Çukurambar'da neler yaşandı
Bülent Arınç'ın evini gözetlemekle suçlanan askerler Çukurambar'da yakalandı.
Habertürk gazetesi baş yazarlarından Fatih Altıylı bugünkü köşesine Türkiye'nin en önemli gündem maddelerinden biri olan Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'a yönelik suikast iddialarını taşıdı.
İŞTE O YAZI..
Bana göre dünün en önemli haberi neydi biliyor musunuz?
“Çukurambar’da yol kenarında park etmiş bir otomobilin durduğu yerde sürekli sallanmasından şüphelenen polisler, otomobile operasyon düzenlediler.Operasyon sonucunda otomobilin içinde çırılçıplak sevişen bir kadınla bir erkek yakalandı. Çift, Ankara Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesi’nde sorgulandı.”
Türkiye gerçeği, işte bu otomobilin arka koltuğunda.
Çukurambar, yaklaşık 4 gündür Türkiye’nin gündeminde yer alan Ankara’nın “yeni zengin” semti.
Çünkü Bülent Arınç’ın evi orada. Bülent Arınç’ın evini gözetlemekle suçlanan askerler Çukurambar’da yakalandı.Çukurambar, 5 gündür polis kaynıyor.
Ve “seks sever” iki vatandaşımız, otomobilde sevişmek için bula bula polis kaynayan Çukurambar’ı buluyor.
Niyesini hiç düşündünüz mü?
Düşünmedinizse ben size söyleyeyim. Vatandaşlarımızın büyük bölümü böyle bir olaydan haberdar değil.
Ne Bülent Arınç’a bir suikast planlandığı iddialarından, ne bu iddiaların fos çıktığından, ne Türkiye’de basının 5 gündür bununla yatıp kalktığından, ne Çukurambar’ın bu nedenle polis kaynadığından haberi bile yok vatandaşın.
Onun gündemi bambaşka.
O gün çorbayı kaynatacak parayı kazandıysa, akşam da arka koltuğa razı birini bulduysa gerisi hikâye.
Çukurambar’da arka koltukta basılan vatandaş Türkiye’nin aynasıdır. Neyin gerçek, neyin palavra olduğunun işareti.
Türk Ordusu topyekûn istifa ederse Türkiye kurtulur mu?
BEN, Genelkurmay Başkanı olsam ne yaparım biliyor musunuz. Öyle zırt pırt açıklama falan yapmam.
Tek bir açıklama yaparım. “Türkiye’deki bütün sorunların kaynağı olduğumuzu, yapılan yayınlardan ve ülkeyi yönetenlerin tavrından dolayı anlamış bulunuyoruz.
Türkiye’nin bu büyük sorundan kurtulması için gerekeni yapma kararlılığında olduğumuz için de
Türk Silahlı Kuvvetleri olarak toptan istifa ediyoruz.”
Bu açıklamayı yapar ve TSK’nın tüm mensuplarının imzasını taşıyan bir istifa mektubunu Başbakanlığa bırakır, çeker giderdim. Çünkü bu işin içinden başka türlü çıkılacağı yok.
Türkiye’de bir kesim, TSK’yı “tüm kötülüklerin anası” olarak göstermek için yıllardır yayın yapıyor. Bu yayınların dozunu giderek de artırıyorlar.
Görünen o ki, bir kısım siyasetçiler de bu yayınları destekliyor, onaylıyor veya en azından doğruluğunu reddetmiyorlar.
Emniyet içinde çöreklenmiş bir başka grup, TSK’yı kötü göstermek için belge bilgi topluyor, bulamazsa belli ki uyduruyor, imal ediyor.
Olan bitene bakınca ortaya çıkan tablo şu: TSK olmazsa Türkiye şahane bir ülke olacak. E o zaman TSK olmayıversin!
İster misiniz?
Yazdıklarım saçma olabilir. Ben de biliyorum ama olan bitenin saçmalığı yanında benim yazdıklarım çok makul ve mantıklı kalıyor. Bir ülke ordusunu bu kadar mı yıpratır, bu kadar mı rezil etmeye çalışır, bu kadar mı aşağılar.
Ayıptır yahu. TSK’yı siyaset dışında tutmak, elbette demokratik bir taleptir. Öyle olmalıdır.
TSK içinde darbe heveslilerini barındırmamak elbette herkesin görevidir.
TSK’nın her işinin Anayasal ve yasal sınırlar içinde olmasını sağlamak, elbette ki doğru bir tavırdır. Ama bunları sağlamanın yolu, TSK’yı rezil etmek, rüsva etmek, aşağılamak, çeteci, darbeci, katiller grubu gibi göstermek değildir.
Hep söylüyorum. Bir kez daha söyleyeceğim. Türk Silahlı Kuvvetleri, dünyanın en önemli ordularından biridir. Bu önemli orduyu yıpratmak için Türkiye düşmanı olmak gerekir. Buna seyirci olmak da, el altından veya üstünden desteklemek de aynı kapıya çıkar.
Tevazu ve rekabet
HİKÂYE doğru mu değil mi bilmem. Ama hoşuma gitti. Bir adam, kötü yollardan kazandığı parayla kendisine bir inek alır. Neden sonra, yaptıklarından pişman olur ve hiç olmazsa iyi bir şey yapmış olmak için bunu Hacı Bektaş-ı Veli’nin, aşevi gibi de hizmet veren dergâhına kurban olarak bağışlamak ister. Durumu Hacı Bektaş-ı Veli’ye anlatır. Ancak Hacı Bektaş-ı Veli, “Helal değildir” diye bu kurbanı geri çevirir. Bunun üzerine adam, Mevlânâ’nın dergâhına gider ve durumuMevlânâ’ya anlatır. Mevlânâ hediyeyi kabul eder. Adam aynı şeyi Hacı Bektaş-ı Veli’ye de anlattığını ama onun bunu kabul etmediği söyler ve Mevlânâ’ya bunun sebebini sorar.
Mevlânâ şöyle der: “Biz bir karga isek Hacı Bektaş-ı Veli bir şahin gibidir. Öyle her leşe konmaz. O yüzden senin bu hediyeni biz kabul ederiz ama o kabul etmeyebilir.” Adam bu kez kalkar Hacı Bektaş dergâhına gider ve Mevlânâ’nın kurbanı kabul ettiğini söyleyip bunun sebebini bir de Hacı Bektaş’a sorar. Veli’nin yanıtı şöyle olur: “Bizim gönlümüz bir su birikintisi iseMevlânâ’nın gönlü derya gibidir. Bu yüzden, bir damlayla bizim gönlümüz kirlenebilir ama onun engin gönlü kirlenmez. Senin hediyeni bu yüzden kabul etmiştir.”
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
İnsana değer katanın yaşadığı yılların sayısının değil, o yıllarda ne yaşadığı olduğunu anladığımız zaman.