Dindarlar başörtüsü yorgunu
Yeni Şafak Gazetesi Yazarı Fatma Karabıyık Barbarosoğlu, bugünkü köşesinde, ""Sınırsız Dünyanın Yeni Sınırı"nda dindarlar başörtüsü yorgunu" başlıklı bir yazı kaleme aldı.
Yeni Şafak Gazetesi Yazarı Fatma Karabıyık Barbarosoğlu, bugünkü köşesinde, ""Sınırsız Dünyanın Yeni Sınırı"nda dindarlar başörtüsü yorgunu" başlıklı bir yazı kaleme aldı.
Barbarosoğlu, Yeni Şafak Ulaştırma'da görevli olan bir beyle olan konuşmasını köşesine taşımış. Ulaştırma görevlisi, Barbarosoğlu'nun başörtüsü nedeniyle bir toplantıya katılamaması karşısında şu itirafı dile getiriyor:
"Bütün bunlar biz erkeklerin yüzünden oldu dedi. Sizin kadar yürekli olamadığımız için sürüyor bu yasak"
Barbarosoğlu, "Böyle düşünen dindar erkeklerin sayısı her geçen gün azalıyor. Başörtülü kadınlar/genç kızlar bile başörtüsü ile ilgili bir şey okumak istemiyorlar. Düşünmek, bir analize muhatap olmak istemiyorlar. Herkes başörtüsü yorgunu" diyor.
İşte Barbarosoğlu'nun o yazısı:
"Sınırsız Dünyanın Yeni Sınırı"nda dindarlar başörtüsü yorgunu
Yeni Şafak Ulaştırma'dan bir görevli bendenizi Bakırköy deniz otobüsüne ulaştırırken, yaptığım telefon konuşmalarına muhatap oldu.
Bir üniversitenin öğrenci kulübü tarafından konuşmaya davet edilmiş, başörtüm yüzünden bir krize muhatap olmak istemediğim için davetlerine icabet edemeyeceğimi, ama isterlerse bir mekânda (mesela mim kafe) kendileriyle bulaşabileceğimi söylüyordum.
Konuşmam bitiğinde şoför bey, "Bütün bunlar biz erkeklerin yüzünden oldu dedi. Sizin kadar yürekli olamadığımız için sürüyor bu yasak. Siz İstanbul Üniversitesi'nin önünde taşların üstünde otururken biz geçip gidiyorduk. Aklımıza gelmiyordu ki, bir gün bizim kızlarımız da yaşamaya devam edecek bu zulmü. İktidara geleceğiz her şey bitecek diyorduk. Hani n'oldu! Her şey değişti de bir başörtüsü yasağı değişmedi!"
Böyle düşünen dindar erkeklerin sayısı her geçen gün azalıyor.
Başörtülü kadınlar/genç kızlar bile başörtüsü ile ilgili bir şey okumak istemiyorlar. Düşünmek, bir analize muhatap olmak istemiyorlar.
Herkes başörtüsü yorgunu.
Bunu bu kadar rahat söyleyebilmemin bir sebebi var. Nazife Şişman'ın 2009 yılında Timaş Yayınları'ndan çıkan "Sınırsız Dünyanın Yeni Sınırı Başörtüsü" isimli kitabı, Tanpınar'dan ödünç bir cümle ile söyleyecek olursam tam bir sessizlik suikastına uğradı. Kitabı sosyal demokratlar, feministler ve liberaller okudu. Ama dindarlar itina ile kitaptan uzak durdular.
Dindarların hürriyeti, Batı coğrafyasında tehlikeye girdiğinde, Vakit'ten Cumhuriyet'e doğrunun birbirine en uzak noktaları birleşerek, "biz Müslümanlar" dairesi tamamlanıyor. İsviçre'nin minare referandumunu manşetten veren "merkez medya", Türkiye'deki dindarların hakkı söz konusu olduğunda; "şeriat fobisi"ni ansızın atağa kaldırıyor.
