Çarşaf yırtma medyayı karıştırdı

Çarşaf yırtma medyayı karıştırdı

Mersin'de CHP'li kadınların çarşaf yırtma olayı, medyayı da birbirine düşürdü.

Hadi Uluengin/Hürriyet
Kozmetik hanımabla (I)


AMAN efendim aman, Nuray Mert naçiz şahsıma şeref bahşetmiş. Lütufta bulunmuş.

Nitekim başlık dâhil dünkü “Hürriyet”te yayınlanan yazısının tümünü, yine haddini bilmeyerek “liberal amca” diye ti'ye almaya kalkıştığı bendenize ayırmış...

Çünkü malûm, cumartesi günkü makalemde CHP'li kadınların hilafetin ilgasını kutlamak için çarşaf yırtmasını eleştirmiştim. Mert de buna pek öfkelenmiş.

Lâfın altından girip üstünden çıksa da ideolojik olarak laikçi dudulara avukat kesilmiş.

İKİ defa sevindim. İlki şundan kaynaklanıyor: Genel gazetecilik etiği aynı müessese çalışanlarının isim vererek ve polemist üslûp kullanarak birbirleriyle “dalaşmasını” (!) hoş karşılamaz. Bu satırlar yazarı da söz konusu mesleki ahlâka ezelden beri riayet etti.

Ancak mademki bir süredir “Hürriyet”te yazan Nuray Mert çizgiyi aştı, eh müsaade buyurun da bundan böyle benim kalemim de armut toplamasın.
Tahrifat ve yalan yok ama sivri dil bende de var, şimdi meşru müdafaa hakkım doğdu.

Zira Mert'in “liberal amca”ya “çakmasından” (!) sonra, yukarıdaki meslek etiğine saygıdan ötürü hanidir yiyip yutmak zorunda kaldığım şeyleri artık ben de söyleyebilirim.

“Kozmetik hanımabla”nın “demokratlık” (!) makyajını şöyle güzelce silebilirim.

Sahne ışıkları altında kalmak ihtirasından kaynaklanan ve eh işte, “Şark'ta muteber” münevveranla sınıf atlamak için yanıp tutuşan vasatlık dalkavuklarının gözünü boyayan o sözümona “aykırılık”ın (!) aslında çok hamarat ve çok oportünist bir statüko yamacılığına tekabül ettiğini dobra dobra yazabilirim ki, bu imkanı sunduğu için kendisine müteşekkirim.

* * *

MERT'in saldırısını niçin lütuf addettiğime ve neden ikinci defa sevindiğime gelince!

Halep oradaysa arşiv buradadır, “kozmetik hanımabla”nın 14 Şubat 2006 tarihli “Radikal” gazetesinde bana yönelttiği hakaretleri virgülüne dokunmadan aktarıyorum:

“Tabii ne acıdır ki, ortalık kör cahil dolu. Bunlardan biri geçenlerde (Türkiye'nin en büyük gazetesinde) ‘Yeni Şafak' gazetesinde çıkan İbrahim Karagül imzalı ‘Batı Müslüman Soykırımına Hazırlanıyor' başlıklı yazıyı parmağına dolamış. Okuduğunu anlamaktan aciz adamlar yazar - çizer diye ortalıkta dolaşırsa, olacağı budur. (?)

Bunlar, hasbelkader öğrendiği dille Batı basınını magazin düzeyde takip edecek birikime sahip, devri geçmiş Üçüncü Dünya ‘entellektüel'lerinin kavrayacağı şeyler değil.

Asıl sorun, bu tip adamların hala fikir yürütme iddiasıyla ortam bulmaları; sululuk ve hakaret karışımı hezeyanlarını yazı diye yutturabilecekleri köşeler bulmaları.

Bu türden adamları ciddiye almamak onlara meydan veriyor, o nedenle her seferinde cevaplarını alıp yerlerini hatırlamalarında fayda var”.

* * *

İMDİİ, işte ikinci sevincim de yukarıdaki “haddini bildirme”den kaynaklanıyor ya!

Bakın, hem CHP'nin “laikçi teyzeler”ini, hem de Batı düşmanı “İslamcı ulusalcılar”ı aynı anda kollamayı beceren “kozmetik hanımabla” o “kör cahil”i, o “aciz adam”ı, o “magazin entelektüel”ini yine “ciddiye almış” ve bendenize “yerini hatırlatmış”.

Eh bundan daha büyük bir ihsan ve daha büyük bir lütuf olabilir mi?

LÂTİFE bir yana, o kadar da değil Nuray Mert! Yiyip yutmanın bir sınırı var!

Ehil kişi kimin kim olduğunu bilir ve hakaret bir seviye meselesidir ama evvel Allah, karşındaki çetin ceviz “Şark'ta muteber” müritlere ve vasatlık dalkavuklarına benzemez.

Şirretliğe, tahrifatçılığa ve sol gösterip sağ vuran oportünistliğe pabuç bırakmaz.

