Bulaç’ın yazısı gündeme damga vurdu
Zaman Yazarı "AK Parti siyaseten büyük risk almış bulunmaktadır" diye yazdı
Geçtiğimiz gün Samanyolu Haber’de katıldığı programdaki sözleri “Sızdırma AK Parti içinden” denilerek manşetlere çekilen Zaman Gazetesi yazarı Ali Bulaç, dün “Niçin sızdırıldı?” başlıklı yazısında, “AK Parti siyaseten büyük risk almış bulunmaktadır” diye yazdı.
Milliyet’te yayımlanan notların yayınlanmasının kesinlikle gazetecilik olmadığının altını çizen Bulaç, “Başbakan ‘Batsın böyle gazetecilik’ demekle yerden göğe kadar haklı. Bu sulha hizmet etmiyor.” diye yazdı. Bulaç’ın “Ama ‘AK Parti’ye çok yakın çevreler, yakın akraba, komşu, bitişik, hatta iç içe olan kuruluş, odak, lobi vs.’lere kimse kefil olamaz. Ben hâlâ muhafazakâr-milliyetçi-sağcı bir TV kanalının, henüz daha tek bir satır kâğıda dökülmemişken nasıl olup da İmralı görüşmelerine katılmış gibi birtakım iddiaları aktardığını çözebilmiş değilim.” ifadeleri Kanal A’da Alper Tan’ın Altan Tan hakkındaki yalanlanan sözlerine vurguydu. Bulaç’ın yazısından bir bölüm şöyle:
(…)
1) Süreci başlatıp görüşmelere devam eden iki ana aktör (devlet-hükümet ve PKK-BDP) zabıtları sızdırmış değil. Üçüncü şahıslardan açıktan görüşmelere ve sürece karşı olanlar da sızdırmış olamaz (mesela CHP, MHP, ulusalcılar vs.)
2) Benim pazartesi günü STV’de katıldığım programda “Sızdırma dışarıdan yapılmıyor. Hükümete, AKP’ye çok yakın olan, onunla ilişkili, iç içe bir çevre tarafından sızdırma yapıldı. (…) Eğer arıyorsak çok yakınlarda aramak gerekir” dediklerimden bazı medya mecralarının yorumlayarak öne çıkardığı gibi “sızdıran AK Parti’dir” manası çıkmaz. Hayır öyle bir şeyi söylemedim ve kastetmedim. AK Parti siyaseten büyük risk almış bulunmaktadır. Kurumsal olarak AK Parti’nin veya kurmaylarının böyle bir şeyi yapacakları düşünülemez. Ama “AK Parti’ye çok yakın çevreler, yakın akraba, komşu, bitişik, hatta iç içe olan kuruluş, odak, lobi vs.”lere kimse kefil olamaz. Ben hâlâ muhafazakâr-milliyetçi-sağcı bir TV kanalının, henüz daha tek bir satır kâğıda dökülmemişken nasıl olup da İmralı görüşmelerine katılmış gibi birtakım iddiaları aktardığını çözebilmiş değilim.
3) BDP kurumsal olarak sızdırmayı yapmış olamaz. Ama BDP’de bazen garip işler olur. Mesela 12 Eylül kısmi anayasa değişikliğinde “siyasi partileri kapatmayı zorlaştıran maddeyi veto etmesi” hâlâ siyaset bilimi okutanların çözemediği muamma olarak ortada duruyor. İmralı tutanakları eğer çaycının-fotokopicinin elinden gazeteye ulaştıysa bu BDP’nin ne kadar ciddiyetsiz, profesyonel siyasetçi olmaktan uzak olduğunu ve bu tür manipülasyonlara açık alanlar bulundurduğunu gösterir.
4) Tutanakların yayınlanması kesinlikle gazetecilik başarısı değildir. Aksine bu yayın süreci baltalamaya, kanın akmasına devamı sağlar. Habur olayını da tersyüz edip süreci baltalayan İstanbul medyasının manipülasyonu idi. Eski Arap geleneğinde savaşan iki kabilenin çatışmalara devam etmesini veya barışmasını sağlayan en önemli unsurlar şairlerdi. Savaş istediklerinde sırları, zaafları ve husumetleri ifşa eden; barış istiyorlarsa birleştirici ögeleri öne çıkaran şiirler okurlardı. Gazete çatışmanın devamını sağlayan kadim şairler geleneğini takip etti. Başbakan “Batsın böyle gazetecilik” demekle yerden göğe kadar haklı. Bu sulha hizmet etmiyor. Nitekim yayının hemen ardından refleksif olarak Türk Silahlı Kuvvetleri sınır ötesine operasyon düzenledi, PKK savcı ve müfettişlerin geçeceği güzergahta mayınlar patlattı. Yine ölümler olsaydı bu yayının payı olmaz mıydı?