Derinler MHP- CHP koalisyonu istiyor
Derin bürokratik güçler, Türkiye'yi dönüştüren iki dinamik gücü "dindarlar ve Kürtleri" karşı karşıya getirmek istiyor. Çünkü...
Mahmut Övür/ Sabah
Dindarlar ve Kürtler çatışırsa...
Türkiye'nin kader seçimi adeta bir satranç tahtasına dönüştü. Hamle üstüne hamle yapılıyor.
YSK'nın ilk hamlesinden sonra ortalık karıştığı gibi, siyaset dili de inanılmaz sertleşti.
Ateşkese rağmen, Tunceli'de 7 örgüt üyesinin öldürülmesi bölgede infial yarattı.
Ardından Kastamonu- Amasya hattında Başbakanlık konvoyuna saldırı geldi. Şimdi de Demokratik Toplum Kongresi ve BDP çevresinde "seçim güvenliği fiilen ortadan kaldırılmıştır" denilerek "seçimlere katılmama" kararı gibi en son başvurulacak bir yöntem ortaya atıldı.
Peki, neler oluyor da Türkiye tarihi bir seçim arifesinde bunları tartışıyor?
AK Parti yüzde 50'ler civarında bir oy hedefleyerek "yeni Türkiye"nin temellerini atmak istiyor. Bunun için de AK Parti, daha milliyetçi bir dil kullanarak, MHP'yi baraj altı bırakmayı hedefliyor.
Bu proje karşısında "derin güçler"in hedefi ise çok açık; AK Parti'yi aşağı çekmek, CHP-MHP koalisyonunu gerçekleştirmek.
CHP ve MHP dışında yürütülen bu projenin ana hedefinde ise Kürt meselesi var. Bu mesele üzerinden yürütülecek bir operasyon ancak Türkiye'yi karıştırır ve iktidarı yıpratabilir. "Dindarları" temsilen AK Parti'nin iktidar olması "pusuda bekleyen" Ergenekonvari güçlerin olmadığı anlamına gelmiyor.
Kısaca derin bürokratik güçler, bu tür müdahalelerle Türkiye'yi dönüştüren iki dinamik gücü "dindarlar ve Kürtleri" karşı karşıya getirmek istiyor. Bu iki güç çatışırsa vesayet rejimi rahat nefes alır ve "Yeni Türkiye" hayal olur. Bütün hesap bu...
Aceleci bir yaklaşımla ele alınan "seçimlere katılmama" fikri, siyasi bir tepkiyi ifade ediyor olsa da bu tehlikenin sürdüğü bir zeminde demokratikleşmeye katkı sunmuyor.
Bu açıdan İmralı'da avukatlarıyla görüşen Abdullah Öcalan'ın söyledikleri önemli... Öcalan, devletin izlediği temel yaklaşımın sorun çözücü olmadığını söylediği gibi, PKK ve BDP hattını da sert biçimde eleştirerek şöyle diyor:
"Savaşmayı da barışmayı da bilmiyorlar. Otuz yıldır bütün mesele benim sırtıma yüklenmiş. Bu yapılanlar sadece özentidir. Gerillacılıkları da özentidir, siyasi alanı da özentidir. Bununla ilgili hesap verilebiliyor mu? Veremiyorlar. Yani bu işi ciddiye alan kimse yok. Taktik ve pratik önderlik yapılamıyor. Bu tarz siyaset ve gerillacılığı onaylamıyorum."