yazar-8
Eşekçe
EskiEskiden eşeklerin de kendi aralarında konuştukları, anlaştıkları zengin bir dilleri varmış.
Müzik o denli güzel, uyumlu, kulağa tatlı gelirmiş ki eşekler eskiden anırmazmış, sonradan anırmaya başlamışlar.
Şimdi ise eşekler bütün isteklerini, duygularını algılarını, acılarını, sevinçlerini birbirlerine ve insan efendilerine anırarak anlatmaya çalışıyorlar.
Nasıl olup da o zengin eşekçe ölmüş, bir ölü dil olmuş, sonra eşekler anırmaya başlamış? O güzelim eşekçe nasıl iki heceli bir tek sözcük olan Aaa iii’ye kalmış. Bunun nasıl olduğunu merak ediyor musunuz? Merak ediyorsanız kısaca anlatayım.
Bu eşeklerin dilleri tutulmuş, çok korkunç bir olayla karşılaşmışlar, akılları başlarından gitmiş, eşekçeyi tümden unutmuşlar.
Eşeklerin dillerinin tutulması olayı çok eski zamanlara dayanıyormuş, eski kuşaktan eşekler kırlarda otluyormuş. Hem otluyorlar hem de o güzelim eşekçe ile türküler söylüyorlarmış. Bir ara burunlarına bir koku gelmiş; ama güzel bir koku değil, kurt kokusu…
Eşekler burunlarını kaldırmış, havayı derinden koklamış. Hava kurt kokuyormuş. Eşeklerden biri; “Yok, canım, kurt değildir…” diye avunup otlamaya başlamış. Kurdun kokusu gittikçe artıyormuş. Belli ki kurt eşeklere yaklaşıyor. Kurt yaklaşıyor demek, ölüm geliyor demek…
Eşekler; “Kurt değildir, kurt değildir…” diye kendilerini avutuyormuş. Kurdun kokusu gittikçe ağırlaşıyormuş. Eşekler hem korkuyor, hem de oralı değilmiş gibi görünerek, kendi kendilerine; “İnşallah kurt değildir. Kurt buraya nereden gelecek, nereden bizi bulacak?..” diyormuş. Eşekler böyle düşünürken sesler gelmeye başlamış. Güzel sesler değil, kurt sesi… Eşekler kulaklarını dikmiş, sesi dinlemişler; evet gelen kurt sesi… Gönülleri bir türlü kurdun gelmesine razı olmadığından; “Yok, canım, bu ses kurt sesi değil, bize öyle geliyor…” derler, otlamaya devam ederlermiş. “Kurt değildir. Hayır, bu ses kurt sesi olamaz…” O ses büsbütün yaklaşıyormuş. Ama eşekler kendi kendilerine söyleniyormuş: Yok, yok… Dileriz bu kurt olmasın… Kurdun başka işi yok da buraya mı gelecek!.. Bir yandan da yüreklerini korku sardığından sağa sola bakmaya başlamışlar. Bir de ne görsünler kurt geliyor.
“Ah”, demişler, “Bu gördüğümüz kurt değil, başka bir şey…” Başlarını otların içine gömmüşler.
“Bize öyle geldi galiba, hayal gördük. Evet, evet, hayal olacak…” Çalıların arkasından koşarak gelen kurdu gören eşeklerin korkusu iyice artmış. Ama kurdun gelmesini istemediklerinden, yine kendilerini kandırıyor:
Kurt değildir gelen, gidecek yer bulamadı da buraya mı gelecek. Gözlerimiz iyi seçemiyor… Çalıların gölgesini kurt sandık.
Kurt sırıtarak yaklaşmış. Eşekler ile aralarında birkaç adım kalmışken, eşekler; “Biliyoruz bu gelen kurt değil, evet kurt değil, ama biz şuradan az bir uzaklaşsak fena olmaz…” demişler. Başlamışlar kaçmaya, kurt ağzından sular akıtarak arkalarından geliyormuş.
“Ulu Allah’ım, Bu gelen kurt bile olsa, kurt olmasın, ne olur… Kurt değil canım bizde korkuyoruz.”
Kurt, kaçan eşeklerin baldırların ısırmaya başlayınca korku ve acıdan eşekler o güzelim dillerini unutmuşlar, ağızlarından sadece aaa iii’den başka kelime çıkmaz olmuş.
Ne kadar görülmek istenmese de tehlikeler yavaş yavaş geliyor, vurdumduymazlık eşeklerin hayatına mal olduğu gibi güzelim eşekçe de kaybedildi.
Bu güzel hikâyeden herkes nasibine düşeni alsın…