Mustafa Yiğit
Eskimeyen Yazılar
Bazı yazılar eskimiyor, hatta her geçen gün daha da canlanıyor. Irak İşgali sırasında kaleme aldığım bu yazı sanırım bu eskimeyen ve maalesef hep tekrar etmek zorunda olacağımız yazılardan olacak. Biz mazlumların gözyaşları dininceye kadar bu yazılar tekrar tekrar kaleme alınacak... Sizi dört yıl önceyle baş başa bırakıyorum. Garp Cephesinde değişen bir şey yok!
Batının Adaletine ve Barışına İhtiyacımız Yok!
Anlaşıldı... Amerika bu yıl da Ramazan-ı Şerifi Müslümanlara zehir edecek. Amerika’nın belki de millenyumun stratejisi budur. Her Ramazan ayında gerekçesiz, bahanesiz Huntington’u haklı çıkarmak adına savaş açmak tüm Müslümanlara... Amerika, Birleşmiş Milletlerin alacağı karara lüzum bile duymadan parlamentosundan savaş kararı çıkardı geçtiğimiz günlerde. Amerika süper güç olarak, savaş için diğer ülkeleri ikna etmeyi bile düşünmüyor. Açıkça söylüyor, benim yanımda olmayanlar karşımdadır. Bu bir tehdit. Herkes bunu biliyor, ama kimse üzerine alınmıyor. Çünkü onlar alınganlığı sadece “kendiden olanlara” yönelik saldırılar için bir refleks olarak kullanıyorlar. İnsanlık onuruna yaraşır bir hayatı öngeren Avrupa Birliğinin, insanlık onuru anlayışının da sadece kendi sınırlarında yaşayan ‘beyaz adam’ için geçerli olduğunu anlıyoruz böylece. Şu öve öve bitiremediğimiz Avrupa Birliği standardı herhalde bu olmalı. Bizden olmayanlara bırakın insan hakkını, yaşama hakkını bile tanımak gereksizdir diyor Avrupa’lılar. O yüzden üzerinde düşünülmeyecek kadar basittir, Amerika’nın savaş çıkarması Avrupa için. Çünkü onlar “bir kişinin ölümü trajik, binlerin ölümü istatistiktir” diyen bir geleneğin temsilcileridir.
Bütün bunların ışığında şunu çok açık bir şekilde söylüyorum: Batı’dan bir şeyler beklemek, onların adalet terazisinin doğru ölçü yapmasını beklemek, mazlumlar için ham hayalden başka bir şey değildir. Çünkü nevrotik hale gelen bir Osmanlı psikozu, iliklerine kadar işlemiştir ‘Batı’nın. Bütün kötülerin adı Türk’tür, Müslüman-Türk’tür onların gözünde. Biz ‘öteki’nin adıyız onlar için. 600 yıl sürmüş bir barışın adı ‘öteki’dir onlara göre. Düşman bir dünyanın adıyız. O yüzden kimse kimseyi kandırmasın. Onlar tarihin intikamını alıyorlar, kendiler doğrudan alamasa da, alanlara göz yumuyorlar. Bu bir medeniyet götürme savaşı değil, gerçek anlamıyla medeniyetler savaşıdır. Bilmeliyiz ki, savaş bugünün değil, dünün savaşıdır. Dedelerimiz savaşacaktır yeniden. Türkiye bu savaşın merkezindedir, hem öznesidir hem de nesnesi. Çünkü Türkiye bu medeniyetin tek büyük mirasçısıdır. O yüzden, 1991’deki Körfez Savaşı gibi düşünmemek gerekiyor. Saddam’ın hizaya sokulması işinden çok daha öte bir şeydir bu savaş.
Evet Irak yönetimi kötüdür… Saddam ve diğer Arap devletleri, petrol saltanatlarıyla, mütemadiyen yaptıkları motokros yarışlarıyla hiç de masum değiller, ezilen, horlanan Müslümanların gözünde, bizim nezdimizde. Ama bu Amerika’nın, Batı’nın Ortadoğu’yu işgalinin gerekçesi olamaz. Yüzyılın başında işgal edilen Ortadoğu tekrar işgal ediliyor. Bu sefer demokrasi adına işgal ediliyor. Görülen lüzum üzerine işgal ediliyor. Bu işgal sonrasında bizi neler bekliyor, Biz neler yapıyoruz? Bir Kürt devleti kurulduktan sonra 19 Türk ilinin de bu devlete katılacağından bahsediliyor. Amerika buradaki huzur bölgesini ‘Kürtler için huzur bölesi’ ilan etti. Orada böyle bir devletin kurulmasının, Türkiye’nin tüm stratejik üstünlüğünü kaybettireceğini görebiliyor muyuz?
Soruyorum: Neden bu ülkeyi yönetmeye aday siyasilerin mitinglerinde bir tane dış politika söylemine rastlayamıyoruz. Nedir bu aymazlık, birileri gebe midir ‘büyük ağabey’e? Bu ülke için politika yapacaksan bu ülkenin dış politikasını da yönlendireceksin, yönlendirmelisin. Yoksa sizin siyasi programınızda bu ülkenin dış politikası mevcut değil mi? Dış politika bizim bilmediğimiz birileri tarafından mı oluşturuluyor bu ülkede. Konya Hilton’da 300 aşkın Amerikalı asker ne iş yapıyor? Mevlana müzesini mi ziyarete gelmişler? Semah mı dönmek isterler, barış için kardeşlik için? Ben mitinglerde bunların cevabını da almak istiyorum sayın siyasilerimizden. Milli devlet her şeyden önce onurlu bir dış politika ister diye düşünüyorum, yoksa yanılıyor muyum?
Irak’ta Kürt Parlamentosu’ndan bahsediliyor. Devlet kuruyorlarmış. Orada bir yerlerde Horasan’dan kopup birlikte geldiğimiz Türkmenler de yaşıyordu sanırım hatırladınız mı? Daha dün “Musul, Kerkük niye ağlar” şarkılarını birlikte söylediklerimiz onlar adına ağlamaktan vaz mı geçtiler yoksa… Niye kimse O’nlardan bahsetmiyor?
Bugünden itibaren benim evlatlarıma vasiyetim batıyla bitmeyen bir hesabımızın olduğunu unutmaması, her daim diri tutması olacaktır. Çünkü Ben unutmadım, unutmayacağım Doğu Türkistan’ı da, Kudüs’ü de…