Derviş Argun
Eceli Gelen Almanya
16 Nisan Referandumuna dönük kampanyalar devam ediyor. İtiraf etmeliyim ki halkımız, olağanüstü bir olgunlukla götürüyor. İster" evet" cephesi olsun ister "hayır" cephesi olsun, halkımızdan her iki taraftı da temsil eden kesimler, şu ana kadar abartılı ya da acıtıcı bir sürecin içinde olmadılar. Bu Türkiye'deki siyasi bilincin geldiği noktayı işaret etmesi açısından çok önemlidir.
Hayır'cı cephenin önde gelen kimi siyasileri ya da sözde toplum önderleri" gezici bir ruh" oluşturma çabasına girseler de milletimiz onların bu taleplerine dönüp bakmadı bile. Bu durum bir yönüyle agresif, çatışmacı ve militarist siyasi sürecin sonunun geldiğini de gösterir. HDP ya da HDP'leşmiş CHP yönetimi, kendine çekidüzen verip milletin talep ettiği siyasi dil ve üsluba dönmezse bir sonraki seçimlerde yok olma ihtimalini masalarında bulabilirler.
Ak Parti iktidarı döneminde Türkiye'de yaşadığımız sessiz devrim, neredeyse tüm kesimlerin bir ucundan tuttuğu ve omuz attığı bir başarının öyküsüdür. 2003 itibariyle seksen yıllık olan ve cumhuru yok sayan Cumhuriyet döneminde bu kesimlerin tamamı olağanüstü mağduriyetler yaşamıştır. Yok sayılmalar, ötelenmeler, öteki görülmeler, kamu imkanlarından istifade edilmelerine bile isteye mani olunmalar bu kesimlerin omuz omuza olmasına sebep olan durumlardı. Yani yaşananlar, acının bertaraf edilmesi üzerine kurulmuş bir ortaklaşmada yükseltildi. Bu, sürecini tamamlamış ve değişimin değişime ihtiyaç hissettiği bir evreye gelip dayanmıştır. Yani artık acının bertaraf edilmesi değil, toplumsal ortak menfaat paydasının büyültülmesi evresine geçilmiştir.
İşte 16 Nisan referandumu, bu yönüyle değişimin yeni bir değişime dönüşmesinin miladıdır. Yani bu tüm siyasi, ideolojik ve hatta dini ve mezhebi hassasiyetlerin de ötesinde ama tüm bu farklılıkları ortak bir paydada buluşturacak derinlikte bir içeriğe sahiptir. Bu içeriği kavramayanlar ya da bu içeriğin etkin olması ile etkinliğini kaybedecek olanlar maalesef çok yüzeyel bir söylemle "hayır" cephesinde olmaya devam ediyorlar.
16 Nisan referandumuna dönük panik, başta Almanya olmak üzere AB ülkelerinde, içerideki hayır'cı kesimden daha yüksek. 15 temmuz darbe girişimine verdikleri desteğin hesabı henüz masada dururken arsız bir şekilde 16 Nisan referanduma dönük açık taraf oldular. Son yüzyılda paramparça ettikleri İslam coğrafyalarına, demokrasi, fikir özgürlüğü ve insan hakları gibi kavramları pazarlayan ve bu kavramların yerleşmesi için milyonlarca insanı katleden batı, şimdi kendi kumdan kulesini yıkıp yerine kendi ortaçağının şatosunu dikme peşinde. Milyonlarca Türkiye vatandaşının yaşadığı AB ülkelerinde bakan düzeyinde bile evet toplantısını salon ya da alanda yapmak yasakken, Türkiye'ye kast eden tüm yapılar, omuzlarında silahları, üzerlerinde üniformaları ile hayır mitingleri düzenleyebiliyor. Bu, batının kaybettiği maçı, terörize ederek erken bitirme çabasını ele vermektedir.
Daha önceki yazılarımda da vurgulamıştım. Batı büyük bir hesaplaşmanın hazırlığını yapıyor. Düşmanlığını bu kadar alenileştirmesi, dostluğumuza verdiği değeri gösterir. AB ülkelerindeki neredeyse 7 milyona yaklaşmış Türkiye vatandaşı ile 50 milyonu bulmuş Müslüman toplum, bizim en büyük silahımızdır. onların tamamını kuşatan ortak bir dil ve bu dilin ürettiği eylem biçimi, Almanya'yı kapımızın önüne getirmekle kalmayacak bir de diz çöktürecektir. Tüm bunları bilen Almanya, 16 Nisan referandumu öncesi ecelinin yaklaştığını görüp ölümünden önceki son darbeyi, bize vurmak istiyor.
Türkiye olarak içimizdeki kimi kesimlere rağmen tüm Ortadoğu, Afrika ve Asya coğrafyasının farklılıkları bir yana bırakarak batıya ve onun sömürü düzenine karşı bir ve birlik olmanın kavgasını vermeliyiz. Mezhebi ve meşrebi taassuplarımızın bizi çatıştırmasına izin vermeyecek bir duruşa ihtiyacımız var. Farklılıklarımızın bir çatışma biçimi olarak dile getirilmesinin önünü açmayalım. Bunu yapan isim ve kesimlere hiç olmazsa konjonktürel olarak izin ya da pirim vermeyelim. Konuşarak çözeceğimiz meseleleri çatışarak çözmemizi teklif edenler kim olursa olsun ipi bilerek ya da bilmeyerek ABD ve batının eline geçmiş zavallılardır. Umudumuz, bizi birbirimize yok ettirerek kendilerine varlık üretmeye çalışan batının, artık içimizde birbirimizi öldürmenin erdeminden bahsedecek beyinsizler bulamamasıdır. O günler geldi mi hiç şüpheniz olmasın, batı batmaya mahkumdur.
Bilelim ki 16 Nisan, sadece referandum değil, onun çok ötesinde değerler taşımaktadır.