Mustafa Yiğit
Gazze, balinalar ve çocuklar…..
Gazze saldırıları sırasında kimilerinden sık sık şu sözü duydum: Dünyanın ucundaki balinaya, onun öldürülmesine üzülenler, Gazze’de ölen çocuklara üzülmüyorlar…
Bu gerçekten çok dramatik bir cümleydi. Hem de çok ama çok hatalı kurulmuş bir cümleydi.
O balinaya üzülen insanların hepsi inanın ki Gazze’de ölen çocuklara sizden çok daha fazla üzülmüşlerdir.
İnsanlar bu tarz hüküm cümlelerini nasıl rahatça kurabiliyorlar. Bu herşeyden önce yeryüzündeki canlılara, Allah’ın yarattığı tüm canlılara yapılan bir saygısızlık…
Biz öldürülen her cana kendimiz gibi üzülmeliyiz.
Bir balinanın öldürülmesine üzülenlerin insanların katledilmesine üzülmediğini söylemek hangi vicdana sığar…
Bizler Allah’ın yarattığı her şeyin haksız bir şekilde can verilmesine üzülürüz, üzülmeliyiz…Yakılan yeşil ağaçlar, eziyetle öldürülen fok balıkları, katledilen çocuklar…
Bu Allah’ın nefesini üflediği cana kıyanlar bizim gözümüzde birdir….
Ben özellikle de bizim dışımızdaki canlıların bizler için ibretlik görüntüler sergilediğine şahitlik ediyorum.
Evimin penceresindeki çiçeklerin su kadar sevgiye de ihtiyacı olduğuna defalarca tanık oldum…
Sevgi olmadığı zaman kendilerini bırakıverdiklerini gördüm…
Hayvanlar aliminde de farklı tavırların sergilendiğine şahitlik ediyorum…
Evet yeryüzü maceramda her geçen gün şaşırıyor, yeni keşiflerde bulunuyorum.
Onların dünyalarını gözlemliyorum. Gözlemlerken de pek çok ders alıyorum.
Mesela evimizin kedisi Olgamiya’yı takip ediyorum. Evimiz birinci katta, hemen yan tarafta istinat duvarı var.
Olgamiya Balkon’dan duvara atlarken şöyle bir etrafına bakıyor, ilk önce duvarın birinci aşamasına atlıyor, sonra ikinci aşamasına tırmanıyor.
Ya da pencereye mi çıkacak ilk önce kanepeye çıkıyor, sonra pencereye.
Olgamiya süreçlerin hiçbirinde ilk basamağı atlamıyor . Bizler saatlerce proses yönetimi kursları alıyoruz, proses yönetimini Allah ona doğuştan vermiş.
Önce ilk basamak sonra diğer basamak...
Hiç riske girmiyor, bir basamağı atlayıp öbür basamağa sıçrayayım demiyor. Onda herşeyin bir sırası var. Bu sırayı hiçbir zaman bozmuyor.
Olgamiya’nın diğer bir sıralaması da çok ilginç…
Uzun zaman aç kalsa bile ilk işi yemeğe koşmak olmuyor, size koşuyor.
İlk önce sevgiyi istiyor.
Halının ortasına yatıyor tek arzusu sevgi.
Ancak sevgi seansı sonrasında, başını okşatmalar, küçük mırıltılar bittikten sonra yemeğine gidiyor…
Evet bizim için de asli olan şeyler aslında bunlar.
Allah’ın bize verdiği güzel duyguları, güzel öğretileri kendi yeryüzü maceramızla mezcetmek…Bunu güncel hayata, politik hayata, ekonomik hayata sokmak…
Bir kedi lüzumsuz yere kendini riske eden hareketler yapmıyor, basamakları tek tek çıkıyor., aç gözlülük yapmadan, kısa sürede bu işi bitireyim demeden sabırla o basamakları tırmanıyor. Bu görüntü size anlatılan yüzlerce öğütten daha etkili değil mi?
Bir kedi yemekten önce nasıl sevgiye koşuyor, sevginin fizyolojik isteklerden bile çoğu defa öne çıktığını bizlere gösteriyor, sevginin bir yaşama gayesi olduğunu anlatan bu görüntü, pek çok aşk şiirinden, sevda şiirinden daha etkili değil mi?
Bizler kendi dışımızdakilere bakarken bu gözlerle bakarsak kendi hayatımızda da farkındalıklar yaratabiliriz. Yeryüzü insan merkezli bir yaşam biçimi olarak yaratılmadı. Diğer canlılar da bu maceramızın en önemli parçaları. Yeter ki onlarla birlikte yaşamaya ve onların yaşamlarına saygı duymayı öğrenelim.