Salih Sedat Ersöz

Salih Sedat Ersöz

Cemaatler ve tarikatlar

                                                               

Cemaat; toplanmak, bir araya getirmek anlamlarına gelir. İnsan topluluğu manasında kullanıldığı gibi namazı birlikte kılan topluluğu ifade etmek için de kullanılır.

Cemaat, Müslümanların din kardeşliği temeline dayalı olarak gerçekleştirdikleri birlik, beraberlik anlamına gelir.

Dini cemaatler de dini daha iyi yaşamak için Müslümanların aralarında oluşturdukları topluluklardır. Kur’an’ı ve Sünneti esas alan bu topluluklar Ehl-i Sünnet vel cemaat, Hz. Peygamber ile ashabının dinin temel konularında takip ettikleri yolu benimseyenler anlamındadır.

Yüce dinimiz İslam, inananların tek bir cemaat olmalarını, birlikte hareket etmelerini istemekte, Kur’an-ı Kerim ve sünnet prensipleri içerisinde olan bir cemaatleşmeye karşı çıkmamaktadır.

Ancak cemaatleşmenin bölücü boyutlara ulaşıp, Müslümanlar arasında ayırımcılığa, fitneye, kardeşliği bozacak davranış ve girişimlere sebep olmasına da izin vermemektedir.

Tarikat; kelime olarak “yol” anlamına gelir. Terim olarak “Allah’a yaklaşmak ve O’nun rızasını kazanmak için takip edilen yol” demektir.

Tasavvufun eğitim kurumları ve pratiğe dönüşmüş halidir. Bir tekke ve zaviye çevresinde, “şeyh” veya “mürşid” denilen manevi bir rehber öğretmen gözetiminde, ruhi eğitim veren kişilerin uydukları dini, ahlaki ve sosyal kuralların tümüne verilen isimdir.

Tarikatların amacı, insan ruhunu terbiye etmek, insanları dış dünyanın etkisinden kurtarıp iç dünyasına yönlendirmek ve gerçeğe ulaştırmaktır.

Tarikatlar, Kur’an’ı ve Peygamberimizin sünnetini daha iyi yaşamak ve yaşatmak amacıyla gelişmişlerdir. Peygamber efendimizin yaşantısını örnek alarak bir takım usuller ve kurallar geliştirmişlerdir.

Cemaat ile tarikat arasında fark var mıdır, varsa nelerdir?

Tarikatların başında silsilesi ve icazetnamesi olan bir şeyh bulunur. Cemaatlerin başında ise sadece dini bir lider bulunur.

Tarikatlarda bazı eğitim usulleri vasıtasıyla müridin belli manevi mertebelere ulaşması esastır. Cemaatlerde ise böyle manevi mertebeler yoktur.

Cemaatlerde kişiler hizmeti veya yaptığı maddi yardım nispetinde cemaatte ön plana çıkar, yükselir. Tarikatlarda ise mânen yükselme esas olduğundan bir kişinin makamı, şöhreti, maddi durumu ne olursa olsun, şeyhin ve mürşidin önünde diz çöker, edeple oturur, dinler.

Bir dini grubun başında tasavvufî icazetnamesi olan bir şeyh, bir mürşid yoksa, o grup tarikat değil, cemaattir. Böyle bir cemaatte seyr u sülûk denen tasavvufî eğitimden ve manevi ilerlemeden bahsetmek mümkün değildir. Ancak cemaat olarak hayırlı işler yapabilirler.

Ülkemizde faaliyet yapan cemaat ve tarikatların büyük bir çoğunluğu zamanla özelliklerini yitirerek yüklendikleri misyondan uzaklaşmış ve amacının dışına çıkmışlardır.

Bunların hemen hemen hepsinde cemaat ve tarikat taassubu başlamış, insanlar bulundukları gruba körü körüne bağlanmışlar, akıl ve iradelerini cemaat veya tarikat liderine teslim etmiş, adeta mankurtlaşmışlardır.

Cemaat taassubunun en önemli sebeplerinden biri aşırı kurumsallaşma ve bu kurumsallaşmanın getirdiği cemaat egosudur.

Bir cemaat veya tarikat mensupları sadece kendi grubunu hak olarak görme, diğer cemaat ve tarikatları batıl, yanlış yolda görerek onları yerme ve kötüleme hastalığına tutulmuşlardır.

NURCULUK VE SÜLEYMANCILIK

Nurculuk; Bediüzzaman Said Nursi’nin yazmış olduğu Risale-i Nur Külliyatı isimli eserleri esas alan dini bir cemaattır. Bu kitaplarda genelde inanç esasları ele alınmış olup iman konusuna ağırlık verilmiştir.

