Adem Alemdar
Dost acı söyler!
Ortaokula giden kız çocuğu babasına sormuş, "Baba Tayyip Erdoğan günde kaç lira harcar!" diye. Babası şaşkın bir şekilde, "Nereden bileyim ben kızım, niye merak ettin?" deyince kız anlatmış; "Öğretmenimiz, Tayyip Erdoğan günde 4,5 milyon lira harcıyor dedi, doğru mu merak ettim..."
Milli Eğitim'in mil'i çıkmış! Devletin öğretmenleri fizik, kimya, tarih, coğrafya öğretmeyi bırakmış çocuklara; ülkeyi, milletin parasını yiyen, haksızlık yapan bir diktatör yönetiyor algısını yerleştirmeye çalışıyor!
O kadar öğretmen fetöcü diye atıldı, bu şerefsiz mahluk nasıl kalmış ve ne cesaretle böyle bir adiliğe tenezzül edebiliyor pes doğrusu! Üstelik İmam Hatip Ortaokulu burası!..
Yıllarca haksızlık olmasın diye güya imtihanla öğretmen atadı Milli Eğitim Bakanlığı. İmtihanların düzmece olduğu ortaya çıktı çıkmasına ama öğretmenlerin çoğu vazifelerinin başında! Vazife dediğime bakmayın, bölücülük, fitne, fücur!..
Gördüğünüz gibi milletin seçtiği cumhurbaşkanını çocukların gözünde kötü göstermeye cüret edebilen, cumhurbaşkanlığı bütçesini 'Tayyip harcıyor' diye lanse edebilen mahluklar çocuklarımızın ayarlarıyla çok rahat oynayabiliyorlar! Bu hainler vazifelerini yaparlarken okul müdürleri ne yapıyor esas onu merak ediyorum! Ya onlar da aynı kafadan ya da ek ders paralarıyla, arabayı nasıl değiştiririmin hesabını yapıyorlar!
Okul müdürlüğünü çocukları idare sanan zavallıları mevzu bile etmiyorum burada. Donanımlı bir müdür okulunda çalışan öğretmenlerin hangisinin okkası kaça, hangisi beş para etmez, hangisi hain bilen ve gereğini yapandır oysa...
Dost acıyı söylermiş, Milli Eğitim politikamız koskocaman bir fiyaskodur. 14 yılda 6 kez bakan değişti, her gelen gidenin sistemini bozdu, adamını değiştirdi, kafamızı karıştırdı...
Binalar güzelleşti, kitapları devlet getirip masanın üstüne koydu, kara tahtalar gitti, dijitalleri geldi, bilgisayarlar, tabletler dağıtıldı. Kıyafetler serbest oldu, and içmek kalktı, sütler içirildi, fındıklar yedirildi, gezilere götürüldü öğrenciler, ama...
Allah'tan korkan bir öğretmene düştüyse çocuk ne âlâ...
Allah'sız, kitapsız bir öğretmenin önüne yolluyorsak çocuğu eyvah!...
Fetöcü mü, pkklı mı dhkpc'li mi, aşırı kominist veya aşırı mezhepçi bir radikal mi!..
Çocuklardan evvel öğretmenlerin elden geçirilmesi, öğretmenliğe yetkinliği olmayanların derhal, ama derhal memuriyetten men edilmeleri gerekmektedir...
Geleceğimizi; biricik yavrularımızı alçakların, hainlerin, namussuzların, dinsiz imansızların eline, insafına bırakmak istemiyoruz...
AK Parti Hükümeti kurulduğunda doğan bir çocuk bugün liseye gidiyor. O tarihte ilkokula başlayanlar ise üniversiteyi bitirmek üzereler, ne demek istediğimi anlıyorsunuz değil mi?!
...
İlkokul günlerim aklıma geldi, sınıf duvarında insanoğlunun maymundan evrim geçirerek geldiğini anlatan afişler asılıydı. Bir de; taş devri, cilalı taş devri, tunç devri gibi saçmalıklar...
Çocuklarımıza; İlk insan Hz Adem'in yeryüzüne indirildiğinde ateşi de, yazıyı da, demiri de bildiğini ve kullandığını anlatacak değillerdi ya! İnsan neslinin maymundan türediğine inanan bir sistemde 'Adem' olamazdı zaten!
70'li, 80'li yıllarda müfettişler sık sık gelir sınıfları (aslında öğretmenleri) denetlerdi! Bir kaç soru ile öğretmenin tihniyetine, zihniyetine vakıf olur ve notunu verir giderdi. Netice, bugünkü aşırıların(!) çoğu o günlerde kafası karıştırılmış çocuklardır!
Şimdi de düzgün, seçkin müfettişler denetlemeye gitmeli okulları, müdür işini yapıyor mu, öğretmen dersini mi anlatıyor, gidilik peşinde mi ortaya çıkarılmalı. Tabi müfettiş deyince de bi durmak lazım! Offff...
İnsan kaynakları kalitemiz toptan bitmek üzere, bir an evvel ilgili ve sorumluların el atması gerekmektedir. Nasılsınız sorusuna cevap olarak ek ders ücretinden bahseden öğretmenler değil, ibadet aşkıyla çocuk yetiştirmenin önemine vukuf olmuş Allah'tan korkan öğretmenler diyorum, kime diyorum!..
Öyleyse sıraya koyalım. Önce uzun yıllar değiştirilmeyecek ve işinin hakkını verecek bir bakan. Ardından ona ayak uyduran müsteşar ve sıralı bürokrasi. Sonra kırk elekten geçmiş il ve ilçe müdürleri ve nihayetinde yedi kere yunmuşundan okul müdürleri atanacak. İlk vazife ise öğretmenler olacak. Öncelikli olarak onlar bi adam olacak, sonrası kolay...