Dolayısıyla, dünkü “liberal amca” yazısı başta, yarın “kozmetik hanımabla”nın makyajını şöyle iyicene bir sileceğim ki, bakalım ortaya nasıl bir çehre çıkacak?

Nuray Mert/ Hürriyet

"MALUM, geçen hafta Mersin’de bazı CHP’li kadınlar, “Hilafetin ilgasının” yıldönümünde, kendilerince “anlamlı”, birçoğumuz için “sakil” bir eylem yapıp çarşaf yırttılar.

Durumdan CHP yönetimi rahatsız oldu, tartışma çıktı.
Ben, çarşaf yırtma, “şapkalı kadınların anıt ziyareti” gibi sembolik eylemlerle “Cumhuriyet” vurgusu yapanları, sakil bulanlardan biriyim. Çarşafı çok sempatik bulduğumdan değil, Cumhuriyet’in anlam ve kazanımlarını, şapka, balo gibi bir düzeyde algılamayı, yaşatmayı sığ ve sakil bulduğum için!

SIĞ/SAĞ EKSEN

Ancak bu sığlığın tersini de sorunlu bulurum. Zira, Cumhuriyet kazanımlarını, şapka, balo düzeyinde algılayıp, bu düzeyde eleştiri ve itiraza girişmek de, en az “CHP’li teyze” tutumu kadar yaygındır. Dahası, bu sığ eleştirel tavır bir zamanlar sadece sağ siyasal söylem ve çevrelerde yaygındı, zaman içinde liberal sol ve demokrat çevre ve söylemlere sirayet etti.

O nedenle, son olay üzerine yazılıp çizilenler arasında, Hadi Uluengin’in yazısı dikkatimi çekti. Bu olaydan hareketle içinden hilafetin ilgasına ilişkin hatırlatmalar olan bir yazı kaleme almış.

Hatırladığım kadarıyla, Uluengin bu tür meselelerde eleştirdiği “CHP’li teyze”lerden fersah fersah ileri gidip, ABD bombaları altında can veren Afganlılar için zamanında, “b..lu şalvarlı Afganlılar” demiş biriydi.

Onu geçelim.
Çünkü asıl önemlisi, Kemalizm eleştirilerinin liberal çevrelerde artık iyice sığ/sağ Kemalizm eleştirisi eksenine girmesi. Sol siyasal söylemler, belli ki, zamanında ciddi bir Kemalizm eleştirisi üretmenin de bir sonucu olarak, giderek daha fazla ölçüde sağ muhafazakâr Kemalizm eleştirel söylemini yeniden üretir oldular. Bu gidişin en karikatür örneği Sevan Nişanyan’ın “Yanlış Cumhuriyet” kitabı, ilgilenenler lütfen bir göz atsınlar.

Uluengin, tam da ne demek istediği belli olmayan yazısında (“CHP’nin çarşafı hilafetin Goethe’si”, 6 Mart) özetle, son halife Abdülmecid Efendi’nin ne kadar alafranga ve sofistike bir şahıs olduğuna, “CHP’li teyzeler”e hatırlatıyor. El hak, öyledir ve doğrusu, yakın geçmişe “resmi tarih ezberi”nin at gözlükleri ile bakanlar, halife ile köy imamını birbirinden ayırt edemezler ve belki ayırt etmek istemezler.

Ancak resmi tarihin eleştirisi, bu ezbere karşı bir iki detaydan yola çıkılarak veya üstünkörü bilgi ve değerlendirmelerle yapılacak iş değildir. Hilafet meselesi, çok derin bir tarih ve siyaset tartışması gerektirecek bir konudur ama, hakkını vermezseniz iş döner dolaşır, “Cumhuriyet devriminin tümü bir Batılılaşma hevesinin yanlış siyasetleriydi” bakışının bir parçası olur.

Sağ-muhafazakar tarih okumasının özeti neredeyse budur. Oysa mesele bu değildir.
O nedenle, Uluengin ve benzerlerinin tarih yaklaşımlarının “CHP’li teyzeler”in tersi ama, aynı sığlıkta olduğunu hatırlatmakta fayda var. Bırakın tartışma konusunun derinliğinin farkında olmayı, Uluengin’in yazısından, saltanat ve hilafetin ilgasını bile eşzamanlı sandığı anlaşılıyor.

GOETHE’Yİ KATMA

Zira, hilafetin ilgasının tarihini 3 Mart 1922 olarak vermiş. Oysa, saltanat 1 Kasım 1922’de bir heyet-i umumiye kararı ile kaldırılmış, hilafet ise 3 Mart 1924’te ilga edilmiştir. Bu sıradan bilgiye bile sahip olmayan birinin muhatabı gerçekten de olsa olsa, tarih bilgi ve anlayışı kendisi kadar olan birtakım teyzeler olabilir.

O nedenle bu “liberal amca”ya tavsiyemiz, işin içine Goethe’yi falan katıp üst perdeden laf söyleme hevesinden vazgeçmesidir.