Bediüzzaman Said Nursi büyük bir veli ve âlimdir ama mürşid değildir. Kendisi Nakşibendi şeyhi olan Muhammed Ziyauddin hz.lerine bağlı bir mürid idi. Mürşid olmadığı için hiç bir zaman tarikat dersi vermedi.

Zaten Nurculuğun; Nakşibendilik, Kadirilik, Mevlevilik gibi tarikatlardan en önemli farkı bir şeyh veya mürşidin bulunmamasıdır. Meselelerini risaleleri okuyarak ve kendi aralarında müzakere ederek çözmeye çalışırlar. Çeşitli fraksiyonları vardır.

Nurculuğun en güçlü kolu olduğu halde 2014 yılından itibaren bağımsızlaşan FETÖ, kendisini dini bir cemaat olarak lanse etmiş olmasına rağmen, devletine ve milletine menfur bir darbe hareketine kalkışmıştır.

Dini bir yapı görüntüsünde iken, ülkenin siyasi yapısıyla son derece gizli ve planlı şekilde mücadele ettiği ve nihayetinde devleti ele geçirmeye yönelik siyasi, askeri, hukuki, ekonomik bir yapılanma içinde olduğu ve dış güçlerim emrinde hareket ettiği anlaşılmıştır.

Böylece dini bir cemaat olmadığı, dini ve inananların saf duygularını kullandığı, İslam'ın temel esaslarına aykırı faaliyet yürüttüğü, terör eylemlerinde bulunan bir örgüt olduğu açıkça ortaya çıkmıştır. Artık masum bir cemaat değil, bir terör örgütü olduğu kesinleşmiş, din ile alakasının olmadığı anlaşılmıştır.

Süleymancılık; Süleyman Hilmi Tunahan’ın görüşleri etrafında toplananların meydana getirdiği dini bir akımdır. Daha çok öğrenci pansiyonu açarak faaliyetlerini sürdürürler. Çeşitli yurtlar açarak öğrencilere barınma imkânı sağlarlar.

Aslında nurculuk gibi Nakşi Tarikatının bir uzantısı olmakla birlikte Süleyman Hilmi Tunahan’dan sonra başlarına geçen bir şeyh olmamış ve Nakşilikten uzaklaşarak bağımsız bir cemaat haline gelmiştir.

Bu iki cemaati örnek vermemin nedeni birbirlerine çok benzer yanları olması ve siyasete müdahil olma istekleridir.

FETÖ’nün bir dini cemaat değil, bir terör örgütü olduğu ortaya çıkmadan önce her seçimde bağlılarına bir siyasi parti işaret edilir ve hiç sorgulanmadan toptan işaret edilen parti desteklenirdi.

28 Şubat dönemi de dâhil olmak üzere yıllar boyunca Demirel’in partisine destek vermişler, hiçbir zaman Türkiye’de ahlâk ve maneviyatın öncülüğü yapan ve Hak’kın hakimiyeti için mücadele veren Erbakan hocaya destek verilmediği gibi sürekli düşmanlık yapmışlardır.

Süleymancılar da aynı şekilde sürekli Erbakan düşmanlığı yapmışlar, yıllar boyu Demirel’e destek olmaktan bir an geri durmamışlardır. Bağlılarına her seçimde Demirel’in daha sonra da 'siyasi hayatıma da mâl olsa 28 Şubat kararlarını çıkartacağım' diyen Mesut Yılmaz'ın destekleneceği işaret edilmiş, onlar da hiç sorgulamadan bu desteği vermişlerdir.

24 Haziran seçiminde de, Meral Akşener’in başında bulunduğu, CHP ile ittifak yapan ve FETÖ tarafından kurtarıcı olarak görülen İyi Parti’yi desteklemişler, yıllardır ülkemizin bölünmez bütünlüğü ve tam bağımsızlığı uğruna iç ve dış Türkiye düşmanlarına karşı amansızca mücadele veren Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın karşısında yer almışlardır.

FETÖ gibi Süleymancı grubunda dış güçlerin etkisi ile hareket ettiği şüphesi bütün benliğimizi sarmıştır. Onun için sonlarının FETÖ gibi olmaması için şimdiden gerek devletimiz, gerekse içlerinde bulunan iyi niyetli kişiler çok dikkatli davranmalı, gerekli her türlü takip, tedbir alınmalıdır. Sağlıklı ve mutlu yarınlar efendim.      

 

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar