Mustafa Yiğit
Bir sonbahar resmi...
Bir resim yapmıştım, sanırım ortaokul sıralarında…
Sonbahar resmiydi…
Sararan yapraklar dökülüyordu etrafa…
Ve uzun bir sokak…
Hava karardı kararacak…
Uyuz bir köpek hafif esen rüzgara karşı yürüyor…
Çok yaşlanmış, öldü ölecek…
Bir simitçi beliriyor…
Başına koyduğu tepside üç beş simidi kalmış…
Onları geceye kalmadan satma uğraşında…
Çünkü bir tepsi simidin karı üç beş simittir…
İleride yaşlı bir adam sakosunu geçirmiş üstüne…
Eskinin kalın sakolarından…
Başında ibibikli şapkası….
Pantolonu yamalı, bastonunda küçük işlemeler var…
Evlerin çatılarından tütmeye başlayan dumanlar görülüyor…
Bir evin önünde kamyon var…
Kamyonun içinde bir iki adam…
Aşağıda bekleyen adamların sırtına kömür çuvallarını yerleştiriyorlar…
Evin sahibi aşağıda onlara yardım ediyor, hafif bir gülümseme var yüzünde, “Bu kış da kömürümüzü aldık ya gerisi Allah kerim” dercesine…
Hemen yanı başındaki evin önünde sepetle eve giren bir kadın…
Pazardan geliyor, sepetin doldurulabildiği günler sanırım…
Onun arkasında küçük bir çocuk, ayakkabısının ucu yırtılmış...
O da top peşinde koşturmuş, pazardan dönen anneyi görünce topu ve arkadaşlarını bırakmış annesinin ne aldığını merak eden gözlerle arkasından yürüyor….
Çok mutlu, yüzünde gülücükler açıyor…
Ellerinde “T” cetveliyle meslek lisesi öğrencileri geçiyor…
Jontravolta saçlarıyla önde yürüyen liseli kızları takip ediyorlar…
Belli ki kızlar mahalleli…
Takip etmek laf atmak için değil, mahalleli kızları sağ salim okula götürmek için arkalarından yürüyorlar, “T” cetvelli gençler…
Reno ve Murat taksi arka arkaya gidiyor…
Onların hemen yanıbaşında bir at arabası…
At arabacı ayakta…
Elinde kamçısı “deh”liyor atı….
Sokağın sonuna yaklaştıkça kişiler seçilemez oluyor…
Hafiften yağmur başlamış…
Hava kararmak üzere….
Şimdi artık resmi bitirmeli…
Kış geldi gelecek…
Yine üşüyecek yoksullar…