Fahri Kubilay
Bu davanın arıları ve sinekleri
“İnsan, insanın en büyük sorunudur” diyor felsefeci alimin birisi. Öyle değil mi? Bugün en büyük derdimiz en büyük sorunumuz en sorunlu olduğumuz konu insan değil mi?
Hayatın her alanında yaşanılan tüm problemlerin temeline özüne indiğinizde; karşınıza çıkan tek şey var oda hep aynı...
İnsan ve onun kalitesi.
İnsan; girdiği yere, yaptığı her işe, karıştığı sosyal guruba, bulunduğu her makama, seçildiği her yere kalitesini ya da kalitesizliğini de taşıyor.
Kumaş kalitesi düşük insanı siyasete koyuyorsunuz, sonuçta da siyasetin kalitesi düşürüyor ve siyaset ahlakı yerle yeksan oluyor.
Eminim ki aynı insanı oradan alıp bir ticari işletmenin başına koysanız, ticaretin de kalitesini düşürecek ve ticaret ahlakını da bozacaktır.
Oradan alıp eğitimin, dînî kurumların, sivil yapıların vs. başına koysanız, kesinlikle bütün bu bütün alanların da kalitesini düşürüp ahlakını bozacaktır.
Kişinin hangi inanca, ideolojiye, çizgiye, davaya mensup olduğuna bakmadan önce, mensup olduğunu iddia ettiği inanç, dava ve çizginin “arısı mı, sineği mi olduğuna” muhakkak surette bakmak lazım.
Çünkü arılar sadece çiçeklere konarlar ve hep üretmek için yaşarlar. Sineklerse, arıların yaptığını tüketmek için vardırlar ve ganimet gördükleri her yere pis mi temiz mi demeden konarlar.
Onun içindir ki bu konularda güya hizmet sevdası ile yanıp tutuşanlara; “önce adam gibi işinizi yapın ,en iyisini en güzel şekilde yapın” demek lazım.
Arkasından, “kiminle iş yapılmalı?” sorusuna verilecek cevap ise; “değeri tüketenle değil, bir değer üreten herkesle yani davasının eşek arısı sinekleri ile değil davasının bal arısı olanlarla yapılmalı” şeklinde olmalıdır.
Birileri kızıp darılmasın da, elinden bir iş gelmeyenler, efendice bir kenarda uslu uslu oturmuyorlar. İş yapacak ehil kişilerin yerini çeşitli entrika ve ayak oyunları ile doldurduktan sonrada işgal ettikleri makamlarla hem değeri tüketiyorlar hem de iş yapanlara saldırmaya, onların mesaisini çalmaya kalkarken ,aslında toplumun mesaisini geleceğini de çalıyorlar...
Hatta çoğu zaman sinek huylu olan bu hım-hım tipler, arıların bin bir emekle zahmet harcayıp ürettikleri o tertemiz bala konuyorlar.
Konup otlansalar neyse de, bir de içlerinde taşıdıkları mikrobu arıların emek zahmet ürettiği ballara bulaştırıyorlar.
Onun için diyorum ki; “insan unsurunu kalitesini artırmak lazım ki hayatın her alanında başarı kaçınılmaz olsun.” Siz ister “siyaset” deyin, ister “idari makamlar” deyin, liyakatli ve kumaşı kaliteli insanlar milletin önüne geçsin göreve talip olsun.
Değilse ahbap çavuş ilişkisi ile bir yerlere gelen has bel kader o makamları işgal eden kifayetsizler, milletin menfaati ve geleceğinden önce kendi menfaat ve geleceklerini düşündükleri için bugünkü durumu yaşarız.
İnsan unsurunun kalitesini artırmak için öncelikle insanı iyi tanımak gerekmektedir.
Kendisini tanıyan, sınırlarını tanır, anlamını kavrar, haddini bilir, rolünü bulur.
Evet, uyarmazsak eğer bizde de hayır yoktur.
Sonuç mu; sonuç gayet açık:
“İnsan olanlar çözümün bir parçası olurlar; diğerleri ise sorunun bir parçası olurlar.”