D.Mehmet Doğan, Konya'yı yazdı

D.Mehmet Doğan, Konya'yı yazdı

Konya ile rûberû tanışıklığımız 1970’li yıllara kadar gider...

Üniversite’de okurken, Millî Kütüphane’de bir kütüphanecilik kursuna devam etmiştim. Millî Kütüphane o zamanlar Kızılay’da, Kumrular Sokağı’nda idi. Kursun sonunda bir de gezi vardı. Gezi için seçilen şehir ise, kütüphanelerinin zenginliği yüzünden Konya idi. 
 

Sabah erkenden otobüsle yola çıkmış, şehri bir kaç saat gezmiş, bilhassa kütüphanelerine uğramış ve akşama Ankara’ya dönmüştük. Bu seyahatten hatırımda kalan ilk resim, bir kümbette faaliyet gösteren çocuk kütüphanesidir. Bir de şehrin canlılığı, üç tekerlekli motorlarla (triportör) yapılan dolmuş taşımacılığı...
 

O yıllarda Konya’nın merkez nüfusu 200 bin civarında imiş. Şimdi bir milyonu aşmış...
1950’de 65 bin olan merkez nüfusunun 1970’de 200 bine ulaşması, sebepsiz değil. Tek parti devrinin unuttuğu -aslında cezalandırmak için unutmayı tercih ettiği demek lâzım- şehirlerdendir Konya... 1950’ye gelindiğinde şehirde dört un “fabrika”sı ve bir buz “fabrikası” vardır! Neden un öğüten tesislere fabrika denir? “Değirmen” kelimesini neden yeni teknolojilerle birlikte kullanmadık? “Buz fabrikası” da aynı abesliği taşımıyor mu? 
 

Yıl 1950. Demek ki Konya’da bir tek sanayi tesisi yok! Halıcılık ve el dokumacılığı “mühim sanayi” sayılmakta! Ticaret odasının 750 kadar üyesi var! 1950’den hemen sonra bir şeker ve bir de çimento fabrikası kurulmuş. Daha önce şeker pancarı ziraatini bilmeyen Konya böylece şeker pancarı ile tanışmış ve1955’te nüfus 93 bine çıkmış!
 

Konya’ya 1970’lerde karayolu ile gitmiştik. Tirenle gitmek ne o zaman, ne de sonraları aklımızdan hiç geçmemiştir. Ankara’dan Konya’ya tirenle gitmenin neredeyse 700 kilometrelik (çünkü hat Eskişehir ve Afyon üzerinden) bir seyahat gerektirdiğini bilmiyorduk ama, Konya’ya tirenle gidip gelen bir tanıdığımız da yoktu!
 

Ankara’nın karlı bir kış gününün sabahı, TYB’den yönetici arkadaşlarla Konya’ya demiryolu ile gittik. 10’da yola çıkan tirenimiz, 12’de, yani 20 dakika gecikerek Konya’ya vâsıl oldu. Ankara’ya şiddetli karla veda etmiştik, Konya’da pırıl pırıl bir hava ve epeydir özlediğimiz güneşle karşılandık!
Tabiî ki, 700 kilometrelik tiren hattından gitmemiştik, normal seyirle giden tirenle de! Konya yolculuğumuz yeni hizmete açılan “yüksek hızlı tiren”le ve bu sistem için yapılan demiryolu hattı üzerinden olmuştu. 
 

Son tiren akşam dokuzda idi ve aradaki zamanı çok iyi değerlendirerek Ankara’ya dönmek istiyorduk. 
 

Türkiye Yazarlar Birliği’nin en köklü şubelerinden biri Konya’da. 1990’ların başında açılan şube, sürekli faaliyet halinde. Şubemizin son genel kurulunda, Bekir Şahin görevi Mehmet Ali Köseoğlu’na devretti. Her iki başkanı ve onlardan önceki başkan Ahmet Köseoğlu’nu görmek, ilk niyetimizdi. Tirenden iner inmez, Konya’nın gazeteci ve televizyoncuları ile bir yemekte buluştuk. 
Konya şubemiz, Konya kültür hayatının merkezinde duruyor. Yeni şube başkanımızla Büyükşehir Belediye Başkanı Tahir Akyürek’i, Vali Aydın Nezih Doğan’ı Selçuk Üniversitesi Rektörü, Prof. Dr. Hakkkı Gökbel’i ve yeni kurulan Konya Üniversitesi’nin rektörü Prof. Dr. Muzaffer Şeker’i ziyaret ediyoruz. Ve nihayet, aynı zamanda Yazarlar Birliği’nin içinden bir isim olan Kültür Müdürü Dr. Mustafa Çıpan’la ziyaretle turumuzu tamamlıyor ve akşam Yazarlar Birliği şubesinin bulunduğu “Konya evi”nde, TYB’nin Konyalı akademisyen üyeleri ile buluşuyoruz... 
 

Konya ziyaretlerimizde gördüğümüz şu: Bütün şehrin erkânı, kültür hayatıyla yakından ilgili, tıp profesörü olan rektörlerimiz dâhil. Bu her halde başka şehirlerimizde kolay kolay yakalanamayan bir ortak noktadır. Konya Kültür Müdürü de, tabiî ki bize farkını ve Mevlana bereketini gösterdi. Onun yayınları ve faaliyetleri Kültür Bakanlığı için de yüz akı olmalı.
 

Konya Büyükşehir Belediye Başkanı Tahir Akyürek, 80’li yıllardan beri tanıdığımız, siyasetinde dahi kültürel rengi hissedilen bir yönetici. Hem kar-kış dolayısıyla beledî hizmetlerden, hem de şehrin kültür hayatından ve Konya şubemizin faaliyetlerinden konuşuyoruz. Bu konuşma sırasında bir Sözlük imzalama faslı var. Tahir başkana imzalayacağımız Sözlük, bize Konya’nın efsanevî hatibi merhum Tahir Hoca’yı hatırlatıyor. Onun soyadı Büyükkörükçü... Hafızamız bize bir oyun oynuyor, Büyükşehir Başkanı Tahir beyin soyadı zihnimizden siliniyor. Neyse ki başkan farkına varıyor bizim tereddütümüzün ve zerafetle izale ediyor.
 

Başkanın bize armağanı, firuze renkli seramik mevlevî sikkesi. Başkan sikkenin şeyh başlığı olduğunu hatırlatmayı da ihmal etmiyor. Biz de “demek ki, 1001 günlük derviş çilesini doldurmuşuz!” cevabını veriyoruz. 
 

Günübirlik gittiğimiz Konya’dan bir defa da evinde özel sohbetine nail olduğumuz Tahir Hoca’ya fatihalar okuyarak ayrılıyoruz... 
Yayın hattı:
 

Karabatak. İki aylık edebiyat ve sanat dergisi. Çok sayıda edebiyat dergisi karabatak gibi batıp çıkarken, bu isimde bir derginin yayına başlaması manidar! Ali Ural yönetimindeki dergi, öncelikle ebadı ve biçimiyle dikkat çekiyor. Telif ve tercüme şiirler, hikâyeler, denemeler, kitap yazıları, eleştirilerle dolu bir dergi. Timur Selçuk’la söyleşi de, derinlemesine tesbitler ihtiva ediyor.

Yeni Akit