Haşim Akın
Bizim İslam'ımız ne işe yarar
Sizi bilmem ama ben, inandığım ve yaşadığım –daha doğrusu yaşamaya çalıştığım- dinin dışarıdan nasıl algılandığını merak ediyorum. Bu iman, bana bir Müslüman gözüyle bakan kimler için bir kurtuluş reçetesi olacak? diye kendi kendime soruyorum.
Bir Cuma namazı sonrası, daha önce Katolik Hristiyan olan bir şahsın Müslüman olmaya karar verdiği duyuruldu. Buna kelime-i şehadet talimi yapılacağı söylendi. Allah’ın has dinine girmek isteyen bu ve benzeri kişiler bu coğrafya için çok da sürpriz hadiseler değildir. Burkina’da ilk kez bulunan Türkiyeli misafirlerimiz için ise, hoş bir tat olarak kaldı.
Adının Hasan olduğunu öğrendiğimiz yeni ve temizlenmiş bir kardeş vardı karşımızda. İsmi önceden de mi böyleydi? Yoksa kendisi mi bunu seçti bilmiyorum. Zira bu topraklarda birçok çocuğun genelde iki ismi olur. Birisi İslam’ı, diğeri Hristiyanlığı temsil eder. Hangisini isterse onu kullanır. Adını burada anmayacağım meşhur birisinin kullanmadığı bir Hüseyin adının varlığı da bundandır.
Bu kimin ürünü?
Kelime-i şehadetten sonra artık kardeş olmuştuk. Kucaklaştık, hediyelerimizi takdim ettik. Ben merak ettiğim soruyu ona ilettirtirdim: “Niçin Müslüman oldun? Seni İslam’a yaklaştıran sebep neydi?” cevap çok manidar ve vurucu:
-Ben bir işyerinde çalışıyorum. Orada çalışan dört Müslüman arkadaşım var. Onların dürüstlüğü, güveni, çalışkanlıkları beni İslam’a yaklaştırdı. Aslında onlar benim Müslüman olmam için çok özel bir çağrıda bulunmadılar. Tamamen benim isteğim bu... Ama beni İslam’a çağıran asıl şey, onların hayatı ve yaşamı oldu…”
Buyurun size cevap. Bir an düşünüp kendi Müslümanlığımı sorguladım. Bu güne kadar binlerce insanla karşılaştım. Çok sayıda öğrencim, farklı din veya dünya görüşünden çevrem oldu. Ama kimse benim Müslümanlığıma bakarak böylesine keskin bir dönüş kararı alamamışsa, benim bu işlerde payım nedir?
İçi boş tartışmalarla Müslümanlık oyunu mu?
Bizim diyarlar, bazen incir çekirdeğini doldurmayan tartışma ve atışmaların horon teptiği mekân oluverir. En çok da İslam üzere yapılan tartışma ve söz düelloları halkın gündeminde göreceli bir yer tutar. Çoğu da söylenmiş olmak için söylenilebilen cümlelerdir. Sadece cahil kesimin kahvehane köşelerindeki fetvalarını kastetmiyorum. Bakın televizyonlara, sosyal medyaya, internet ortamında yayılan bunca konuşma ve yazılara…
Tesadüfen midir bilinmez, televizyona çıkan kelli felli tanınmış birisine Kur’an ve kâinatın yaratılışı konusunda bir soru yöneltilmiş. Bu soruya verdiği cevap, kendisini de tatmin etmemiş olmalı… “Beni buraya kim çıkardı?” Der gibi bakıyordu çevreye. Bilinenin aksine yeni bir şey söyleme aşkı yakıveriyor kendisini...
Kimi “Eski İslam” diye tutturacak… Karşısına “Yeni İslam ”diyecekler. “Kur’an İslam’ı” diye bir tanımlamayı duyacağız. Tam anlaşılamasa da “Hayır, sünnet İslam’ı olsun!” diyecek bir grup. “Eski ulemanın içtihatları mı? Onlar çok eski de kaldı. Hem onlar, hiç de anlayamamıştı” diye tüm İslami müktesebatı silecek tartışmalar ayyuka çıkacak. “İndirilen Din, Uydurulan Din…” Aman Allah’ım sen ümmetin aklına mukayyet ol. Sadece söylenmiş olmak için ortaya atılan ve aslında hepsi de ne kendisine ne de çevresine bir fayda sağlamayacak kısır tartışmalar bunlar…
Dünyanın başka bir yerinde konuşmayan ve tartışmayan, belki de çok az ayet ve hadis bilen lakin yaşamıyla örnek olan Müslümanlar var. Pratikte başkasının kurtuluşuna vesile olamayacak bu İslam’ımız, bizim kurtuluşumuz için bir araç olur mu? Bilemem… Biraz da zor gibi…
Ben Hasan’ın arkadaşlarını hala merak ediyorum. Hasan, bizim camiye bir daha gelmedi. Veya ben görmedim. Bütün yerliler birbirinin aynısı bizim için… Görsem arkadaşlarının alnından öpmek için onun işyerine ziyarete gideceğim.