Tıpkı Batı'da olduğu gibi, Türkiye'de şeriat fobisi sadece tesettürlü kadınların hürriyetini engelemek için devreye sokuluyor. Zaman'dan Murat Tokay (10.01.2010) Cüneyd Özdemir ile çok güzel bir söyleşi gerçekleştirmiş: "Başörtülü bir muhabir çalıştırmak istemiştim ama kabul görmedi."
Özdemir şöyle diyor: "Kanal 7'de çalışan erkek muhabir işsiz kaldığında biz 5N1K'nın kapısını açtığımızda hiç kimse bir şey söylemiyor ama aynı kanaldan ayrılan başörtülü muhabir olunca işler değişiyor. Tam bir çifte standart. Utanç verici. Toplumsal iki yüzlülüğümüz."
Laikçiler böyle de peki dindarların tavrı nasıl? Bin beter. Başörtülü kadınları, genç kızları sadece "öteki"ler tarafından mağdur edilmiş "zavallı bacılarımız" olarak haber yapıyorlar. Başörtülü genç kızlar, kadınlar özne olarak seslerini duyurduğunda, başarılarından bahsetmemek için gözleri görmez, kulakları duymaz adem kılığına bürünüyorlar.
"Zavallı bacılarımız" bizzat dindar erkekler tarafından işe alınmadığında, sizin geri dönüşünüz yok diyerek burs talepleri reddedildiğinde haber konusu yapılmıyor.
Başörtülülerin hakkını "öteki"lerden alırız, ama biz tepe tepe kullanırız anlayışı hâkim.
Beni bu satırları yazmaya iten; 9.1.2010 tarihinde Kürşat Bumin'in Türkiye: Başörtüsü yasağında 'örnek' gösterilen bir ülke isimli makalesi oldu. Kürşat Bumin, İsviçre'nin okullarında serbest olan başörtüsünü yasaklamak için, sağcı partilerin Türkiye'yi örnek gösterdiğinden bahsediyordu.
Şimdi her vesile ile Avrupa ülkeleri üzerinden sanki başörtülü kadınların yanındaymışçasına haberler yapmak kolay. Fransa burka ve çarşafı yasaklıyor ve para cezası getirmeye hazırlanıyor diye ayıplayabilir, İsviçre'ye kızabilir, ABD sınırından Kanada asıllı Ürdünlü başörtülü kadın içeri alınmadı diye haber yapabiliriz.
Hani çuvaldız diye sormayacak mıyız? Ona buna batırdın iğneleri amenna da. Başörtüsünü yasaklamak için Türkiye'yi örnek alan Batı'ya karşı söyleyecek cevabımız var mı?
YOK. YOK. YOK
Not: Habertürk'te Balçiçek Pamir'in Prof. Dr. Necla Arat ile Ayşe Böhürler'i "karşı karşıya getirdiği" programda Necla Arat bendenizi Ayşe Böhürler'e şikayet etmiş. “Barbarosoğlu bana 'saçlı' dedi katılıkla suçladı” diyerek.
Necla Arat'ı dinlerken üzülüyorum. Onun için o akşam programın başını dinledim(radyo) sonra bıraktım. Feminist olduğunu söylüyor ama feminist jargona bir hayli uzak. Feministler hiyerarşik üstünlüğü kabul etmez, statükoyu reddeder Necla Arat tam bir statüko müdafii. Gelin bütün kadınlar birlik olalım demeyi feminist kimlik için yeterli sanıyor. Gelin birlik olalım. Yani hepiniz benim gibi olun ben hepinizin sultanı olayım.
Hayatını felsefe profesörü olarak sürdürdü ama… Üç noktayı siz istediğiniz gibi doldurun. Ahir ömründe kırılmasını istemem. İnsan olarak ona her türlü nezaketi gösteremeye hazırım. Ama bir felsefe profesörü olarak kendisine saygı duymuyorum. Var olma savaşını bir başkasına karşı durmak, onun hürriyetini kısıtlamak üzerinden kuran hiç kimseye saygı duymuyorum. Velhasıl nerede Hannah Arendt nerede Necla Arat diyerek iç çekiyorum. Arendt kadar kuramsal kalite beklemeyelim tamam. Ama felsefeci deyince hür bir kafa bekliyorum. Çok şey mi bekliyorum yani.