Bir kaşık suda fırtına kopartanlar
Ülkeye demokrasi-özgürlük-adalet getirdiğine ve ülkeyi askeri vesayetten kurtardığına, darbecilerden, cuntacılardan temizlediğine inanılan ÖYM’ler kaldırılmasın diyerek bir kaşık suda kopartılmadık fırtınalar bırakılmadı.
Yandık, bittik diyenlere baktığınızda, küçük kıyametin koptuğu ve son ‘kurtuluş’ kapılarının kapandığı hissine kapılmamak elde değil.
Mahfuz tuttuğum iki çift söz söyleme hakkım vardı. Kıssadan hisseye herkes payına düştüğü kadarını üzerine alınsa yeter.
Ne oldu?
Ülke faili meçhuller dönemine geri mi dönüyor, yoksa iktidar kendi ayağına kurşun sıkıp bir “akıl tutulması” içerisinde Stockholm sendromuna girip darbecilerini dışarı mı saldı?
Birbirinden tutarsız iddiaları saydıranları anlamak mümkün olmadığı gibi ÖYM’lere bu kadar önem atfetmeyi anlamak da mümkün değil.
Dün İstiklal Mahkemelerine kızıp, DGM’leri eleştirip bugün ÖYM’lerin aldığı ‘vicdanları yaralayan kararları” doğal karşılamak oldukça tuhaf!
Özel Yetkili Mahkemelerin kaldırılmasını, hukuk devleti olma yolunda atılmaya başlanan adımlar olarak görmesi gereken bazılarımız “hukuk tartışması değil, bilek güreşiydi zaten” diyerek burun kıvırdılar.
Yasa Meclis’ten çıktıktan sonra da şimdi, yapılan değişikliği “ha Kel Ali ha Ali Kel” olarak nitelendiriyorlar.
Öyle midir gerçekte?
Ya da, dün gece Meclis Genel Kurulu’ndan kıran kırana tartışmalar sonucunda geçen 3. Yargı Paketi, kamuoyundaki tartışmalar sayesinde mi kazasız belasız atlatıldı? Yazılıp söylenenlere bakarsanız, bu uyarılar sayesindedir ki Başbakan ve iktidar milletvekilleri “darbeler, devlet içindeki çeteler ve demokratikleşme konusundaki asli duruşunu” muhafaza edip bu hamleyi savuşturdular!
E öyleyse gece gündüz “ÖYM’lerin faziletlerini sayıp bitiremeyerek, ÖYM’ler kapatılırsa ülkenin başına gelecekleri anlatarak” bu sürece katkıda bulanan herkese, bu ülkenin vatandaşları olarak minnettar olmamız gerekiyor!
***
Dün söylediğimi bugün de tekrarlayacağım: madem ki bu savcılar, bu hakimler hep buradaydılar, peki dün akılları neredeydi? “Kelle koltukta” görev yaptıkları ileri sürülüp övgüler yağdırılan o hakimler ve savcılar, bugün, dün yapmadıkları “görevlerini yerine getirdiler”, o da siyasi iradenin bütün riskleri göğüslemesi sayesinde...
Dolayısıyla öyle, ÖYM savcıları hakimleri kelle koltukta darbecilerle, cuntacılarla, terörle mücadele etmiştir “teşekkür ederiz” abartısıyla kutsallaştırmasına girmeyeceğim, varsa kelle koltukta bir mücadele bunu ciddi bir risk alarak siyasi irade göğüslemiştir.
Evet görevlerini yaptılar ve malesef görevlerini yaparken de “aşırı kahramanlık” havaları içerisinde öyle büyük hatalar yaptılar ki, Türkiye’nin en büyük ve ciddi davası hakkında kamuoyunda “yargı adı altında kişisel ve siyasi hesaplar görülüyor” algısının oluşmasına sebep oldular.
DGM’leri bilmek için yolun oralara düşmesine lüzum yok. Cumhuriyet tarihimiz bir “olağanüstü hal” tarihidir ve İstiklal Mahkemeleri ile başlayan süreçte, her dönemde bu tür mahkemeler eksik olmadı. “Egemenler” hem kendi istedikleri gibi bir toplum oluşturmak adına, hem de elinde bulundurdukları “devlet nimetini” paylaşmamak adına bu tür mahkemelerle vatandaşlarını çeşitli suçlarla itham ederek sürekli kodes tehditi altında yola getirmeye çalıştılar.
Türkiye artık bir Takrir-i Sükun Cumhuriyeti olmaktan kurtulmalı, çünkü bu hastalıklı zihniyet her şeyden önce adalete büyük zarar veriyor. Çünkü bu kafa yapısı sürekli düşman üretiyor ve kendi vatandaşını düşman gözüyle gördüğü için adalet sistemini de bu şekilde etkiliyor. Yargı çoğu kez “bağımsız” olamadığı için, gelip geçen iktidarların da oyuncağı oluyor.
Gönül ister ki, ne ÖYM’ler ne de Bölgesel Ağır Ceza Mahkemeleri olsun, ne de bu ülke özel olarak “özgürlük hakimlerine” ihtiyaç duysun...
Ben bu yüzden, bir tarafta demokrasi-özgürlük-adalet bağlaması çalıp, diğer tarafta demokratik kültürle bağdaşmayacak olan “Özel Yetkili Mahkemeler kaldırılmasın” tamtamları dövenleri anlayamıyorum.
Ülke 90’lı yıllara geri dönecekmiş, darbeciler salıverilecekmiş!
O yılların bütün hesabını bu halk sordu zaten.
Ha, fırsatını bulduklarında buna teşebbüs edebileceklerin olacağını ben hep söyledim, küçük de olsa bir ihtimal olarak hep olacaktır.
Olunca yine derslerini alacaklardır. Artık bu vehimlerle yaşamayalım.