Öğrenciler fıtratları gereği yanlış yönlendirilmezler, kafaları karıştırılmaz ise doğruya ve iyiye zaten ulaşırlar. Hülasa; öğretmen insan evladı ise öğrenciler olur gider...
--------------------------------------------------------------------------------------------------
Geçtiğimiz aylarda, bir akademisyen tarafından yapılmış olan ve son derece mühim sonuçlar içeren; hayrete şayan bir çalışmayı sizlerle paylaşmak istiyorum. Bu çalışma; hakim, savcı ve avukatlardan, hukuk talebelerinden alınan cevaplar üzerine oluşturulduğu gibi, toplumdan alınan cevaplar ile oluşturulmuş bir ikinci kısımı da içermekte. Sonuçlar ise hayli düşündürücü.
Çalışmanın 'avukat görüşleri' ile oluşturulmuş kısmına baktığımız zaman şu sonuçlarla karşılaşmaktayız:
Avukatlar, hakim ve savcıları yüzde 36 oranında adil bulmakta. Avukatlara göre hukuk pratiği, fakültede anlatılanlardan yüzde 76 oranında farklılık göstermekte. Avukatlar; müvekkillerinin yüzde 87 oranında davayı kazanmak istediklerini, yüzde 11 oranında ise adaleti önemsediklerini düşünüyor. Ve yine avukatlar; hakim ve savcılar için sosyal statünün yüzde 54, kariyerin yüzde 19, konforun yüzde 19, "hakkaniyetin" ise yalnızca yüzde 3 oranında vazgeçilmez olduğunu düşünüyorlar.
Avukatların bu görüşlerine mukabil 'hakim ve savcılar'ın hukuka dair görüşleri ise şöyle :
Hakim ve savcılara göre avukatlar yüzde 39 oranında dürüsttürler. Yargı yönetimini ise yüzde 46 oranında âdil bulmaktalar. Hukuk sisteminin adaleti sağlamaya yüzde 56 oranında izin verdiğini düşünmekteler. Hakim ve savcılar, avukatların; yüzde 80 oranında para kazanmayı, yüzde 11 oranında dava kazanmayı, yüzde 6 oranında imajlarını ve yalnızca yüzde 1 oranında adaletin tesisini önemsediği kanaatindeler.
'Hukuk fakültesi öğrencilerine ve öğretim elemanlarına' baktığımız zaman ise şu sonuçlarla karşılaşıyoruz :
Öğrenciler, iş bulmak için liyakatın yüzde 87 oranında göz ardı edildiğini düşünmekte. Öğrencilere göre, iş bulmak için yüzde 76 oranında sosyal bağlantılar önemsenmekte. Hukuk hakkında pozitif düşünceler içerisinde olan öğrencilerin oranı ise yalnızca yüzde 16. Öğretim görevlileri; yüzde 52 oranında kariyerlerini, yüzde 33 oranında maddi geliri, yüzde 5 oranında araştırma faaliyetlerini ve yüzde 4 oranında öğretim faaliyetlerini önemsediklerini belirtmekte.
ADALET Mİ ? O DA NE?
Çalışmanın "toplumsal düzeydeki" vechi ise en az diğer kısım kadar düşündürücü sonuçlar içeriyor. Sonuçlara baktığımız zaman şu çarpıcı tabloyla karşılaşmaktayız:
Topluma göre hukuk yüzde 85 oranında "adamına göre muamele" ile işlemekte. Topluma göre kamu kurumlarının güvenilirliği ancak yüzde 37 oranında. İnsanların genel mânâda yüzde 40'ının âdil olduğu belirtiliyor. Topluma göre hukukun toplumdaki karşılığı yüzde 33, oluşturduğu güven hissi ise yüzde 38 oranında kalıyor. Toplumun hukuktan genel memnuniyeti ise yalnızca yüzde 33.
Yaklaşık olarak 5 bin kişi ile yapılmış olan bu çalışma; toplumda hukukun nasıl bir izlenim oluşturduğunu gözler önüne seriyor ve dehşet verici bir tablo çiziyor. Halkımız en açık ifadeyle ülkede hukukun işlemediğine inanıyor. Hukukçularımızın birbirine bakışları ise ayrıca düşündürücü. Kaynak: Emir Kaya, Hukuk Zihniyeti, Seçkin Yayınları, Kasım, 2016.
------------------------------------------------------------------------
Bir Kantincinin Anlattıkları...
Ben bir üniversite hastanesi kantininde kasiyer olarak çalışıyorum. 2-3 haftadır, daha doğrusu referandum olayı kızıştığından bu yana; okumuş, memuriyet, makam sahibi olmuş kişilerin ilk başta 15 Temmuz paralarına karşı bir antipatileri oldu. Parayı uzatıyorum değiştir bunu gibi tepkiler veriyorlardı, en sonunda birine sordum, "Nneyi var bunun dediğimde", "Üzerinde adam olanından ver" dedi. "Bayrak olanın neyi var" dediğimde öfkelendi... Yine bir müşteri ise yıpranmış ve bir parçası olmayan para uzattı değiştirmesini talep ettim. Sonra bu aydın(!) kişilik, "Ülke ne hale geldi. Bu iş böyle gitmez. Bitirdiler memleketi" diyerek lafı Reis'e getirdi. Bunları anlatmamın sebebine gelince 8 saat çalışma süresinin 3-4 saatini kantinde oturup çay, sigara, muhabbet eden insanların cebindeki Türk Bayraklı veya yıpranmış paradan bile Tayyip Erdoğan'ı mesul tutup, hak etmedikleri makam ve kazancın, okumuş, güya aydın kişilikleri ile ülkenin yarısından fazlasına hakaret etmelerine artık dayanamıyorum.