Yücel Kemendi
Eli çantalı doktorumu istiyorum
Bugün geçmişte yolculuk yapmak istedim, dünden bugüne sağlığı yazdım.
Yıl 1970, babaannem hastalandı eve hekim çağırdık, o yıllarda hastane poliklinik pek bilmezdik.
O günlerde doktorlar evimizi eliyle koymuş gibi bilir, en kısa sürede elindeki muhteşem körüklü deri çantasıyla zilimize basardı.
Çantanın içinde olanları o gün hiç anlamazdım, bugün onları hatırlıyor ve isimlerini biliyorum artık. Stetoskop, ateş ölçer (derece), tansiyon aleti...
İğne yapmak için cam enjektörü kapaklı kutuya koyar, gaz ocağında, ya da ispirto ocağında kaynatırlardı. O gün kapımızın önü meraklı mahalleli ile dolmuştu.
O yıllar herkes doktorları beyaz önlüğünden değil çantasından tanırdı.
Birde anlamadığım bir konu, eski hekimler röntgene, tahlile, hiç ihtiyaç duymazlardı, nabzınızı tuttu sırtınızdan dinledi mi iş tamamdı. Sonra biz hastalar onların ayağına gitmeye başladık, Üç kuruş para veriyoruz diye tonlarca hizmet bekledik.
Devlet güvencesi olanlar her eczaneden ilacını alamazdı. Birlik Eczanesi’nin kapısında kuyruklar oluşurdu. SSK’lılar a ilaç hastaneden verilirdi herkesin hastanesi de ayrı eczanesi de ayrıydı.
Sonra hepimiz doktor olduk ahkam kesmeye başladık.
Önce televizyon ağzıyla konuşmaya başladık, televizyon ekranlarından aldığımız bilgileri gazetelerin verdiği sağlık ekleriyle taçlandırdık. İnternetle tanıştıktan sonra her şeyi biliyorduk artık, alanımızda uzmanlaşmıştık.
Bazen Anne sütüne karşı mamanın savunucusu oluyor, bazen de yeni doğan çocuğa kundak yapmanın zararlarını anlatıp duruyorduk.
Sonra gıdaları tartıştık, tereyağı ve kuyruk yağına karşı margarinleri savunur olduk, yumurtayı düşman ilan ettik, bir ara koyun etine ve kırmızı ete, bir ara da sokak sütüne taktık…
Bu konuda cilt cilt kitaplar basıldı ve kitap alma alışkanlığı olmayanlara bile gazeteler bu tür kitapları kuponla verdi.
Sonra google hoca sahneye çıktı, tüm bilgi kirliliğiyle halkımızın hizmetine girdi. Burada okuduklarına, televizyonda dinlediklerine sahip olmak isteyenler marketlere koştu. Tüketim ekonomisini alabildiğince körükledi.
Toplum şişmanladı şişmanladıkça dengesiz beslenmeye devam etti ABD toplumuna sadece kafamızla değil fiziğimizle de benzer bir hal aldık. Sonra obeziteye savaş açtık.
Her yer tartı aletleriyle doldu, mutfakta, yatak odasında, banyoda, nerde bulursak tartılmaya başladık.
Bazılarımız una yağa şekere mesafe koydu, bazılarımız inadına protein almaya devam etti.
Bir diyetisyen öğünleri sıklaştıracaksın derken, bir başkası sakın ha! diyordu… Şimdi yüksek apartmanlarda oturuyor ikinci kata bile asansörle çıkıyoruz. Osmanlı’dan miras kalan, dubleks evlerin yerini korumalı siteler aldı. Beş dakikalık yola bile aracımızla gidiyoruz.
Elimizden kumanda yerimizden kalkmıyoruz, yemeklerimizi pişirmek için, bulaşıklarımızı ve çamaşırlarımızı yıkamak için, hiç efor harcamıyoruz.
Sabah erkenden kahvaltıyla başladığımız yemeye içmeye, “yat geberlik” denilen gece yemeğiyle son veriyoruz.
Sonra bir başka hastalığımız elin tavuğu bize kaz görünürmüş ya, başkasının ilacını kullanma hastalığı almış başını gidiyor.
Herkesin elinde bir tansiyon aleti, herkes şeker ölçüyor. Oram ağrıdı film, şuram ağrıdı tahlil. Özel hastaneler de devrede, devletin malı deniz misali birazda hastalık hastası olduk gibi.
Hasta tahlil istiyor, doktor yazıyor, özel hastaneler para basıyor. Müsaade ederseniz;
Ben tetkikten, teşhisten uzak yaşamak istiyorum… Ben eli çantalı doktorumu geri istiyorum…