Garsonun çilesi

Garsonun çilesi

Sabah Gazetesi Yazarı Engin Ardıç, köşesinde garsonluk mesleğinin zorluklarını yazdı

Küçükken bize anlatırlardı: Bir yemekte garson Atatürk'ün üstüne mi, masanın örtüsüne mi ne, ama içki ama yemek birşey dökmüş... Atatürk "beraberindeki zevat-ı mutadeye" dönmüş, demiş ki: "Bu millete herşeyi öğrettim, bir tek uşaklığı öğretemedim!"
Bunu matah bir öykü olarak anlatırlardı.
Türkiye, kötü servisle öğünüyordu!
Pes... Mükemmel bir "bürokrat yaklaşımı" örneğiydi bu: Yüce önder millete her şeyi öğretiyor (demek ki millet o güne kadar hiçbir şey bilmiyor, mağarada yaşıyor)... Ama garsonluk milletin bünyesine ters geliyor... Bu aziz millet bunu layığıyla yapamıyor... Demek ki garsonluk bize yakışmayan, aşağılık bir iş (ticaret de öyle değil mi canım?)
Türk faşistlerinin gözdesi Mahmut Esat Bozkurt da azınlıklar için "onların görevi bize hizmet etmektir" dememiş miydi? Rum meyhaneci olurdu, Türk de müşteri yani.
Aynı "okuldan" gelen Adnan Menderes de "beyefendi, turizm" diyenlere "benim köylüm daha traktör bekliyor, turizm bizim işimiz değil" şeklinde yanıt veriyordu. Kendi mesleğinin (çiftçilik) dışındaki sektörlere pek aklı basmıyordu. O arada Franco İspanyası da, turizm patlaması sayesinde, iç savaşla kendi yarattığı gerikalmışlık çemberini kırıyordu, biz uyuyorduk...
Bürokrasinin bu saplantısı tarihte kalmıştır. Artık bürokrasi "kendi kriterlerini", kendi değer ölçülerini topluma dayatamıyor! Bu Türkiye çok şükür artık o Türkiye değildir. Artık hiçkimse, Kenan Efendi gibi "metrdotel benden fazla para kazanıyor, bu ne rezalet" diyemez kolay kolay.
Garsonun kazancı gözüne batanlar, garsonun çalışma koşullarını ve çektiği çileyi de araştırsınlar öğrensinler.
Kan ter içinde o masadan bu masaya, mutfaktan salona koşuşturup duran, azıcık geç kalırsa da "fırça yiyen" bu insan "asgari ücrete" çalışır!
Bahşişler onundur. Ne çıkarsa, ne toplanırsa... Bir lira veren de vardır, beş lira veren de.
O sektörde, garsona yirmi beş kuruş bırakmaktan utanmayan reziller de görülmüştür, "sen benim kim olduğumu biliyor musun" diyerek hesap ödemekten kaçınmaya kalkan serseriler de...
Türk garsonu çilekeştir. Kıymetini biliniz ve de hakkını veriniz.
Bu garson konusu basında bir ara açılır gibi oldu, çabuk kapandı. Türk garsonlarından yakınan arkadaşlarımız vardı...
Bunların bir kısmı, örneğin Yunanistan'da garsonun çatal ve bıçakları ekmek sepetiyle birlikte getirip ortaya dan diye atmasını "takdir edilecek bir şey" gibi görüyorlardı... (Avusturya'da da öyle yapar garson.)
Oysa Yunanistan'a giden her Türk turisti, servisin ne kadar yavaş, garsonun ne kadar burnu havada olduğunu görerek hayal kırıklığına uğrar, fakat "Yunan hayranlığı" günümüzün entel modası olduğu için de sesini çıkarmaz.
Bakalım, dillerinden düşürmedikleri şu "Yunan adaları" muhabbetinde de gerçekleri itiraf etmeleri, "aslında bir halt yok, biz gözümüzde fazla büyütmüşüz, Türkiye'de her şey çok daha güzel" diyebilmeleri için ne kadar zaman geçecektir?
Eh, belki zamanla, son derece sıradan, kayda değer hiçbir özelliği bulunmayan bir kilise olan Saint Antoine'a güzelleme düzmekten vazgeçerler de burun kıvırdıkları camilerin de kapısından içeri bir bakarlar...