Bir Gurur Abidesi: Ahmet Davutoğlu…
20 Ekim 2016 Perşembe, Selçuk Üniversitesi mensupları için müstesna bir gün. Zira, en kıymetli misafirimizi ağırlıyoruz; Konya’nın ve Konyalının yüz akı Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu’nu.
SDKM’nin saatler öncesinde dolmaya başlayan 850 kişi kapasiteli salonunda yer bulmak âdeta imkânsız. Oturanların en az yarısı kadar dinleyici de ayakta. Salona giremeyenlerin sayısı, neredeyse içeridekiler kadar var. Ancak, dinleyicilerin en şanslıları; son anda sahneye davet edilen ve orada oturabilecekleri söylenen en kıymetli varlıklarımız, öğrencilerimiz… Nasıl şanslı olmasınlar ki, birçok kişinin kendisine ulaşmak için uğraştığı, Türk siyasetine damga vuran Müstesna Şahsiyet bir el uzatacak kadar yakınlarında.
Ve saat 14.30… Sayın Davutoğlu, değerli hemşehrim, kardeşim, gönül dostum salonu teşrif ediyor. Olağanüstü bir ilgi ve coşku. Kısa bir özgeçmiş bilgisinden sonra, Kıymetli Misafirimiz kürsüde. İki saate yakın bir konuşma. Ama öyle bir konuşma ki, hiçbir metne bağlı kalmadan, tamamen irticalen ve dinleyicileri asla bizar etmeyen muhteşem bir sunum.
Onca kalabalığa rağmen, oflayıp puflayan yok. Çok nadir de olsa, ders vakitleri geldiği için salondan ayrılmak zorunda olan öğrenciler. Özellikle sahnede oturan öğrencilerimizin, Hemşehrimizi dinlerken gösterdikleri ilgi ve dikkat, takdire ve tebrike şayan.
Yüz akımız, konuşması boyunca “Bilgide Bilince Üniversite Misyonumuz” başlığı altında tecrübelerini ve tespitlerini bizimle paylaştı. Tavsiyelerin önemli bir kısmı öğrencilerimize yönelikti. Bazen de, arif olan anlar misali, hocalara yönelik tavsiyeler vardı konuşmada.
Özellikle şu cümleyi hiçbir zaman unutmayacağım: “Bir hocanın, öğrencilerini evlatlarından asla ayırmaması gerekir. Ben bütün öğrencilerimi, dört evladımla eş değer tuttum.” Bu yürekli çıkış, beni öyle duygulandırdı ki, anlatamam. O anda, kendimi hesaba çektim. Ben bir hoca olarak, bu değerlendirmenin neresindeydim? Rabb’im şahit olsun ki, ben de göreve başladığım günden bu yana; hiçbir öğrencimi; üzerlerine titrediğim ve vatana, millete hayırlı bir evlat olsunlar, ihanetle ve soysuzlukla asla yolları kesişmesin diye yetiştirmeye gayret ettiğim dünya tatlısı iki kızımdan ayırmadım.
Hocalığı ve akademisyenliği, siyaset de dâhil olmak üzere hiçbir şeye değişmeyeceğini söyleyen Hemşehrimde hep kendimi buldum. Konya İmam Hatip Lisesi’nde tahsil gördüğüm yıllarda, hep eczacı olmayı hayal etmiştim. Üniversite sınavı tercih formuna, bütün eczacılık fakültelerini yazmıştım. Aralarına da nereden aklıma düştüyse, S.Ü. Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünü… Takdir-i ilahi; bu günlere gelmemi, akademisyen ve bir eğitim neferi olmamı sağlayan bölümü kazandığım bilgisi bana ulaşınca, hiç tereddüt etmeden kaydoldum ve okudum.
Değerli Kardeşim, Hocam, Gönül Dostum, Kıble Kayası’nın Yiğit Delikanlısı Sevgili Ahmet Davutoğlu… Sizinle bir araya gelmek, tanışmak ve eskilerin tabiriyle ruberu görüşmek; benim için büyük bir gururdu ve şerefti. Ben de 1959 doğumluyum, ama siz benden altı ay kadar büyüksünüz; Siz Taşkent doğumlusunuz, ben Konya merkez doğumluyum, ancak cennet mekân annem ve babam Taşkent’in hemen 4 kilometre yakınında bulunan Kongul köyü (mahallesi) doğumlu. Dedelerimizden dolayı akraba olduğumuz söylendi, inanın hiç araştırma ihtiyacı bile duymadım.
Konferansınızdan sonra, size en son kitabım olan “Yükseköğretim Öğrencileri İçin Türk Dili” adlı çalışmamı takdim ederken duyduğum heyecanı anlatamam. Sizinle ortak paydalarımız pek çok. Onun içindir ki, ben başkalarından daha çok seviyorum sizi.
Olağanüstü ve takdire şayan birikiminiz, dik duruşunuz, yazarlığınız, hatipliğiniz, hocalığınız, kibarlığınız, asaletiniz, sadakatiniz, dürüstlüğünüz, beyefendiliğiniz… Hulasa, bütün yönlerinize hayranım. Şeker Şakir’de silinmez bir iz bıraktınız. En kalbî duygularımla, muhabbetlerimle ve saygılarımla… Cenab-ı Allah, yâr ve yardımcınız olsun.