Mustafa Yiğit
Devleti anlamaya çalışmıyorum artık!
Devletin mahiyeti üzerine sayısız kitap okudum yıllarca..
Devleti anlamak için, devleti öğreten fakülteye gittim. Size çok garip gelebilir ama gerçekten devleti anlamak, haydi daha dürüst davranmam gerekirse, devleti yöneten iktidar seçkinlerinin arasına karışmak için tercihlerimi siyaset bilimi yoğun programları olan fakültelerden yana yaptım.
Düşünebiliyor musunuz sınıf atlamak için bürokrasiye adam yetiştiren bir okulu seçmek zorundasınız bu ülkede, “boğazdaki aşiret”ten değilseniz.
Oysaki çok güzel resim yapardım ben, kara kalem çalıştığım dönemlerde..
Sanatçı olmanın da bir lobi faaliyeti ile gerçekleştiği bir ülkede ilk önce sınıf atlamalıydım bürokrasiye devlet ricali yetiştiren okula girerek..
Daha sonra resimlerime devam edebilirdim.
Nü resimleri yapan bir devlet büyüğü olabilirdim boğazdaki aşirete yaklaştığımda.
Bunun için Anadolu’nun tek sansı devlet kademesinde üst düzey bir kadroda yer almaktı.
Belki de bu bilinçaltıyla seçme sınavındaki ilk tercihime siyaset bilimi ve kamu yönetimini yazdım.
Okul koridorlarında Etyen Labois’in “Gönüllü Kulluk Üzerine Söylevi” üzerine yeni söylevlerde bulunduk devleti yönetmeye talip geleceğin bürokratları ve devleti yok sayan geleceğin anarşistleri ile yıllarca...
Akıllanmadım ,yüksek lisansımı da siyaset bilimi ve kamu yönetiminde yaptım.
Bir siyasal düşünürün portesiydi tez konum.
Devlet nasıl doğar, devletin unsurları nelerdir, devlete itaat ne şekilde sağlanır, devletsiz bir toplum olabilir mi...
Evet yıllarca bu sorulara cevap veren kitaplarla ve devlet teorisini ele alan derslerle meşgul oldum..
Devleti kutsallaştıran ideolojilerle, devleti yok sayan fikirleri öğrendim..
Devlet denen iradenin, nemenem bir şey olduğunu anlamaya çalıştım.
Aslında devleti anlamaya çalışmak, devlet denen iradeyi bir nevi kabul etmekti, zamanla bunu daha iyi anladım.
Bir anlamda devletin yeniden üretilmesiydi, devletin üzerine yaptığımız tartışmalar.
Devlet aslında düşünüldüğünde var oluyor belki de bütün arızalarıyla.
Devleti anlamaya çalışma çabası aslında devletin zaaflarını anlama çabasıydı, devleti nasıl anlar ve ne şekilde iktidar seçkinlerine karırsız çabasıydı bütün bu anlama uğraşıları..
Devleti ne kadar çok düşünürseniz o kadar çok devletle karsılaşıyorsunuz.. Devlet denen nesneden biran için talep etme, bak o zaman özgür olduğunu hissedeceksin. Ve sana sadece “ceee” diyecek devlet bir ana gibi..
‘Devlet Ana’ söyleminin altında yatan gerçek
Bir ana gibi dedim de aklıma geldi, devleti sağmak isteyenler için kullandım belki de bu terimi...Benim de bilinçaltımda bu masum olmayan düşünce var belki...
Devleti ana gibi görüp göğsüne sarılan kart çocuklar olmadığımızda belki devlet gerçek anlamda devlet olacak..
Devleti ne zaman sağmaktan vazgeçer, ne zaman süt zamanımız geçtiğinde koca koca adamlar olduğumuzda devletin göğüslerini serbest bırakırız o zaman devlet istediğimiz, üreten devlet olur...Devletten sütü, ancak süt çağımızda talep etmeliyiz belki o zaman göğüsleri bir anne kadar yumsak gelecek bize..
Oysaki yapışmışız devlete, birimiz sırtında, birimiz belinde, birimiz kolunda, çekiştiriyoruz..
Tanzimat’tan bu yana devletle hemhal olmuş bir şekilde, hayatımızın merkezine oturtmuşuz devleti, en değerli meslek olarak seçmişiz katiplik yapmayı. Memur olmak devlet kapısında is bulmak, evlilik kurumu için bile en önemli referans halini almış..
Mesleksiz bir toplum oluşumuzun altında da bu yatıyor..
Devleti ele geçirmek, devleti yönetmek, devleti uçuruma götürmek, devleti kurtarmak, her Türk’ün kafasında aşağı yukarı bunlar var yüzyıllardır...
Bunlara kafa yoruyoruz daha çok..
Halbuki Batılı devletlerin mensupları bunu siyasal elitlerine bırakmışlar, onlar kafa yoruyorlar devleti yönetme konusunda. Çünkü Batılı toplumlar kendi vatandaşlarına siyasetle uğraşmanın rant getireceği bir hayat tarzını sunmuyor. Siyaset hatta batıda zenginlerin yaptığı bir uğraş. İnsanlar Batıda siyasetle uğraştıkları için zengin olmuyorlar, zengin oldukları için siyasetle uğraşıyorlar.
Batıda devlet bir zenginleşme aracı değil uzun zamandır. Batıda devlet bir rant paylaşım kurumu da değil.
Batıda serveti dağıtan devlet değil, çünkü serveti toplumsal sınıflar üretmiş ve bu servetin paylaşımı üzerine sınıflar mücadele etmiş yüzyıllarca..
Oysa biz Türklerin kafasında devletin sahibini bulamadığı, aslında sahipsiz olduğu için yüzyıllardır Batı karsısında mağlup olduğu var. Devlete sahip olduğunuzda toplumsal refah artacak, ülkenin kişi basına düsen milli geliri yükselecek.
Üretmeyen, sanayileşmeyen bir ekonomik yapıda böyle sağlıksız bir metodoloji de hayat buluyor düşünen beyinlerde. Son yaşanan olaylarda bunun kanıtı değil mi?
İnsanımızın kafasında olan bu düşünce kıvrımlarına sürekli baskı yapan bu psikoloji belki de devleti yönetilemez bir hale getirdi ne edersiniz....
Ben devleti anlamaya çalışmayı bıraktım ve şimdi çok rahatım!